Sahaf Vahan Kocaoğlu hayatını kaybetti. Kocaoğlu için 21 Mart Perşembe günü Beşiktaş Surp Asdvadadzin Kilisesi’nde cenaze töreni düzenlenecek.
Benim Bu Hayal Kişiliğim
Agos'ta yer alan habere göre İstanbul’da uzun yıllar sahaflık yapan Kocaoğlu, 99 yaşında hayatını kaybetti. Kocaoğlu uzun yıllar Galatasaray Lisesi’nin yanında sokakta sahaflık yapmış ve birçok yazarın, sanatçının dostu olmuştu.
Kocaoğlu bir dönem Beşiktaş Deniz Müzesi önündeki sahilde de kitapları sergiledi.
2021'de Beşiktaş Sahaf Günleri’nde şükran plaketi takdim edilen Kocaoğlu, Ex-Libris Sahaf Yayınları ‘Hayal Sahaf: Vahan Usta Üzerine Yazılar’ adlı bir kitap da yayınlamıştı. Temmuz 2000’de 1001 adet basılan kitapta Enis Batur, Oktay Güzeloğlu, Ergun Hiçyılmaz, Sevan Ataoğlu, Şule Alparslan, Ümit Bayazoğlu, Cengiz Kahraman ve Hasan Coşkun’un Vahan Kocaoğlu hakkındaki yazıları yer almıştı.
Vahan Kocaoğlu, saat 14.00’teki cenaze töreninin ardından Edirnekapı Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Mihran Tomasyan'ın 15 Aralık 2005 tarihli Express’te Vahan Kocaoğlu'yla yaptığı "Benim Bu Hayal Kişiliğim" başlıklı röportajda şöyle diyordu:
"İstanbul'da yaşayanlar Galatasaray'dan yüzlerce kez geçmiştir muhtemelen, hatta gün içinde üç-dört defa geçenler de oluyordur herhalde. Vahan amca (Kocaoğlu) kırk senedir aynı noktada, Galatasaray Lisesi'nin yanında duruyordu; kendisini hiç fark etmediniz mi? Şimdi gidip bakalım derseniz, artık çok geç, çünkü kendisi Beyoğlu'ndan Beşiktaş'a tabir caizse tehcir" edilmiş durumda.
Vahan amca öylesine görünmezdi ki, İstiklâl Caddesi kalabalığı arasında iplere bağladığı kitaplarıyla, kendisi önde, eşi arkada yürürken bile bir gölge gibiydi adeta. Ona "Hayal Sahaf" denmesinin sebebi buydu belki de..."
"Bizim gibi birçok aile bu mezarlıkta kaldı"
İstanbul'a gelişini şöyle anlatıyordu Kocaoğlu:
"İstanbul'a Tuna nehrinden buz yığınlarının geldiği yıl geldim, üç yaşımda, 1928'de. Yozgat'tan göç ettik. İlk Önce Beşiktaş kilisesinde derme çatma bir barınakta kaldık, bir süre sonra Ihlamur Setüstü'nde, ardından Yıldız'da, sürekli sefalet içindeki yerlerde kaldık.
"1934'ün sonlarında, şimdiki Sakıp Sabancı Lisesi'nin orada bir okul vardı, o okulun arkasında bitişik olarak bir kerezman (mezarlık) vardı. Biz o kerezmana yerleştik birkaç aile, zaten battal bir mezarlıktı ve sanırsam '50'lere kadar da kaldı o mezarlık, sonrası istimlâk. Düşünün, Beşiktaş'tan buraya (Yıldız) bir tek yol vardı.
"Bostanlıktı burası alabildiğine, Barbaros falan yoktu... Bizim gibi birçok aile bu mezarlıkta kaldı uzun süre ve o dönem istimlâk başladı. Biz bu apartmanı yaptığımızda burada hiçbir şey yoktu, tek tük araba görürdük, ben çocukluğumda balkondan Şişli tramvayının ışıklarını görürdüm, o kadar tenhaydı İstanbul.
"Taksim Gezi parkındaki mezarlığı da hatırlarım ben. Orada hatta kilise vardı, şimdiki Divan Oteli'nin yerinde, onu da istimlâk ettiler. (Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi)."
"Boğaz'ın güzelliğinin kitapla buluşması..."
Kitaplarla ilişkiniz ne zaman başladı? sorusunu ise şöyle yanıtlamıştı:
"Emirgan'da bir doktorun yanında bahçıvan yardımcısıydım '43'lerde, yedi-sekiz ay çalıştım orada. O yıla kadar, 15'ini aşmış gibi bir çağdaydım ve kitap hakkında bilgim vardı. Kitap alacak gücümüz yok, günde alıyoruz bir lira para.
"Nasıl geçtiyse elimize, bir formalık bir kitap geçti. 15 sayfada, inanır mısın, yeni bir dünya keşfettim. Bir de sanırım Emirgan'da çalışırken, o Boğaz'ın güzelliğinin kitapla buluşması bende başka bir dönem açtı.
"O ruh güzelliğini görünce ben bir şeyler aramaya başladım. Neydi bu? Elime ne geçerse okumaya başladım, param oldukça kitap almaya başladım. Haftalığımın yarısından fazlasını verirdim, çılgınca bir istekti...
"Günler geçti, dükkân açtım Cihangir'de, ayakkabı üstüne. Orada zaruri bir şey oldu ve kirayı veremedim. Kirayı da bir şekilde ödemem lâzım. Altıda kapatmaya başladım dükkânı, Beyoğlu'nda kendi kitaplarımı satmaya başladım. Böyle böyle başladım sahaflığa. O dönem benden başka kitapçı yoktu sokakta..."
Neden Hayal Sahaf diyorlar size?
Evet, Hayal Sahaf Vahan Usta. Hayal... Bu kişisel yapıdan geliyor, görünmememden... Bana derlerdi ki, git sıkıntılarını anlat zabıtaya, konuş. Ben bunu yapamam, zabıta zaten beni idare ediyor, bir de üstüne nasıl gidip derim "bana bir çözüm" diye? Fazla ortaya çıkarsam, sınırı geçersem olmaz, benim yapım da biraz naif.
Bu beni de düşündürüyor inanın, Hayal Sahaf... Ben acaba topluma gereken bir hizmet veremedim mi diye düşünüyorum. Hizmet vermişim ama, gerektiği kadar verememişim...
(AÖ)