* 2001 yılı Nusret Fişek Halk Sağlığı Bilim Ödülü'nü kazandınız. Bu ödülün sahibi ve Halk Sağlığı anabilim dalı başkanı olarak öncelikle "halk sağlığı ve halk sağlıkçısı kavramını" tanımlar mısınız?
* Adamın biri bir balon görmüş. Balondakilerden biri aşağıdakilere "Fırtına geliyor, saklanın, tedbir alın" diye bağırıyormuş. Gerçekten de bir süre sonra şiddetli bir fırtına çıkmış, herşey yerle bir olmuş. Bunun üzerine adam "Bu bağıran kişi mutlaka halk sağlıkçısı" idi demiş. Öbürleri de "Nereden biliyorsun" diye sorunca adam "Öncelikle söylediği doğru çıktı, ikincisi bizden beş kuruş para almadı, üçüncüsü de uyarıları hiçbir işe yaramadı" demiş. Bizim söylediklerimiz hakikaten doğru çıkıyor. Biz ülkenin sağlık düzeyi ve sağlık politikası ile ilgili bilimsel temellere dayalı bir takım şeyler söylüyoruz. Biz çok az hasta bakarız. Kayıtlara, istatistiklere bakar, onları yorumlarız. Bu nedenle bize paper-doctor (kağıt doktoru) derler.
* Siz nasıl bu alana yöneldiniz?
*Hacettepe Tıp Fakültesi'ni ikincilikle bitirdim. O yıllarda üniversite yeni kurulmuştu, bir sürü kadro vardı. Onun için arkadaşlarımın yarısı Amerika''da yarısı da Hacettepe'de ihtisasını tamamladı. Ben Doğu Anadolu'da dört yıl pratisyen hekim olarak çalıştım. Araç yokluğu, personel eksikliği, yeteneksiz sağlık müdürleri ile çalışmak gibi pek çok engelle karşılaştım. Daha sonra İngiltere'ye gidip halk sağlığı ihtisası yaptım. Benim gönlüm koruyucu hekimlikten yana idi. Nitekim, on dört yıl sağlık bakanlığında çalıştım.
* Nusret Fişek'in Halk Sağlığı'na katkısını kısaca değerlendirir misiniz?
* Prof. Dr. Nusret Fişek hocamın etkisiyle benim gibi halk sağlığını seçen birçok arkadaşım var. Nusret Fişek halk sağlığı alanındaki tüm yenilikleri Türkiye'ye getiren kişidir. 1958'de Hıfzısıhha Okulu Müdürlüğü'ne atandı. 27 Mayıs ihtilali'nden sonra da kendisine sağlık bakanlığı önerilmiş ama, o müsteşarlığı tercih etmiştir. Örneğin sosyalleştirme sistemini 224 sayılı yasayla çıkartan Nusret Hoca'dır. 1965'te aile planlaması kanununun çıkmasını sağlayan da odur. Daha sonra kendisine müsteşarlıktan el çektirilmiştir. O da Hacettepe Üniversitesi'ne dönerek burada Toplum Sağlığı Enstitüsü'nü kurmuştur. Daha sonra kurduğu Nüfus Etüdleri Enstitüsü bugün de her beş yılda bir tüm Türkiye'yi kapsayan araştırmalar yapan, anne-bebek ölüm hızı, kaba doğum hızı gibi genel ve en güvenilir verileri öğrendiğimiz bir kurumdur. Dünya Sağlık Örgütü'nün(WHO) danışmanlığını da yaptı. Seylan'da sağlık hizmetlerini organize etti. Öldüğü 1990 yılına kadar da Türk Tabipler Birliği Başkanlığı yaptı. Türkiye'de halk sağlığına onun kadar katkıda bulunmuş kimse yoktur. Böyle bir kişinin ödülünü almak benim için bir onur.
* Size bu ödülü neden verdiler?
* Nusret Fişek Ödülü hizmet ödülü, sağlık ocağı ödülü ve bilim ödülü olmak üzere üç dalda veriliyor. TÜBİTAK benim ismimi bildirmiş ve jüri beni ödüle değer görmüş. Bu ödüle değer görülmemin nedeni Marmara depremi ve sağlık eşitsizliği üzerine yaptığım çalışmalar oldu herhalde. Özellikle kent bazında gecekondu ve kentin diğer kesimleri arasında sağlık hizmetlerinden yararlanmada çok büyük eşitsizlikler olduğunu gösterdik. Bir de bulaşıcı hastalıklar üzerine yaptığım çalışmalar var.
