HDP Kadın Meclisi’nin “Eşit Temsiliyet ve Eşit Katılım için Eşbaşkanlık” başlığıyla hazırladığı dosyanın tanıtım toplantısı, Diyarbakır’da yapıldı.
"Eş başkanlık sistemi erkek egemenliğine karşı bir hamle"
Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Kürtçe ve Türkçe yaptığı konuşmalarda şunları söyledi:
Kobanê’deki saldırılar: AKP-MHP iktidarı sadece Kürt düşmanı siyasetini yürütmüyor. Kürt düşmanı siyasetinin bir parçası da kadın düşmanı siyasettir. Kobanê’de katledilen 3 siyasetçi tesadüfen seçilmedi. Hedef gözetilerek, kadın iradesine saldırı anlamına gelecek şekilde katledildiler. Biz bu katliamları 2015’te Paris’te katledilen 3 kadından biliyoruz. 2016’da Silopi’de katledilen 3 kadın siyasetçiden biliyoruz. AKP iktidarı Kürdistan’ın dört parçasında kadınları, dünyanın neresinde olursa olsun kadınları, Kürt kadınlarını hedef almaya devam ediyor. Bu kadın arkadaşlarımız IŞİD barbarlığına karşı mücadele vermişti. Bugün Kuzeydoğu Suriye’de halkların bir arada yaşadığı kadın özgürlükçü, ekolojik bir sistemi inşa ediyorlardı. Bu saldırı kadın özgürlükçü halkların eşit temsiliyetini sağlayan sisteme de açık bir saldırıdır.
Eş başkanlık: Kolay olmadı eş başkanlık sistemine gelmek, eş başkanlık sistemi bir anda ortaya çıkmadı. 3 kadın meclisi üyesinden kadın kotasına, en nihayetinde bütün dünyada devrim niteliğinde örnek gösterilebilecek, yerel yönetimlerde eş başkanlık, eşit temsiliyet sistemine geçtik. Biz sürekli ifade ediyoruz ki eş başkanlık, eşit temsiliyet iki koltuğun paylaşılması, iktidarların paylaşılması değildir. Eş başkanlık sistemi, yüzyıllardır örgütlenen erkek egemenliğine karşı bir hamledir. İktidarın tekelleşmesine karşı, iktidarın paylaşılmasının sağlanmasıdır. Kadın bakış açısıyla yerel yönetimler anlayışının oturtulmasıdır.
"Eş başkanlık sistemi iktidarın en büyük korkusudur"
Eş başkanlık sistemi: Şu anda iktidarın en büyük korkusudur. Eşit temsiliyet, kadınların her yerde varlık mücadelesi vermesi iktidarın en büyük korkusudur. O yüzden her alanda kadınlara saldırmaya devam ediyorlar. Kendisinin saldırmadığı alanlarda da erkekleri örgütleyerek saldırıları gerçekleştiriyorlar. Bunun karşısında mücadele eden kadınlar da hedef gösteriliyor. Son örneğini Diyarbakırda yaşadık. Rosa Kadın Derneği, Kanun Hükmünde Kararnamelerle onlarca kadın örgütlerinin kapatılmasından sonra Kürdistan’da kalan tek kadın kurumu idi.
Bütün alanları erkekleştirmenize izin vermeyeceğiz
Bugün dört bir yandan kadınlara saldırılar geliştiriliyor. Kadınlar katlediliyor. Kadınların iradesi saldırı altına alınıyor. Kayyımlar atanıyor, kadın milletvekillerinin vekillikleri düşürülüyor. Binlerce arkadaşımız cezaevinde ama bu mücadele sürmeye devam edecek. Biz birken yüz olan bir iken bin olan, kadın mücadele geleneklerinin bileşkesiyiz.
Sebahat Tuncel, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak
Bizi yok etmek isteyen, bize ‘makbul kadın olun’ diyen, bize ‘özgürlük mücadelesi vermeyin’ diyen erkeklere, iktidarlara bir kez daha sesleniyoruz: Bize geri adım attıramayacaksınız. Bütün alanları erkekleştirmenize izin vermeyeceğiz. Sizin kayyımlaştırma, erkekleştirme siyasetinize karşı biz sizi de özgürleştireceğiz, değiştireceğiz.
