24 Haziran'da Çanakkale Ayvacık'daki iki mahallede 30 köpek ve kedi zehirlenerek öldürüldü. Bölgede yaşayanların Ayvacık Belediyesi'ne olayı duyurmasıyla inceleme başlatan ekipler ölümlerin zehirlenme sonucu olduğunu açıkladı.
Bölgedeki MOBESE kayıtlarına ulaşmak isteyen hayvanseverler, belediyeden kamera kayıtlarının olmadığı ile ilgili geri dönüş aldıklarını söyledi.
Türkiye'de sıklıkla yaşanılan hayvanların zehirlenerek öldürülmesi olayı gün geçtikçe herhangi bir cezai yaptırımı olmadan gerçekleşmeye devam ediyor.
bianet'e konuşan hayvan hakları savunucusu avukat Tuğçe Berber, bu zehirleme vakasının ne ilk ne de son olduğunu belirterek, yasal düzenlemelerin eksikliğine vurgu yaptı.
"Hayvanlar anayasal haklara sahip değil"
Hayvanların anayasal düzlemde ne gibi hakları var?
Mevzuata göre hayvanlar Anayasal haklara sahip değil ne yazık ki. Günümüzde hayvanların hem yasal hem de toplumsal olarak statüsü mal kapsamında görülüyor. Bu statüyü özellikle Hayvanları Koruma Kanunu’ndaki sahipli-sahipsiz hayvan ayrımından, Türk Ceza Kanunu’nda hayvanların mala zarar verme suçu kapsamındaki düzenlemelere dahil edilmelerinden anlıyoruz.
Hayvan hakları savunucuları olarak hayvanların doğuştan gelen haklara sahip, hissedebilen, duyguların olan bireyler olarak Anayasada tanımlanmasını ve bu kapsamda özellikle yaşam haklarının anayasal hak olarak tanınmasını talep ediyoruz.
Dünyada anayasal olarak hayvan haklarını düzenleyen ülkeler var mı?
Evet, İsviçre ve Almanya’da bazı koruma hükümleri anayasalarında düzenleniyor.
"Kamu eliyle gerçekleşebilen durumlar söz konusu"
Hayvan zehirlenmelerinin çok yaygın olması ve suçluların serbest bırakılması durumları söz konusu. Bunun nedeni nedir? Nasıl önlenebilir?
Hayvanları Koruma Kanunu’nun öncesinde belediyelerce - korkunç bir tabirle- ‘sokak hayvanı popülasyonunu azaltma’ amacıyla toplu zehirlemeler yapıldığı, hatta ‘evcil hayvanınızı sokağa çıkarmayın zehirleme yapılacaktır’ anonsu geçildiği söyleniyor.
Yasa sonrası durum kamu eliyle bu kadar aleni olmasa da maalesef devam eden katliamlar söz konusu. Bunun nedeni kanunda hayvanların öldürülmesi, onlara işkence edilmesi gibi fiillere karşı caydırıcı bir yaptırım olmaması. Başta söylediğim gibi sahipli-sahipsiz ayrımı söz konusu olduğu için, kanun sahipsiz hayvanın öldürülmesi halinde yalnızca idari para cezası yaptırımı öngörüyor.
Öldürülen hayvan sahipli ise Türk Ceza Kanunu madde 151/2 gereği mala zarar verme suçundan 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası uygulanıyor.
Zehirleme vakalarında genelde failler tespit edilemediği gibi kamu eliyle de gerçekleşebilen durumlar bile söz konusu.
Şu anki durumda zehirleme vakalarında yeterli delil mevcut ise ve failler tespit edilebilir durumdaysa, çevreyi kasten kirletme ve mala zarar verme suçlarından yargılamalar yapılabilir.
Nitekim Ankara Batıkent’te zehirlenerek öldürülen 16 köpek için 3 faile çevreyi kasten kirletme ve mala zarar suçundan yapılan yargılamada faillere 10’ar yıl hapis cezası verilmişti. Ancak itiraz üzerine bu karar bozuldu ve failler serbest kaldı.
Ceza kanununda hayvanlara yönelik öldürme, işkence, cinsel saldırı gibi suçlardan alt sınırı 3 yıldan fazla hapis cezaları öngörülmediği sürece de bu durum böyle cezasız kalmaya devam edecek.
"Hayvanları koruyan yasalar gerekiyor"
Mevcut Hayvanları Koruma Kanunu ne gibi bir düzenleme getiriyor?
Hayvanları Koruma Kanunu bu konudaki ilk kanun olarak 2004’te mevzuatta yer aldı. Ancak kanunun genel ifadelere yer verilerek adeta yapmış olmak için yapıldığını, genelde sokakta yaşayan hayvanlara ilişkin düzenlemeler içerdiğini, geri kalan her detayı yönetmeliklere bırakmış olduğunu hükümlere bakınca anlayabiliyoruz.