Türkiye'de halk sağlıkçıları neler yapar?
* Türkiye'de fazla halk sağlıkçısı yok. Bu çok şaşırtıcı. Dünyaya baktığımız zaman, hekimlerin çoğunun halk sağlığı eğitimi almış olduğunu görürüz. Çünkü sağlığın temeli halk sağlığı. Bir ülkede beslenme bozuklukları, bulaşıcı hastalıklar var ve siz onları tedavi etmeye çalışıyorsunuz. Elbetteki baş edemezsiniz. Herşeyden önce bunların kaynağını bulup,önlem almak lazım. İşte bu bizim işimiz. Pek çok ülkede halk sağlığı ile ilgili okullar var. Bizdeki Hıfzısıhha Okulu'nu 1983'te kapattılar. Bu konu tamamen politiktir. Halk sağlığını korumak, sağlık hizmetlerini özelleştirmeye ters bir şey. Biri herkesin kendi sağlığından kendisinin sorumlu olacağını söylüyor, diğeri de sağlığın bir insan hakkı olduğunu ve devletin bu hizmeti vermekle yükümlü olması gerektiğini savunuyor. Türkiye'nin ekonomik paradigmalarındaki değişiklik, kendisini sağlığa da yansıtmış, zaten gözde olmayan koruyucu hekimlik daha da gözden düşmüştür. Hekimler içinde de en az kazanan da halk sağlıkçıları. Halk sağlığı bu yüzden hem toplumda, hem de bürokratik kadrolar içinde statüsünü kaybetti. Türkiye'de koruyucu hizmetler kimsenin umurunda değil. Herkes hastanelerle uğraşıyor. Türkiye' de hastane sayısı yeterli olsa da sağlık sorunu bitmez. Çünkü hastane sağlık getirmez, hastanecilik tamirciliktir. Asıl mühim olan insanların hastalıklardan korunmasıdır. Çevre sağlığı, gıda sağlığı, anne ve çocuk sağlığı, bulaşıcı hastalık mücadelesi, aile planlaması, toplum beslenmesi hep halk sağlığı biliminin konuları. Ama bu konularda bize hiç danışılmaz. Her sağlık bakanı bu konuları en iyi kendisinin bildiğini zanneder, eğitimi olmayan birtakım kişileri etrafına toplar ve ülkenin sağlık politikasını yürütmeye çalışır. Sağlık Bakanlığı'nın temel görevi de halk sağlığıdır.
Sorunların kaynağı, biraz da bütçeden sağlığa ayrılan payın yetersizliği değil mi?
* Elbette. Sağlık Bakanlığı'nda paranın büyük kısmı personele, geriye kalan da tedavi hizmetlerine gider, koruyucu hizmetlere para kalmaz. Ama biz Türkiye'deki sağlık göstergelerini başka kriterlere göre de değerlendiriyoruz. Örneğin Türkiye'de sağlık eşitsizlikleri giderek artıyor. Bebek, anne ölümleri, beslenme sorunları, bulaşıcı hastalıklar konularında Türkiye'nin Doğusu ve Batısı arasında çok büyük fark var. Anne ve bebek ölümleri kentsel alanda hızla azalırken kırsal bölgede azalma oldukça yavaş. Bu konuda bizim için doğumun nerede olduğu, doğuma kimin yardım ettiği önemli ve eşitsizlikler burada ortaya çıkıyor.
Antalya'daki halk sağlığı çalışmaları konusunda neler söyleyebilirsiniz?
* Antalya'da halk sağlığı çalışmalarını yürüten Sağlık Müdürlüğü ara sıra bize de danışır ama, yine de kendi bildiklerini yaparlar. Antalya'da halk sağlığı çok parlak değil. Ama, başka illerle karşılaştırıldığında elbette Antalya'da sağlık ocakları dolu, personel eksiği az. Antalya zaten iyi olmak zorunda çünkü turistik bir yer. Buradaki önemli bir sağlık sorunu bütün Türkiye'yi etkiler. Antalya'nın halk sağlığı sorunlarında biz daha çok görev almak isteriz. Ben belediyeler ile çok daha yakın ilişki içinde olmak isterdim. Çünkü halk sağlığının ve belediyenin konuları birbirine paralel. Örneğin birileri gelip "Hocam Antalya'da gürültü kirliliğini önlemek için ne yapabiliriz" desin. Ya da bulaşıcı hastalıkları önleme konusunda bize danışsın.
