Aynı şekilde "Ringu" serisinin yönetmeni Japon Hideo Nakata tarafından Hollywood versiyonu çekilen The Ring 2/Halka 2 filminde bir korku aracı olarak kullanılan uzun, tutam tutam ve işgalci saçların etkisine kapıldım da, son zamanlarda gördüğüm her insan saçını garipser oldum.
Ve şimdi reklamlar
Tesadüf bu ya, merak edip okumaya başladığım Bir Albüm Dolusu Cinayet adlı yarı-kurgu kitaptaki gerçek fotoğraflarda yer alan ölü kadın bedenlerinin inatla ve utanmazca sarkan saçlarından yayılan korkuyla kendime epeyce işkence edip, böylece kurguların görselliğine son hızla kapılmışken televizyon kanallarının reklam kuşaklarında sıkça karşımıza çıkan şampuan reklamındaki slogana takıldım ister istemez ve dolaylı olarak.
Kendi halinde bir ev kadını görünümündeki reklam oyuncusunun gündelik ev işlerinin duygusal ve önemsiz ayrıntılarıyla sıradanlaşan ve bir o kadar sıkıcı olan hayatını değiştiren mucizevi şampuanı keşfetmesiyle ışıltılı ve keyifli bir hayatı yakalamasını seyrettim ibretle.
Ey kadınlar, saçlarınızı ve hayatınızı tutturduğunuz iri kelebek tokalarınızı atın ve basınçlı su ile bir avuç içi kadar şampuanın nelere kadir olduğunu görün; akıp giden demode kişiliğinizi, kapalı mekan sıkıntılarınızı, dertlerinizi, umutsuzluklarınızı seyredin!
İşte bu kadar kolay. Yapmamız gereken kadınların yaşamsal olan her sorunla başa çıkmasının öncelikli yolunun saçlarını ve onun simgelediği bedensel değişimleri gerçekleştirmesi olduğunu anlamaktan ibaret sadece.
Meta olarak kadın bedeni
Bu reklamın o basit ve incitici dilini önemsememek de mümkün. Ancak gerçekte de kadınların depresif zamanlarında fütursuzca alışveriş etmenin yanında bir kuaför koltuğuna geçip yıkanıp boyanan, fönlenip tütsülenen saçlarıyla, yüzlerindeki fazlalık tüyleri aldırmaları gibi faaliyetlerle "bakımlı kadın" olma klişesini empoze eden genel anlayışı da simgelediği içindir ki bu reklamın ciddiye alınması gerekir bence.
Meta fetişizminin iyi bir örneklemesinin yapıldığı bir otomobil reklamında da gene ve elbette kadın bedeninin ve kimliğinin kullanıldığını görüyoruz. Gıcır gıcır parlayan otomobilin cazibesine kapılıp yavaş yavaş üzerindekileri çıkaran, saçlarını çözüp savuran, metalik gri kaportaya yanağını dayayıp, cinsel titreşmelerle tuhaf bir ritueli canlandıran ve şehvetli kılınan kadının simgesel olarak işaret ettiği pek çok şeyden biri de şampuan gibi basit bir ürünle arzulanan kişisel değişimin kademe atlayarak yerini otomobile bırakması.
Demek istediğim, reklam şirketleri kadın cinselliğini kullanarak - hedef kitle değişse de- ürün tanıtımı yapmayı çok seviyor. Üstelik hayata dair ağır mevzular üzerine kurguladıkları senaryolar yoluyla yapıyorlar bunu.
Bir kadının özgürleşmesinin, toplumsal cinsiyetinin verili rollerinin kalıplarından kurtularak hayatını değiştirmesinin işte bu şampuan ya da otomobil gibi iki uç tüketim nesnesine kavuşmasıyla olacağı iddia ediliyor.
Doğrusu ben bu reklamları komik bulmuyorum. Aksine sinirlenip, o reklamların simgelediği tüm değerlerin banyo giderinden -şampuan yerine- akıp gitmesini seyretmek istiyorum.
Kadınların yaşadığı tüm sorunların ev içi sorunlar da dahil olmak üzere bedenleri üzerindeki tahakkümleri ya da azimle tüketici olmaları yolundaki empozeleri kabul etme yerine kafalarını değiştirmelerini gerektiğini düşünen kadınların safında yer tutuyorum.
Benim şu anda korku-gerilim filmleri seyrederek ve bu tip kitapları okuyarak korkularımı zapt etme ve ıslah sınırlarına çekme uğraşlarımın yukarıda bahsettiğim örneklerinde korku aracı olarak kullanılan saçlar ile reklamlarda karşımıza çıkanlar arasında doğrudan bir ilişki aramanıza gerek yok çünkü bu kişisel bir anıştırmadan ibaret. (TBÖ/EÜ)