Tesadüf bu ya, günler öncesinden belirlenmiş bir randevu gereği tam Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile buluşacakken, Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can'ın "türban kararı" olarak bilinen anayasa değişikliği ile ilgili raporunu başkana sunduğu haberi geldi.
Oysa Ankara temsilcimiz Erdal Sağlam'la birlikte makamında ziyaret ettiğimiz Haşim Kılıç, cuma günü saat 3 itibariyle "rapor henüz bana ulaşmadı" diyordu.
Biz Anayasa Mahkemesi'nden çıktıktan iki saat sonra ise raporun nihayet başkana ulaştığı bilgisi geldi.
Niye anlatıyorum tüm bunları?
Cuma günü Ankara'da bir randevudan diğerine koşarken gün boyu şiddetli başağrısı ile dolaşmama sebep olan akıl almaz kapatma senaryolarının basit bir gelişmeyle nasıl yerle bir olduğunu gösterebilmek adına.
Tıpkı iki kallavi ağrı kesiciye rağmen gün boyu peşimi bırakmayan şiddetli başağrısının, daha uçağım İstanbul'a doğru yeni havalanmışken kendiliğinden Ankara'da kalmaya karar vermesi gibi!
Şaka bir yana Ankara tam anlamıyla cadı kazanı. Ve bu kazanda herkes pozisyonuna uygun senaryo üretiyor.
Şundan emin olun, hiç kimse kapatma davası ve sonrasına ilişkin tam olarak ne olacağını bilmiyor. Buna Erdoğan, Baykal hatta Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve diğer üyeler de dahil. Çünkü taraflar hala gönüllerinden geçen sonucun çıkması için uğraşıyor.
Geçen hafta yazdım, kabaca iki senaryo var. Bir, kapatma ve sonrasında dibine kadar hesaplaşmaya devam.
İki, kutuplaşma hepimize zarar veriyor karşılıklı uzlaşma tek çıkar yol!
Ankara'da "bu son şans sonuna kadar hesaplaşalım" diyenlerin sesi daha çok duyuluyor. Fakat tüm bu karamsar senaryolara rağmen geçen hafta yazdığım uzlaşma senaryosunun içeriği biraz daha netleşmiş.
Mesele AK Parti'nin kapanması ya da kapanmamasıyla sınırlı değil. Çok daha ötesinde bir pazarlık ve uzlaşma arayışı var.
En büyük sorun güven ortamının fazlasıyla zedelenmiş olması. İşe oradan başlanacak ama fazla zaman yok. Bu yüzden şu anda türban ve kapatma davasıyla ilgili karardan daha önemli olan süreç, yani takvim.
Mesela türban kararının geciktirilmesi üzerine senaryo kuranlar yanıldı, karar haziran başında çıkıyor.
Parti kapatma davasına gelince orada takvim en erken Ağustos'un ilk haftasına ayarlı.
Geçen hafta 19 Mayıs'a dikkat edin demiştim. Başbakan bizzat kendisi bir çıkış yapacaktı. Son anda sağlık gerekçesiyle Erdoğan resmi törenlerde kendisini Cemil Çiçek'in temsil etmesine karar verdi. Başbakan adına şimdiye kadar süreci yöneten Cemil Çiçek'ti.
19 Mayıs itibariyle Çiçek'in üstlendiği "gizli misyon" resmiyet kazanmış oldu. Anlayacağınız kaotik senaryolara rağmen takvim işliyor. Tekrar ediyorum, mesele parti kapatmayla sınırlı değil!
O kararın nasıl çıkacağını Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesi dahil hiç kimse şimdiden bilmiyor. Zaten bilmesi de mümkün değil. En büyük yanlış, siyasi anlamda ülkenin kaderini etkileyecek önemde bir kararın 11 hukukçunun sırtına bindirilmiş olması. 80 yıldır siyaseten çözemediğimiz din-devlet ilişkisi 11 hukukçunun vereceği bir kararla çözülebilir mi?
Demokrasi adına kapanmama kararı isteyenler de, laiklik adına "bu son şans kapatılsın" diyenler de büyük bir illüzyon içinde.
Üç kez tekrar ettiği cümle
Haşim Kılıç'a bir dost olarak söz verdim, bir saati aşan sohbetimizi aktarmayacağım.
Fakat konuşmamız sırasında tam üç kez tekrar ettiği şu cümleyi tarihe not düşmek adına kayda geçirmem gerekiyor.
"Eyüp Bey inanın çıkacak karar ne olursa olsun. Göreceksiniz hem demokrasimiz hem laikliğimiz hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak. Ve yine inanın bu söylediğim temenni değil!"
Başkana sözüm var.
O, başkanlığını yaptığı kuruma yakışır yeni Anayasa Mahkemesi binasının açılışını 29 Ekim'e yetiştirecek.
Ben ise ilk kutlayanlardan olacağım.
Sadece yeni bina için değil, 29 Ekim'de Anayasa Mahkemesi'ne üç kez tekrarladığı "demokrasi-laiklik ve hukukun" gerçekten daha da güçlenip güçlenmediğini görmek için gideceğim. (EC/NZ)