Uygulamada ne yazık ki çoğu zaman ihlaline tanık olsak da sokakta yaşayan hayvanlar için bazı olumlu düzenlemeler mevcut diyebilirim. Mesela bu kanundan önce belediyelerin sokaklardan hayvanları toplayıp ıssız adalara, ormanlara attığı dönemler de gördük.
Söz konusu kanunda şu an bunu engelleyen 6. madde var. Bu maddeye göre bir hayvanın tedavisi ve kısırlaştırılması yapıldıktan sonra belediye hayvanı aldığı yere bırakmak zorunda.
Özellikle hayvanların yaşam alanlarına kendisinin gelip yerleştiğini unutarak ‘hayvanları sokaklardan toplatmak’ gayesiyle çeşitli yakınmalarda bulunan kişilere karşı bu maddenin varlığı hayvanları koruyor diyebilirim.
"Esaretleri mevzuatla düzenleniyor"
Ancak kanunun adı "bazı" hayvanları koruma kanunu olsa daha gerçekçi olur. Nitekim daha önce söylediklerimden farklı olarak kanunda kedi, köpek dışında; avcılık, deney, sirk, hayvanat bahçesi, yunus parkları, hayvan ticareti gibi konularda hayvanlar için herhangi bir koruma yok.
Tamamen gelir kapısı olarak görülen bu yerlerde, hayvanların yaşam hakkının yerle bir edilmesi, işkence görmeleri, esaret altında kalmaları adeta mevzuat ile düzenleniyor.
Örneğin kanunun 22. maddesinde hayvanat bahçelerini düzenleyen hükümde ‘doğal yaşama ortamına en uygun şekilde’ ibaresiyle hayvanat bahçesi kurulmasına izin veriliyor. Bir aslanın doğal yaşamına uygun kafes nasıl olur? Kısaca refahçı sistemle oluşturulan bu kanun hayvanları korumuyor diyebilirim. Zira hayvanlara daha geniş kafesler değil, özgür bir yaşam ve bu yaşam hakkını koruyan yasalar gerekiyor.
"Hayvanlar evden çıkartılamaz"
Şehir merkezi ve apartmanlarda evcil hayvan besleyen birçok hayvansever sorunlar yaşıyor. Bunlar ile ilgili kapsamlı bir uzlaşma ya da anayasal bir çözüm yolu var mı?
Konuyla ilgili maalesef çok fazla bilgi kirliliği mevcut. Öncelikle bu konuda başta söylenmesi gereken apartmanlarda genel kurul kararı ya da yönetim kurulu kararı ile evlerdeki hayvanlara dokunulamayacağıdır. Kat Mülkiyeti Kanunu’nda da bununla ilgili herhangi bir yasak yok.
Bazı apartmanlarda yönetim planına yasaklama ibareleri konulsa da bu yasak var diye herhangi bir yargı kararı olmaksızın hayvanın tahliyesini kimse sağlayamaz. Buna ilişkin devam eden çok fazla dava var. Bazı yerel mahkemelerin hayvan lehine verdiği emsal yargı kararları da mevcut.
Örneğin bir yerel mahkeme kararında; “…köpeğin davalının konutunda beslenmesiyle sağlanacak yarar, tahliyesiyle getirebileceği yararlardan çok daha yüksek olacaktır. Birçok yargı kararında değinildiği gibi günlük hayat içinde, bilhassa metropol şehirlerde insanların, özellikle yaşlı ve çocukların doğadan uzak, kapalı ve gürültülü insan ilişkilerinin çok sınırlı olduğu bir ortam yaşaması, evcil hayvanlarla ilişki kurmaları gibi bir ihtiyacı doğurmuştur. Bu ihtiyaç insanlar için yararlı ve önemli bir ihtiyaçtır. Kesin ve şekli kurallarla insanları bundan yasaklamak Anayasa ve Hayvan Hakları Sözleşmesine, kişinin kendi konutu içinde dilediği şekilde yaşama hürriyetine aykırıdır…” diyerek çok güzel bir örnek teşkil etmişti.
"Polisin yetkisi yok"
Hayvanları Koruma Kanunu, yönetmelikler, Türkiye’nin bizzat taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, emsal kararlar bir araya getirilerek yürütülecek davalar yargıda görünür kılındıkça lehe karar almak da mümkün. Yargı sistemi hayvanlar söz konusu olduğunda henüz çok acemi diyebiliriz. Çok farklı kararlar çıkabiliyor. Önemli olan yasal çerçeveyi iyi bilerek, bu süreci çok sıkı takip etmek ve lehe olan emsal kararların yaygınlaşmasını sağlamak.
Nitekim mevcut yasalarda hayvanın mal statüsünde olması sebebiyle mülkiyet hakkı çerçevesinde evdeki hayvanı koruyabileceğimizi, polisle kapıya gelinerek hayvanın tahliyesinin talebinin anayasal hakkın ihlali olacağını unutmamak gerek, polisin böyle bir yetkisi yok.
