Başbakanımız muhalif hekim örgütleri için, bunlar marjinal gruplardır, demişti. İstanbul Tabip Odası seçimine rekor katılım gerçekleşti ve hekimler arasında Başbakan marjinal konuma düştü. Nasıl oldu bu?
Başbakan ne konuma düştü, bilemem; ama bu yapılanlara ne gözle baktığını merak ediyorum. Aslında söylediklerine ne o, ne Sağlık Bakanı inanıyor. Sağlıkta Dönüşüm IMF'nin şablonu. Onlar özelleştirin, diyor; hükümet de inanmadan uyguluyor. Bizim buna evet deme şansımız yok. Anayasa devletin sosyal devlet olduğunu söylüyor, eğitim, sağlık hizmeti devlet görevidir, diyor. Biz de bunu söylüyoruz. Seçime katılım yüzde 50'ye yakındı. Kağıt üzerinde 28 bin üye görünüyor, ama mesleğe devam eden 22 bin civarında hekim var. Dokuz bine yakın katılım gerçekleşti. Oy verenlerin yüzde 63'ü bize oy verdi. Aslında Sağlık Bakanlığı'nın aktif desteğini alan grup bile "Sağlıkta Dönüşüm"ü savunmadı, buna karşı şeyler söylediler. İthal hekime, mecburi hizmete karşı çıkıldı. Öbür grup zaten karşı. Bu durumda hekimlerin yüzde yüzü bu projeye hayır oyu verdi. Seçim bir referanduma dönüştü ve sonuçta "Sağlıkta Dönüşüm"e hayır çıktı.
Sağlıkta Dönüşüm, Sosyal Güvenlik Reformu gibi değişimlere neden karşısınız?
Devletlerin ileriye dönük çalışmaları, planları bulunması gerekir, bu çok önemli. Bizde o anlayış yerleşmiş değil. Devletin bir sağlık politikası olmalı ve hükümetlerle politika bu kadar çok değişmemeli. Şimdi söz konusu düzenlemelerle her vatandaşın aylık prim ödemesi gerekiyor. Gerçeklerle uyum göstermiyor proje. 18-20 milyon insanın pirim ödeyecek gücü yok. Bunlardan bir bölümü zaten açlık sınırında, karnını doyuramıyor. Devletin parası yok, deniyor, kaynak bulunamıyor. Bunun suçlusu hastalar mı! Ayaktan hastaların hepsi katkı payı ödeyecek. Yatan hastalarda katkı yokmuş gibi görünüyor. Uygulamada bu da mümkün değil. Özel hastanelerin hepsi şimdi fark alıyor. Özel hastanelere devlet hastanelerine uygulanan fiyatlar uygulanıyor. Ama özel hastanenin hiçbir ana masrafını devlet ödemiyor. O farkı kim ödeyecek? Önce doktorların parasından kesecekler, sonra da hastalardan fark alacaklar. Sadece doktorlarla sağlık hizmetinin döneceği düşünülüyor. Kamu hastanelerine hiçbir yatırım yapılmıyor. Mecburi hizmete gönderecekler. Sağlık hizmeti, ebesi, memuru, hemşiresi, şoförü, arabası, laboratuarıyla bir bütün. Doktorların gitmesiyle iş çözülmeyecek.
Seçime katılım çok yüksekti, ama olumsuz yasalar tıkır tıkır geçiyor. Buna karşı hekim örgütlerinden ses çıkıyor çıkmasına da, direniş yok gibi bir şey. Seçime katılım bir potansiyeli gösteriyor mu gerçekten. Gösteriyorsa bunu enerjiye dönüştürmek için ne yapacaksınız?
Şu nokta doğru; biz reaksiyon göstermeyen bir toplumuz. Toplumla birlikte hekimler de uzun bir depolitizasyon sürecinden geçti. Fakat seçim sonuçlarından yola çıkarsak, önümüzdeki dönem ciddi gelişmeler bekleyebiliriz. Seçim bir şeylerin değişmesini hızlandırabilir. Tabip odaları bir şey yapmıyor, yapamıyor görüşü hakimdi. Oysa tabip odaları gücünü yasalardan değil, üyelerinden alır. Tabip odası kim? Biz, hepimiz. Seçilenler, çalışanlar tamamen gönüllü hekimler. Ben de katılırsam odanın gücünü artırırım düşüncesi oluşmalı. Bunlar hemen olur mu, olmaz. Ama odaların böyle meslek örgütlerinin sivil toplum kuruluşlarının gücü ilerde çok artacak. Avrupa Birliği süreci bile bizim örgütlere bakışımızı çok değiştirdi. Kitlesel örgütlerden ilerde beklentiler daha da artacak.
