Öğrencilerin, sporlarının son antrenmanını yaptıkları 18 Mayıs günü, Ankara'da da, günün anlam ve önemine denk düşen bir piknik yapıldı... Gazi Üniversitesi'ndeki Demokrat Öğrencilerin düzenlediği piknikte, günlük yaşamımızın özetini çıkarabileceğimiz olumlu ve olumsuz şeyler yaşandı...
Baştan belirteyim ki; öğrencilerin kendi aralarında düzenledikleri bu hoş pikniğin 19 Mayıs arifesine denk gelmesi, pikniği düzenleyen öğrencilere göre tamamen tesadüf olmuştu. Öte yandan gençliğin durumunu izlemem için bana da iyi ve kaçırmayacağım bir fırsat doğmuştu.
Sabah saat 07.30'da, yaklaşık dört yüz üniversiteli genç, daha önce kararlaştırıldığı gibi, kiralanan sekiz otobüsün bulunduğu Kurtuluş Parkı'nda, tam zamanında hazır bekliyordu.
Kolluk kuvvetlerinin eşliğinde piknik
Şehrin dışındaki bir süper markette, isteyen, istediği kahvaltılığı vs. aldıktan sonra, yaklaşık 50 kilometre uzaklıktaki Kurtboğazı'na doğru yolumuza koyulduk. Piknik yapacağımız ormanlık alanın girişindeki görevli ile, ücret konusunda yaşanan yirmi dakikalık tartışmadan sonra, nihayet bir iki dolmuş dolusu kolluk kuvvetinin de hazır bulunduğu piknik alanına vardık.
Kahvaltı için hemen hazırlıklara koyulduk. Zaten otobüslerde, şarkılar- skeçler arasında fırsat bulan görevli öğrenciler, kahvaltının toplu yapılacağını duyurmuştu.
Öğrenciler evlerinde yaptıkları gibi, çantalarındaki gazeteleri çıkartıp, dört yüz kişilik sofra oluşturmak için yerlere serdiler. Metrelerce uzunluktaki kahvaltı sofrasının sıcaklığı gerçekten de görülmeye değerdi...
Benim gibi alım gücü düşük olup, hiçbir şey götürmeyenlerden (ki ben iki simit ve bir poğaça almıştım, hakkımı yemeyeyim) cips getirenlere kadar herkes, dört yüz kişilik upuzun sofranın başında kahvaltısını yaptı. Domatesler, peynirler, ekmekler paylaşıldı, içecekler sırayla yudumlandı... Tam bir komün örneği.
Öğlene doğru, öğrencilerden oluşan müzik, tiyatro ve folklor grupları, hazırlıklarını tamamladıktan sonra, pikniğe katılan Mustafa Yalçıner de alanda kurulan platformdan öğrencilere seslendi. Tam bu sırada, ağaçların arasında görünen iki askerin, bir iki genci işaret ederek yanlarına çağırdıklarını gördüm. Hoş, sabahleyin öğrencilerden kimliklerini isteyen birkaç asker, rahat bırakalım dercesine, bir daha alana gelmediler ama bu seferkiler er değil komutandı. Bu, hem pırpırlarından hem de tehditkar, amir duruşlarından belliydi.
Komutanın etkinlik merakı
Yanlarına korka- çekine giden iki gencin peşine ben de takıldım... Mustafa Yalçıner'in bir an önce konuşmasını kesmesini, müzik, sazın-maz çalınmamasını, yasadışı hiçbir şeyin yapılmamasını ve etkinliğin (komutan, piknik yerine, üstüne basa basa etkinlik diyordu) kısa sürmesini istiyordu komutan. Kendisine titreyerek emret komutanım denmesine alışkın asker, öğrencilerin abi diye hitap etmesi karşısında, kaşlarını çatarak, gürültü kirliği suçunun işlendiğini ve haklarında yasal işlem başlatabileceğini...
Mustafa Yalçıner'in konuşması kısa kesildi. Jeneratör kapatıldı... Ama gençler her şeye rağmen eğlenmeye kararlıydı. Kimi halay çekerken, kimi mendil kapmaca oyunu oynuyordu şüpheli bakışlar altında. Yani tüm yıl boyunca şüpheli bakışların altında ezilen gençler, şehir merkezinden 50 kilometre uzakta eğlenmeye çalışırken bile huzur bulamadı bir türlü...
Nihayet bir yerlerden elektrik bulundu... Alelacele şarkılar söylendi, folklor oyunları -yağmur altında- oyandı. Ama öğrencilerin, "suçsuz bir kadının, 'suçunu' itiraf etmesi" konulu skeci, elektriğe yetişemedi. Komutanlar yine homurdanmış, elektriği de kestirmişlerdi. Gerekçe ise, çevredekilerin rahatsız edilmiş olması. Oysa iki adım ötede, davullu zurnalı eğlenceler yapılmaktaydı. Çevredekiler ise, pek de rahatsız edilmişe benzemiyordu, aksine öğrencilerin müziklerine onlar da katılıyor, en az onlar kadar eğleniyordu...
Ama gençler hava ve asker muhalefetine rağmen eğlenmekte kararlıydılar. Sırada bilgi yarışması vardı. Gramsci'nin Hapishane Defterlerinden, Bingöl'ün Kürtçe ismine kadar çeşitli sorular soruldu. Dörder kişiden oluşan on grup, sorular karşısında ter döktü, izleyici gençler ise çıt çıkarmadı...
Elektriğin kesilmesiyle müzik yapamamak herkesi rahatsız etmişti ya, gençler yine de son çare olarak, bir çember oluşturarak müziklerini hep birlikte yaptı. Askerlerin elektriğine de ihtiyaç kalmadı zaten!
Akşama doğru alandaki çöpler toplandıktan sonra gençler, "inişli- çıkışlı" bir piknik yapmış olmanın doğurduğu halet-i ruhiye ile otobüslere bindiler. Ama gençleri yeni bir sürpriz daha bekliyordu; şoförlerin üçü, otobüsü süremeyecek kadar sarhoştu. Diğerleri de alkol almıştı ya, biz bunu geç fark ettik. "kuralsız" gençler ise, piknik alanına bir yudum bile alkollü içecek getirmemişti...
Yani, park bekçisi ve komutandan, otobüs şoförlerine, "büyükler" gençlere yine yapacaklarını yapmıştı, gençlik bayramı arefesinde... (NK/BB)