Hiçbir hayvanın gürültü, koku vs gibi şikayetlerle ispatsız bir şekilde evden tahliyesi mümkün değil, mümkün diyen mahkemelerde de meslektaşlarımın vereceği mücadele çok kıymetli. Davacının bu iddiasını ispatlaması, bu konuda özellikle bilirkişi incelemesi ve keşif talep edilmesi gerekiyor. Çünkü daha çok insanlar arasındaki şahsi husumetler nedeniyle boş iddialara dayalı açılan bu davalarda, cezanın hiçbir suçu olmayan hayvanlara kesilmesini kabul edemeyiz.
"Herkes kanunu iyi bilmeli"
Hayvanseverler hayvanlarının haklarını nasıl koruyabilir?
Bir hayvanın hakkını korumak isteyen herkes mutlaka hayvanlara ilişkin mevzuatta yer alan tüm kanun ve yönetmelikleri en azından bir kere olsun okumalı bence. Çünkü kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek zaman kaybıyla birlikte bir canlının yaşam hakkı kadar mühim bir konuda çok büyük hatalara sebep olabiliyor.
Örneğin kanunun 18. maddesinde yerel hayvan koruma görevlisi kavramı tanımlanıyor. 'Özellikle kedi ve köpekler gibi sahipsiz hayvanların kendi mekânlarında, bulundukları bölge ve mahallerde yaşamaları sorumluluğunu üstlenen gönüllü kişiler” yerel hayvan koruma görevlisi olarak tanımlanıyor ve bu tanıma sahip olabilmek için belli eğitimler almanız gerekiyor.
Bu kavram aslında çok önemli olsa da uygulamada neredeyse hiç bilinmiyor. Yerel yönetimler Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği madde 7/l gereği bu eğitimi düzenlemekle yükümlü. Bu eğitimin verilmesi için herkes kendi belediyelerinden talepte bulunabilir.
Ayrıca hayvanlarla ilgili verilen hak mücadelelerinin ‘iş yükü’ olarak görülmesinden çıkarılması için kamuda görünür kılınması şart. Gerek yargı, gerek idari kurumlar ihlal karşısında yapılması gerekenlerden, mevzuat bilgisinden çok uzak. Bu yüzden görünür kılındığı sürece bu alanda bilinçlenme sağlamamız mümkün olacak.
Yeni yasa tartışması...
Bu kapsamda kanunlar yetersiz mi? İyileştirici çalışmalar yapılıyor mu?
Kanunların yetersiz olduğunu buraya kadar anlattıklarımla da anlayabiliyoruz. İyileştirici çalışma yapılması için talepler senelerdir devam ediyor ama henüz bir değişiklik yapılmadı. Özellikle siyasilerin her seçimde politika malzemesi olarak kullandığı bu yasa değişikliği vaatlerine artık karnımız tok. Ben bir hukukçu olarak Resmi Gazete’de yeni kanunu görmedikten sonra hiçbir ‘yasa bu sefer geliyor’ haberini dikkate almıyorum artık.
En son bu sene benim de aralarında bulunduğum sivil toplum kuruluşları temsilcileri, avukatlar, hekimler ve diğer birçok hayvan hakkı savunucusu, Özlem Zengin’in başkanlığında Mustafa Yel, Yunus Kılıç, Zeynep Yıldız, Serap Yahşi ve Rümeysa Kadak’ın katılımıyla 11 Mart Perşembe günü Meclis’te toplandı. Ancak yıllardır süregelen bir mücadelede, atılan en önemli adımlardan biri olacağı ümidiyle gittiğimiz Meclis’ten, 5 adım attıysak 3 adım geri gelindiğini görerek çıktık.
Herhangi bir tasarı görememiş olmakla birlikte toplantıda alınan sonuçlardan sonra insanlığın çıkarcı yaklaşımlarının kirletemeyeceği, hak ihlallerine geçit vermeyen bir yasanın çıkması şu an için mümkün görünmüyor.
Özetle yine sokakta yaşayan hayvanlara ilişkin düzenlemeler içeren bir yasa gelecek. Her ne kadar hayvanlar ‘mal değil can sayılacak’ söylemlerine yer verilse de insanın kar elde edebileceği hiçbir konuda yine olumlu bir gelişme olmayacak.
Avcılık, hayvanat bahçeleri, hayvan ticareti, yunus parkları, hayvan deneyleri yine var olmaya devam edecek. Bunlar varlığını sürdürdükçe hayvanları istediğimiz kadar can diye tanımlayalım, mal olarak görülmeye devam edecekler.
Tuğçe Berber hakkında |
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, avukat, hayvan hakları aktivisti. Avukatlık staj tezini "Türk Hukuk Sisteminde Hayvan Hakları Ve Uluslararasi Hukukun Hayvan Hakları Mevzuatina Etkisi" üzerine hazırladı. Ent Dergi'de ekoloji ve hayvan hakları konuları üzerine yazıyor. Hayvanlara Adalet Derneği, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu üyesi. Vegan ve sürdürülebilir bir yaşam mücadelesiyle birlikte, türlerin eşitliği için de hak temelli mücadele yürütüyor. |
(HA)