* Depremle ilgili de çalışmalar yapmıştınız...
* Deprem sonrasında Gölcük'te yaklaşık 2000 çadır dolaştık. Çeşitli anketlerle depremde ölenlerin ve depremden kurtulanların ne tür evlerde oturduklarını, deprem sırasında evin neresinde ve ne şekilde bulunduklarını, yıkıntı altındaki kişiye ilk kimlerin ulaştığını, bu kişilerin ilk yardım bilgisi olup olmadığını saptamaya çalıştık. İnsanları yıkıntıdan kurtaranların çoğu, yakınları. Asker, AKUT, sivil savunma ekipleri sadece yüzde üç ya da dört oranında hayat kurtarabilmiş. Bu da şunu gösteriyor ki biz insanlara depremde zarar vermeden nasıl insan kurtarılacağını öğretmeliyiz.
* Akdeniz Üniversitesi'ndeki halk sağlığı eğitimi nasıl?
* Türkiye'de halk sağlıkçıları sadece tıp fakültelerinden yetişiyor. Halbuki bir halk sağlığı okulu olmalı. Bütün dünyada, halk sağlığı eğitimi, hekimler dışında başka meslek gruplarına da verilir. Örneğin, gıda mühendisine toplum beslenmesi eğitimi verilebilir.Fakültemizin halk sağlığı bölümü diğer üniversitelere göre çok üstlerde bir yerdedir. Öğrencilerimize sosyal tıp uygulamaları da yaptırıyoruz. Amacımız, öğrenciye sağlığın sadece hastanede gördüklerinden ibaret olmadığını göstermek. Köylere, gecekondulara, huzurevlerine, yetiştirme yurtlarına, çıraklık okullarına götürüyoruz ki, insanların yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerin sağlık durumlarını nasıl etkilediğini yerinde görsünler.
* Hocalığın yanısıra Tabip Odası'nda da aktif görevler aldınız...
* Şu anda Tabip Odası onur kurulunda çalışıyorum. Burada meslek etiğine aykırı uygulamalarla karşılaşıyoruz. Tabip odasının muayene ve laboratuvarlara yönelik belirlediği fiyatların dışında, hasta muayene ediyor ve tetkik yapıyorlar. Bir de reçete yazmakla ve ilanla ilgili sorunlar var. Normalde bir hekim veya hastane ilanla reklam yapamaz . Sağlık alınıp satılan bir malzeme değildir, sağlık devlet tarafından verilmesi gereken bir hizmettir. Sağlıkta rekabet olur mu? Rekabet olunca gelen hastayı müşteri olarak görmeye başlıyorsunuz. Hekimle hasta arasına para girmez. Siz sağlığı piyasa koşullarına uydurmaya çalışırsanız, özel hastaneler de çıkar, hasta kapma yarışı da başlar, kalitesiz ve ucuz tedavi ve tetkikler de yapılır, ilaç şirketleri rekabet için Nataşa da teklif eder. İşte biz halk sağlıkçılar olarak sağlığın bir hak ve kamu hizmeti olması gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Biz insanların sağlığını eğitimden, yaşadıkları çevreden, oturdukları konuttan, aldıkları sağlık hizmetinden ayrı düşünemeyiz. Eğer kişinin yaşama koşulları uygun değilse,siz her insanın evinin yanına hastane kursanız, o insanları sağlıklı kılamazsınız. Biz bunları söylediğimiz için çok sevilmeyiz ve bu yüzden sağlık bakanlığında çok az halk sağlıkçı vardır.
* Turist sağlığı konusunda da çalışıyorsunuz. Bu konu halk sağlığı kapsamına giriyor mu?
