"Hekimin yaşatma sanatı, barış ve huzurla da birlikte olmuş/anılmıştır hep... Hipokrat'ın da hocası olan; en eski hekimlik antlarından birini de ortaya koyan hekim İmhotep'in isminin 'barışla/ huzurla gelen' anlamında olması da bundandır."
Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) birinci basamak sağlık hizmetlerinde çalışan hekimlerin sürekli eğitimi için iki ayda bir yayımladığı Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi (STED) Eylül-Ekim sayısı geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
STED Yayın Kurulu, bu ayki sayısında hekimliğin tarihini ve değerlerini anlatan bir yazı kaleme aldı.
STED Yayın Kurulu'nun yazısı özetle şöyle:
"...Hekimlere ait en eski izler bu topraklarda ve her yerde bizlere ışık tutmaktadır. İlk hekimin tanımı 'ah diyene ilk koşan' ise; hekimlerin amacı da her acıyı dindirmek, her canlının derdini kendine dert etmektir. İnsanlık tarihiyle aynı geçmişi paylaşan bu sanatın, sanat olmasının nedeni de canlıların yararına her türlü ayrıcalık ve özgünlükle yaklaşmaları; her canlıyı biricikliğiyle sağaltan bir yaşam sanatını ortaya koymalarıdır.
İnsanlık tarihinde yazılı olarak bilinen ilk sağlık tanrısı 'Bau'dur. Sümerlerde üretken tüm tanrılar kadın olduğu gibi o da bir kadındır. Bilimselliğin yobazlıkça yok edilip engellenmeye çalışıldığı Orta Çağda (yani kilisenin 'sağaltımı da yalnız biz yaparız' dediği dönemde) toplumdan öğrendiği sağaltma becerilerini 'cadı' olarak yakılmayı göze alıp yine topluma sunanlar da kadınlardır.
Hekimin yaşatma sanatı, barış ve huzurla da birlikte olmuş/anılmıştır hep… Hipokrat’ın da hocası olan; en eski hekimlik antlarından birini de ortaya koyan hekim İmhotep’in isminin 'barışla/ huzurla gelen' anlamında olması da bundandır.
"Bilim ve tıp cesaret barındırır"
Bilim ve tıp aynı zamanda cesareti de kendisinde barındırmıştır tarih boyu. İlk dersinde Paracelsus, Orta Çağ kilisesinin dogmaları gibi dogmalaştırılmış yanlışlarının da olduğunun kabul edilmediği Galen’in kitaplarını yakmış; dersini o zamana kadar tıbbı tekeline almış Latince yerine anadili olan Almanca işlemiştir.
'Tıp bir sosyal bilimdir ve politika büyük ölçüde tıptan başka bir şey değildir' sözünün de sahibi olan ve hücresel patoloji kuramıyla tıpta paradigma değişikliği sağlayan Virchow ise Berlin Üniversitesi’nde kürsü başkanıyken Prusya’daki tifüs salgınında görevlendirildiğinde yazdığı rapor nedeniyle üniversitedeki görevinden de olmuştur. Çünkü Virchow tifüsle mücadele için raporunda, kız çocuklarını da kapsayacak şekilde ücretsiz eğitim; mevcut vergi sisteminde Prusya lehine düzenlemeler yapılması; devlet ile kilisenin mutlak olarak ayrılması gibi öncelikler ortaya koymuştur.
Raporun sonunda da uyarmıştır: 'Önerilerim dikkate alınmazsa daha büyük bir salgın yanı başımızda biter.' Ve Berlin’de 10 yıl sonra çok daha büyük bir salgın olmuştur. Virchow sonraki yıllarda üniversitedeki görevine dönmüş ve Berlin’de halk sağlığı çalışmaları kapsamında günümüzde şehrin halen temeli olan kanalizasyon sistemini de kurmuştur. Yakın tarihimizde, yaşadığımız coğrafyada da böylesi iyi hekimlik örnekleri vardır.
Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün, talidomidin embriyolarda beyin gelişimini etkilediğini ve buna bağlı olarak çocukların fokomeli ile doğduğunu Sağlık Bakanlığı’na raporla sunarak günümüzde “talidomid trajedisi” olarak da anılan durumun dünyada yaşanmadığı iki ülkeden birisinin Türkiye olmasını sağlamıştır.
Nusret Fişek ve Erdal Atabek
12 Eylül Darbesi’nin idam uygulamalarına karşı dönemin TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek ve Merkez Konseyi üyeleri, idam cezasına karşı milletvekillerine mektup göndermiş; 'Hekimlik mesleğinin temel ahlak kurallarından birincisi insanları yaşatmak olduğuna göre, hekimlerin de hayatı sona erdirecek olan her eyleme karşı olması doğaldır. (…) Hekim bir öldürme işleminde yer almamalı ve bir ölüm olgusunun ‘izin vereni’ ve ‘sonucun pasif bir bekleyicisi konumunda olmamalıdır' diyerek darbe döneminde TBMM’de onay bekleyen kesinleşmiş ölüm cezası kararlarının yerine getirilmesini engellemekte önemli bir rol oynamışlardır.
Bu nedenle yargılanmış ve beraat etmişlerdir. 1982’de TTB MK Başkanı iken Barış Derneği üyesi olması nedeniyle Dr. Erdal Atabek tutuklanmış; 'barışın yargılanması' olarak da anılan davada tüm sanıklar beraat ederken Erdal Atabek’in de içinde olduğu bu kişiler, 1984 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiştir.
"Bilimsel mücadeleye devam edeceğiz"
Böyle bir hekimlik mirasını kendisi için yol gösterici olarak gören TTB, iktidarların hoşuna gitmese de bilimsel ve toplumsal yanından asla vazgeçmemiştir. Vazgeçmeyecektir… Tıp Tarihi, tarih disiplinin de gereği, olgulara önem verip dersler çıkarmak; ileriye dönük sağlık politikalarının kurulmasına katkı sunmak için vardır.
TTB tarihi de bunun zor ama iyi örneklerini ortaya koymakta; geleceğimize ışık tutmakta; her şeye rağmen mücadelesini sürdürmektedir.
Tüm yukarıda bahsettiklerimizden hareketle; TTB Merkez Konseyi Başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın yaşadığı zorlu süreci ve meslek örgütümüzün bilimsel özerkliğine saldırıları yine etik ve bilimsel mücadeleyle hep birlikte aşacağımıza inancımızla, sizleri bu sayımızla selamlıyoruz…”
(RT)
*Manşet fotoğrafındakiler: Dr. Şebnem Korur Fincancı, Dr. Erdal Atabek, Dr. Nusret Fişek.