Hekimler kötüye doğru değişime karşılar, bunu gösterdiler. Ama mevcut sağlık sistemi de çok kötü. Hekimler yoksa bundan, statükodan mı yana?
Hayır, sadece beterin de beteri vardır diye korkuyorlar. Hekimlere kimse bir şey sormuyor aslında. Onlar iş güvencesi istiyorlar. Rahat ve modern bir çalışma ortamı istiyorlar. Hastayla parasal meselelerle karşı karşıya kalmak istemiyorlar. Tabip odalarının her genel kurulunda bakıyorsunuz Nusret Fişek'in koyduğu sistem savunuluyor. Bu sistem aslında mükemmel. Orada en büyük problem devletin kaynak aktarmaması. Yine de çok sayıda doktor bu anlayışa uygun olarak özveri içinde çalışmış, çalışıyor.
Seçime katılım yüksekti de öncesindeki aday belirleme seçimine katılım 160 küsurda kaldı. Birkaç yıldır odadaki toplantılara ortalama 25-30 kişi geliyordu. Hekimler sonuçta hiç tanımadıkları adaylara oy verdiler. 22 bin kişilik küçük bir kitlede bile doğrudan demokrasiye geçemiyoruz, adımıza iş görecek insan arıyoruz. Neden?
Bakış değiştikçe bu dediğiniz de değişecek. Meslek odası nedir, daha iyi öğrendi hekimler, görmeye başladılar. Oy vererek katkıda bulundular, şimdi bundan ötesi gerekiyor. Tabip odalarının ciddi bir şeyler üretmesi gerekiyor. Bu güne dek odalara karşı iki majör eleştiri getirilirdi. Bir, bunlar siyaset yaparlar. İki, odalar ne yapabilir ki! Odaların bir şekilde dünya görüşü olmalı. Sağlığın uluslararası tanımında sadece bedensel sağlıktan söz edilmez. Ruhsal ve sosyal sağlığın öneminden de bahsedilir. Sağlıklı olmak için sağlıklı bir toplum gerekir, o yüzden toplumu etkileyen her olay biz hekimleri de ilgilendirir. Sosyal olaylardan o yüzden uzak duramayız. Yine de Tabip odasının bugüne dek siyasetle aşırı ilgilendiği iddiası haksız. Tabip odaları ne yapabilirler ki görüşüne gelince. O da zamanla değişecek. Bundan sonra 9000 kişinin oyuyla daha güçlü konuşacağız. Şimdiki durum yeterince demokratik sayılır mı? Elbette sadece oy vermekle kalınmamalı. Çalışmalara katılım oranının artacağını umuyorum.
Oda seçimlerinde her grup kendine profesör bir başkan adayı gösteriyor. Profesör olmazsa oy alınmaz, deniyor. Gerçekten de en yüksek oyları hocalar alıyor. Oysa doktorların çoğu akademik ortamın dışında. Bu emir komuta ya da hiyerarşi anlayışı demokrasiye ne kadar uygun?
Bizde böyle bir hiyerarşi olduğunu düşünmüyorum. Hocalar daha fazla oy alıyorsa daha fazla tanındıklarındandır. Üniversitede öğretim üyesi olmanın güven verici bir tarafı var mı? Evet, biraz var. Her şeye rağmen üniversitelerimiz güven veren kuruluşlardır. Oralardan gelenlere bu yüzden daha çok güveniliyor olabilir.
Sağlıkta ticarileşme çok yaygın. Tıbbi ahlak ihlalleri artık kanıksandı. Tabip odaları bazı konularda sesini çıkarıyor, ama bu konuda pek az şey yapılıyor. Bazı etik sorunlar gündeme bile gelmiyor. Bundan sonra gelecek mi?
