Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, partisinin grup toplantısında konuştu.
Kemalbay konuşmasında, 10 Ekim Ankara Katliamını andı ve anma toplantısına yapılan polis saldırısını kınadı:
“10 Ekim Ankara Katliamında yaşamını yitiren 102 yoldaşımız emek, barış ve demokrasi için mücadele ediyordu. Onları IŞİD saldırısında kaybettik. İki yıldır anma etkinliği AKP-Saray iktidarı tarafından saldırıya maruz kalıyor.
“Ölenlerin yakınları böylesi bir günde acılarını bile paylaşabilme, anabilme etkinliğinden mahrum bırakılıyor. Gaz, plastik mermi ve gözaltıyla anma yapmak isteyenler sokaklardan süpürülmek istendi. Süpürülmek istenen aslında emek, demokrasi ve barışın kendisiydi. 10 Ekim katliamıyla ilgili görüntülere bakınca katliamın olacağı belliyken, katliama uğrayanlar değil canlı bombaları korumaya almış.
“Ankara ve Diyarbakır’da bombacıların rahat bir şekilde işlerini yaptığını görüyoruz. Ne Suruç ne Ankara ne diğer katliamlarda gerçek soruşturma hiç bir zaman yapılmadı. Bu katliamı önlemekle görevli hiç kimse soruşturulmadı. Hatta neredeyse katliamcılar davalarda pamuklara sarılarak korundu. Buna tepki göstermek isteyen halkımız ise saldırılara maruz kalıyor.”
"AKP 10 Ekim'i anmıyor"
Kemalbay Ankara’da katliamın yapıldığı yerde toplanan insanlara atılan gaz kokusunun Meclis’e kadar geldiğini ancak AKP’nin grup toplantısında 10 Ekim hakkında tek bir sözcüğün bile söylenmediğinin altını çizdi ve ekledi: “Ancak 15 Temmuz’u her fırsatta hatırlatıyorlar”.
6-8 Ekim Olayları
“6-8 Ekim olaylarının 3. yıl dönümü. Hükümet bu olayları çarpıtıp kamuoyunu yanıltıyor. Suriye'de iç savaş patlak vermişti ve IŞİD çetelerinin Ezidi katliamıyla sonuçlanan saldırıları işgalleri vardı. Bu soykırım saldırılarına karşı Türkiye'de de büyük tepki oluştu. Suruç'un karşısındaki Kobani, Türkiyelilerin akrabalarının da yaşadığı bir bölgeydi. Türkiye'nin buna sessiz kalması abes karşılanırdı. Kobani IŞİD çeteleri tarafından kuşatılmışken demokrasi güçleri oraya bir koridor açılmasını istiyordu.
“Biz de bu süreçte demokratik eylem çağrıları yapmıştık. Bu esnada IŞİD'den kaçan yüz binlerce kişi Türkiye sınırına gelmişti. Başta HDP olmak üzere insan haklarından yana herkes savaştan kaçarak Türkiye'ye gelen Kürt kardeşlerimizle dayanışma içinde olmaya çalıştı.
“Ağustos'ta bu eylemler barışçıl şekilde gerçekleştirilmişti. Ancak Ekim ayının ilk haftasında hükümetin kolluk kuvvetlerinin müdahalesiyle 1 kişinin ölümü üzerine olaylar şiddetlendi. Biliyorsunuz kolluk güçlerinden izinsiz demokratik eylemler yapılabilir. Ancak bu tip eylemlerden birinde Muş Varto'da bir sivil öldürüldü. Bu eylemlerde partimizin üyesi 44 kişi hayatını kaybetti. Bu ölümlerin araştırılması için verdiğimiz önergeler AKP tarafından reddedildi.
“Hitler'in bir bakanı, ‘Bir yalanı sürekli tekrarlarsanız, o yalan olmaktan çıkar’ demişti. Türkiye'de de böyle yapılıyor. Yaşanan olaylardan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş sorumlu tutuldu. Sonunda Demirtaş 'terör'le suçlanarak kirli politikaya şahit olduk. Bu politikaya buradan bir kez daha itiraz ediyoruz. Hükümete bir çağrımız var, gerçekten Yasin Börü'nün ölümünden üzüntü duyuyorsanız bir adım atarsınız. Ama siz bu ölümlerden besleniyorsunuz.”
Sahte bir olağanüstü hal manzarası
“AKP Türkiye'yi 1 yıldır OHAL'le yönetiyor. Bu yetkiyi kim verdi? Hani OHAL kaldırılacaktı, neden kaldırılmıyor? İşte bu sorunun yanıtı AKP'nin yönetimi gasp ettiğinin göstergesidir. Hükümet sınır ötesi operasyonları da OHAL'in gücüyle yapıyor. Sahte bir olağanüstü hal manzarası yaratarak kendi bildikleri yolda gidiyorlar. Türkiye halklarından hiç bir kimse bu işgal operasyonlarına 'olur' vermedi.”
“Türkiye İdlib’den çekilmeli”
“İdlib'den Türkiye askeri çekilmelidir. TSK'ye orada IŞİD benzeri yapılar eskortluk yapıyor. İşte bu Türkiye'nin orada aldığı rolün ve Türkiye'yi nasıl bir gelecek beklediğinin göstergesidir. O nedenle biz bir an önce savaşçı politikanın durdurulması gerektiğini TSK'nin başka halkların coğrafyasında bulunmaması gerektiğini belirtiyoruz. Hem içeride hem dışarıda barışçıl politikalar güdülmelidir. Irak'ta da İran'da da Suriye'de de Türkiye'de de halkların bir arada yaşayabileceği bir modeli destekliyoruz. Bu nedenle Türkiye'nin bu bölgeleri tehdit etmeye hakkı olmadığını düşünüyoruz.
“Bu savaş politikalar büyük bir bütçe gerektirir. Bunun için Saray'ın örtülü ödeneğinden fütursuzca harcamalar yapıyor. Erdoğan'ın her kabadayılığının faturası halka ödetiliyor. Saray lüks harcamalarını da halka ödetiyor. Neymiş, itibardan tasarruf olmazmış. Milletin parasıyla itibar yapıyorlar.
“Bir gece ansızın gidebilirler”
“Eğer paraya ihtiyacınız varsa, kamudan tasarruf edin, kendi lüks harcamalarınızdan kısın. Biraz mütevazı olun, lüks araçlarla, özel uçaklarla gideceğiniz yere otobüs, trenle gidin. Öyle bir kriz yarattılar ki, bir gece ansızın gelebiliriz, diyorlar ya; bir gece ansızın gidebilirler.
Vize krizi
“ABD'yle verilen 'dostluk' pozları buraya kadarmış. Belki de Türkiye Kıbrıs'tan beri ABD'yle en ciddi krizini yaşıyor. Bu kriz ekonomik krizi de körüklüyor. Beyefendi birine kafa tutuyor, ertesi gün emekçilerin ücretleri aşağı iniyor. Daha sonra artırmak için bir şey yapıyor mu, hayır. Ama her fırsatta, şuursuz iç ve dış politikayla emekçileri yoksullaştırıyorlar.
“Bu krizin ardında yatan birçok neden var. İdlib'den Reza Zarrab'a birçok karanlık ilişkiler, kimin kimle dost olduğu yarıştığı, düşman olduğu bir süreçte bedel ödetiliyor. Suriye'de de Rus uçağı düşürüldü, şimdi Türkiye ordusunu Rusya'ya kaptırdı. Putin satrançta bir kez daha Erdoğan'ı yendi.” (HK)
* Fotoğraf: Fatih Aktaş - Ankara/AA