* Turizm sağlığının nasıl örgütleneceği, halk sağlığı kapsamına girdiğinden bu konuda pek çok bildiri sundum. Turistlerin en çok hangi sağlık sorunlarıyla karşılaştığını da araştırıyoruz. Turistler en çok sindirim sistemi enfeksiyonlarıyla karşılaşıyorlar. Bunların ciddi boyutta olanları, alınan gıda ve içilen sudan dolayı meydana gelebiliyor. Bir de kaza, yaralanma ve güneş çarpmasından kaynaklanan rahatsızlıklar var. Bu sorunlarla, otellerdeki personelin sağlığından sorumlu hekimler ilgileniyor. Ancak bu hekimler turizm sağlığı konusunda eğitim almış kişiler değil. Tek özellikleri yabancı dil biliyor olmaları. Fakültemiz turizm sağlığı konusunda önemli bir rol üstlenmeye başladı. Bazı sigorta şirketleri ile anlaşmalarımız var ve onların hastalarına doğrudan biz bakıyoruz.
* Biraz da hobilerinizden bahsedelim. Dağcılık Kulübü Danışmanlığı örneğin?
* Dağcılık dışında kitap okumak en büyük zevkim. Daha çok mesleki kitaplar okuyorum. Dağcılık ise stresimi alıyor. İnsana sabır aşılıyor. Artık çoğunlukla ayda bir kez ailemle birlikte dağa gidiyoruz. Daha hafif yürüyüşler yapıyoruz, ateş yakıyoruz. Bunları seviyorum ama, tabii beni asıl tatmin eden, profesyonel arkadaşlarla yaptığım dağcılık.
* Unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?
* Erzurum'un Pasinler ilçesinde görev yaptığım sağlık ocağının çevresine kavak dikmek istedim. İleride kavaklar kesilip satılır ve bu gelirle sağlık ocağı onarılır diye düşündüm. Sınır çekmek, bunun için de tapuya gitmek gerekiyordu. Valiliğe gidip beton direkler aldım, dikenli tel temin ettim. Orman İdaresi'nden beş yüz tane kavak alıp diktik. Oldukça uzak görüşlü olduğumu düşünmüştüm ama değilmişim. Benim öğrencilerimden biri tesadüfen yıllar sonra o sağlık ocağına tayin olmuş. Bana telefon açtı. Kavakları sorduğumda "Hocam hepsi duruyor" dedi. Sağlık ocağının ise bakımsızlıktan döküldüğünü söyledi. Kavakları kestirip onarım yaptırmasını söylediğimde "Yapamıyorum hocam onlar sağlık ocağının arazisinde ve milli emlak olmuş"dedi. Doğu'da hizmet yapmak zevklidir. Çünkü orada yaptığınız hizmetin değeri bilinir. Pek çok doğumda bulundum. Şimdi oralarda bir sürü Necati var.
*************************************************************
Prof. Dr. Necati Dedeoğlu kimdir?
Prof. Dr. Necati Dedeoğlu 1945 yılında Adana'da doğdu. Hacettepe Tıp Fakültesi'ni 1970'te bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde pratisyen hekim olarak çalıştıktan sonra, 1973' te halk sağlığı eğitimi için İngiltere Glasgow Üniversitesi'ne gitti. Londra, School of Hygiene and Tropical Medicine okulunda halk sağlığı, epidemioloji ve istatistik öğrenimi gördü. 1975'te Ankara Hıfzıssıhha Okulu'nda halk sağlığı uzmanı olarak göreve başladı. 1976'da Moskova ve İskenderiye'de Dünya Sağlık Örgütü "Bulaşıcı Hastalıkların Kontrolu" kursuna katıldı. 1976-77 yıllarında Hıfzıssıhha Okulu'nda Dünya Sağlık Örgütü'nün "Sağlıklı İnsan Gücü Geliştirilmesi" projesinin koordinatörlüğünü yaptı. 1979' da Amsterdam'da "Sağlık Örgütlenmesi ve Planlanması" konusunda yüksek lisans programını tamamladı. Aynı yıl Hıfzıssıhha Okulu Epidemiyoloji Bölüm Başkanlığı'na, 1983'te de Ankara Sağlık Müdür Yardımcılığı'na atandı. 1984'te Akdeniz Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı'nda göreve başladı. 1988'de profesör olan ve halen aynı anabilim dalının başkanlığını yürüten Dedeoğlu, 2001 Kasım ayında Nusret Fişek Halk Sağlığı Bilim Ödülü'nü kazandı. Üniversite Dağcılık Kulübü başkanı ve lisanslı dağcı olan Dedeoğlu, evli ve iki çocuk babası. Necati Dedeoğlu'nun Türkçe ve İngilizce, yüzü aşkın makale, rapor,bildiri ve kitapçığı bulunuyor.