Bu topraklarda kadın özgürlükçü bir sistem kuracağız. Kendimizi de toplumu da özgürleştirme iddiamızdan vazgeçmeyeceğiz. Cezaevinde olan Sebahat Tuncel, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Sara Kaya bütün yoldaşlarımıza selamlarımızı gönderiyoruz. Mücadelemiz ve direnişimiz devam edecek. Mutlaka ama mutlaka kadınların kararlı mücadelesi kazanacak.
Kışanak'ın mektubu Açıklamada Kocaeli Cezaevi'nde tutulan siyasetçi Gültan Kışanak'ın mektubu da okundu. Mektup şöyle: Sevgili kadınlar, Öncelikle hepinize kucak dolusu selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum. Ben de buradaki diğer arkadaşlar da iyiyiz, coşkulu ve moralliyiz. Herkesin hepinize ayrı ayrı selamları var. Sizin dışarıda, bizim içeride yürüttüğümüz mücadele duvarları, engelleri aşarak bizleri bir araya getiriyor. Yerel yönetimlere yönelik siyasi darbe Eylül 2016’da başladı ve günümüze kadar devam ediyor. Dört yıldan beri yerelde halkın iradesi gasp ediliyor. Hem süreci hem kapsamı itibari ile sanırım Türkiye siyasal tarihinde görülmüş “en uzun en kapsamlı” darbe süreci yaşanıyor. Bu saldırının bir kaç boyutu var. Biri tek adam rejimiyle ilgili. Hiçbir şekilde kamu yetkilerini paylaşmak, farklı demokratik yapı ve kurumlara inisiyatif bırakmak istemeyen otoriter bir yönetim, tüm gücü merkezde tek kişide toplamak istiyor. Bu açıdan bakıldığında ve pandemi sürecinde yaşananlar da göz önünde bulundurulduğunda fiili olarak adım adım yerel demokrasi ortadan kaldırılmak, yerel yönetimler tümden merkezi hükümetin uzantısı haline getirilmek isteniyor. Bir diğeri, Kürt sorunu ile ilgilidir. Hem yerel hem genel temsiliyete yönelik siyasi operasyonlar, bu ülkede hala “yurttaşlık” sorunu yaşandığını gösteriyor. Dört yıldan beri yerel yönetimler de “yurtaşlık hakkı” elinden alınan, kullandığı oy-iradesi gasp edilen bir halkın, yönetime katılma imkanları tümden ortadan kalkmıştır. Bu bir kölelik statüsüdür. Ve asla kabul edilemez. Kimlik haklarımızı, kültürel haklarımızı kullanabilmek için mücadele ederken, daha geniş siyasi haklar ve yönetimde adil temsiliyet talep ederken, en temel hakkımız olan “iradesini sandıkta gösterme-oy kullanma” hakkımız gasp edildi. Saldırının diğer boyutu kadın iradesine ve kazanımlarınadır. Kadınlar olarak bizler, yerel yönetimlerde de diğer alanlarda olduğu gibi önemli kazanımları mücadele ederek sağladık. Üç meclis üyeliği ile başlayıp eşbaşkanlık ve eş temsiliyetle önemli bir aşamaya taşıdığımız kadın iradesi, dünya deneyimlerinde tektir. Eş başkanlık bir kadın ile bir erkeğin iktidar paylaşımı değildir. Eş başkanlık, kadın bakış açısının yerel yönetimlere yön vermesi ve kentlerimizin yaşam alanlarımızın toplumsal cinsiyet eşitliği hedeflerine göre yönetilmesi amacıyla, eşit temsiliyet ve kolektif yönetim anlayışının hayata geçirilmesidir. Bu da öyle teknik bir düzenleme ya da siyasi bir karar değil, bir zihniyet devrimi gerektiriyor. Yoğun bir mücadele gerektiriyor. Yoğunlaşan kadın mücadelesinin ve açığa çıkardığı kazanımları bu sebeple daha güçlü sahiplenip bir adım öteye taşımalıyız. Bunu yapacak gücümüz var, başaracak umudumuz ve kararlılığımız var. Yeterli dayanışmamızı diri tutalım. Bizler, bize dayatılan “kölelik” düzeyini kabul etmedik, etmeyeceğiz. Daha güçlü bir mücadele ile otoroter-tekçi ve köleliği dayatan bu zihniyete karşı, demokrasiyi kazanacağız, özgürlüğü kazanacağız. Hepinizi yeniden ayrı ayrı kucaklıyor başarılar diliyorum. |
(EMK)