Daha önce uzun süre Onur Kurulu'nda görev yaptım. Hiçbir şey yapılmıyor görüşü doğru değil. Birçok hekim etik dışı davranışları nedeniyle kurula sevk ediliyor, bunların bir kısmı cezalar alıyor. Bu arada, odanın vereceği en büyük ceza altı ay meslekten men. Bazen aynı hekimin davası hem mahkemede devam ediyor hem bizde. Mahkemede beraat eden bazı hekimler oda tarafından cezalandırılabiliyor. Geçenlerde 72 yıllık onur kurulu cezalarının bir dökümü sunuldu. Cezaların yüzde 35'i reklamdan ötürü verilmiş. Reklamlar konusunda etkili bir denetim kurduğumuzu düşünüyorum. Bazen hekimler reklam nedeniyle kendilerinin katkısı olmadığı halde ceza alabiliyor. Özel hastanelerin bir başhekimi vardır ve görünürde her şeyden sorumlu yönetici odur. Oysa işleri hastanenin sahibi planlar. Bazen yönetim kuruluna bile alınmaz başhekim. Ama kuraldışı bir uygulama olmuşsa cezayı başhekim yer. Birtakım kılavuzlar gerekiyor. Her uzmanlık dalında her alanda, hekimlerin neyi nasıl yapacağını, neyi yapmaması gerektiğini gösterir kılavuzlar. Çünkü hekimler birçok durumda kötü niyetinden değil, prosedürü bilmediğinden ceza alıyor. Tüm bunların gündeme taşınması ve tartışılması gerek. Yanlış şeyler sadece yasalarla engellenemez. En basit örneği trafik. Trafikte yasalar var ama durum ortada. Oysa bazı şeyler konuşuldukça, gündemde tutuldukça etik konusunda ilerlemeler sağlanıyor. İlaç şirketleriyle hekim ilişkisi örneğin. Şimdi de her şey düzgün değil orada, fakat eskiye göre çok yol alındı. Bunda medyanın katkısı da oldu.
Doktorlar için gittikçe "proleterleşiyorlar" diye bir saptama yapıyorduk. Oysa özellikle son birkaç yıldır bayağı zenginleştiklerini görüyorum. Odayı destekleyen solcu hekimler bile rahat tüketim yapan varlıklı konumdalar gibi geliyor bana. Aynı fikirde misiniz?
Hayır, proleter tarafa kayma daha fazla. Dediğiniz zenginleşen kesim bana göre çok küçük. Şimdi güç tamamen hastane sahiplerinin, özel sigorta şirketlerinin eline geçti. Kapsadıkları alan arttıkça pazarlık şansları da artacak. Bu gelişmeler doktorların gelirini daha da düşürecek, hastaların da aleyhine olacak.
Hükümet doktorları paragöz, çıkarcı bir kesim olarak gösteriyor. Halkın yaşadıkları, gördükleri de bu izlenimi güçlendiriyor. Bu imajı silmek için odalar ne yapabilir? Örneğin hasta hakları izlem kurulları, hekimlik uygulamaları denetim komiteleri gibi organlar kurularak hastalardan yana bir tavır gösterilebilir mi?
Odanın bunu yapacak insan gücü yok.
Seçime dokuz bin kişi katıldı ya, onu söylemeye çalışıyorum.
Bunların yapılabilmesi için odanın Amerika'daki tabipler birliği gibi yetkilerle donanması gerek. Doktorlar diploma alıyor, altında sağlık bakanının imzası. Sağlık Bakanlığı'nın bu kişinin doktor olmasına, yetiştiği fakülteye katkısı ne? Hiç. İhtisas yapıyor doktorlar, önemli bir kısmı devlet hastanelerinin dışında yapıyor. Uzmanlık belgesini veren Sağlık Bakanlığı. Oysa diploma onay yetkisinin odalarda olması gerekir. O zaman odaların yaptırım gücü de artar.
Önceki yönetim hekimlerin yapılanlara katılımı konusunu epey boşlamıştı. O yüzden size kerhen oy verdim ben şahsen, alternatifiniz yok diye. Yeni dönemde "hekim meclisi" gibi organları yeniden canlandıracak mısınız?
Gruptan olmayan birçok insanın bize oy verdiğini biliyoruz. Katılım konusuna gelince. Ben cerrah adamım, çok kişi gelince çok konuşuluyor, o zaman bazı işler yürümüyor, bunu da gördüm. Ama yine de katılımı bir şekilde artırmak şart. Bunun için bizlere biraz zaman verin.
Hekim örgütleri doktorların sorunlarıyla uğraşmıyor diye yaygın bir görüş vardı. Bu seçim o görüşün zayıfladığını mı gösterdi sizce?
Evet. Geçmiş yönetim mükemmel bir miras devretti. Sağlam duruşumuzu korursak bize her zaman saygı duyulur. Hiçbir yerden ses çıkmadığı zaman tabip odasından ses çıktı. Hekimler bunu duydu, değerlendirdi. (KA/TK)