Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi sekreteryasından Ercan Ayboğa, "Başbakan Hasankeyf hakkında resmen kamuoyunu yanıltıyor. Hasankeyf'in taşınması mümkün değil. Üstelik Ilısu Baraj projesi kesinlikle bu haliyle ayakları yere basmayan bir proje. Ancak Ilısu Barajına dair son karar siyasi bir kara çünkü ülkelerarası stratejik öneme sahip" dedi.
Ayboğa, Hasankeyf'in taşınmasının nasıl mümkün olmadığını, baraj için kredi verecek uluslararası kurumların çekincelerini, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hükümetinin Ilısu için neden bu kadar ısrarlı olduğunu ve ilerleyen günlerde de sürdürecekleri baraj karşıtı mücadeleyi bianet'e anlattı.
Başbakan Erdoğan ve ardından Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç barajın etap etap taşınacağını açıkladı. Bir kere her şeyden önce Hasankeyf taşınabilir mi?
Politikacılar kamuoyunu yanıltıyor. Çünkü aslında projeden planlanan ve taşınacak olan sadece sekiz ya da dokuz eser var. Oysaki Hasankeyf yaklaşık üç yüz yapı, binlerce eserden oluşuyor. Beş bin mağara var.
Üstelik bilimsel olarak eserlerin hiç biri taşınabilir değil. Çünkü yığma bloklar var. Mağaralar da taşınamaz. Bütün olarak bakıldığında da mümkün değil. Taş parçaları birbirine bağlı. Köprüyü sökmeye çalıştığınızda kent dağılır. Mümkün değil.
Kaldı ki bugüne kadar devletin böyle bir taşıma işini başarabildiğine dair örnek yok. Dünyada bile belki bir ya da iki örnek var. Onlar da Hasankeyf kadar bütünleşik değillerdi.
Hasankeyf'i Hasankeyf yapan özellikleri nedir?
Milattan Önce (MÖ) yedi bin yılından kalma eserler var. En az on bin yıllık bir kent. Ama en önemli özelliği on bin yıldır yerleşim yeri olması. Hala mağarada yaşayan insanlar var.
Kazılar hakkında bilginiz var mı?
Kazıları 1984'ten beri Prof. Oluş Arık yapıyordu. 2004'den itibarense kazı ekibini başkanlığını Konya Selçuk Üniversitesinde Prof. Abdülselam Uluçam üstleniyor. Girişimimizin bileşenlerinden Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı'nın (ÇEKÜL), Kültür Bakanlığı bünyesindeki kadrolaşmanın bir sonucu olarak kazıların sadece İslami eserlere yönelik olduğunu söyleyerek eleştiriyor.
Diğer yandan başka bir eleştiri de kazıların hızlı olması ve profesyonel olmaması. Bu eleştiri haklı bir eleştiri. Yedi sekiz yılda bitecek kazılar değil. Hasankeyf'in altında neler olduğu bilinmiyor hala. Ayrıca kazı esnasında yağma olduğu da söyleniyor.
Hasankeyf 31 bin hektar alandan oluşuyor. 256 tescilli sit alanı var. Sadece 14'ü kazı alanında. 31 bin hektarın da sadece yedi bin hektarlık alanı oraya çıkarılmış. Belki geriye kalan alan araştırılırsa çok fazla sit alanı da ortaya çıkmış olacak. Sonuç olarak biz daha Hasankeyf'in altında neler olduğunu bilmeden sular altında kalmış olacak. Böyle bir anlamsızlık olur mu?
Girişim olarak daha önce projeyle ilgili eksiklikleri paylaşmış, endişelerinizi açıklamış ve Erdoğan'da açılış töreninin önceki günü randevu talep etmiştiniz. Size cevap verdi mi?
Başbakan hiçbir şekilde bize cevap vermedi. Demokratik bir tavır değil. Zaten Ilısu Projesi de demokratik, şeffaf değil. Çünkü içinde biz yokuz. Yerelden ve asıl etkilenecek olandan görüş almadan baraj projesi hazırladılar. Katılımımız olmadığı gibi sonrasında eleştirilerimizi görmezden geldiler. "Bölgesel kalkınma" diyorlar ama bölgedeki insanlara sormuyorlar.
Temel atma törenini izleyenler kesinlikle yakalamışlardır. Başbakan tören esnasında tüm protokolü sahneye davet etti. Herkes sahneye çıktı ancak kredi verecek kurumlar orada yoktu. Erdoğan onları bekliyordu. Bir görevli Erdoğan'ın kulağına bir şey söyledikten sonra Erdoğan'ın yüzü asıldı ve bekleyişini sonlandırıp fotoğraf çekimine geçildi.
Projenin tamamı bu şirketlerin kredisiyle finansman bulacak. Ancak projede şirketlerin imzası yok. Çekinceliler. Henüz karar vermediler. Ancak onlar da hükümetlere bağlılar. Eğer hükümetler onay verirse onlar da destek verirler.
Dünya Bankası ya da OECD kriterlerine göre böyle bir yatırım mümkün değil. Bu barajın yaratacağı yıkıma dair bir çözüm yok. Umarım bu kriterler geçerli olur.
"Ilısu barajının stratejik önemi nedir?"
Hükümetin bunca ısrarının ardında illa ki bir sebep vardır. Bir defa bu baraj yapılırsa ardından Dicle havzasında pek çok baraj yapılır. Türkiye'nin barajla Irak ve Suriye'ye kadar suyu kesme olanağı var.
Eğer iki ülke arasında siyasi bir sorun çıkarsa en azında hükümet barajı tehdit unsuru olarak kullanacaktır. Olası bir sorunda suyun tutulmasıyla bölge birinci derecede zarar görür. Hem ekonomik açıdan hem de oluşacak gerginlik nedeniyle. ÇED raporunda Irak ve Suriye'nin su ihtiyacının görmezden gelinmesi, hesaba katılmamasının da arkasında aynı neden olabilir. Baraj bölgesel olarak çatışma ortamını artırma potansiyeline sahip.
"Peki barajla Hasankeyf'in sular altında kalmasının dışında neler yaşanır?"
Yaz aylarında suyun azalması durumu olabilir. İleriki aşamalarda Dicle vadisi kuruyabilir. 55 bin insan göçer. Bunlar görünmeyen gerçekler. İnsanlar onlara vaat edilen yeni yerleşim alanlarına gitmeyeceklerini söylüyorlar. Yapılan araştırmalar ortada: Şehirlere göç etmeyi planlıyorlar.
Bir başka gerçek de topraksız oluşları. Yöredeki insanlar geçimlerini toprak sahipleri için çalışarak sağlıyorlar. Bu insanlar için hesaplanan bir tazminat yok. Tazminat alamayacaklar. Mesleki eğitim verileceği söyleniyor ama yuvarlak sözlerle...
Halbuki bunların projede kesinlikle öngörülmesi lazımdı. Yani proje kesinlikle ayakları yere basmayan bir proje.
Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi Derneği'nin önümüzdeki günlerde mücadelesi nasıl ilerleyecek?
Faks ve elektronik posta eylemi devam ediyor. İki koldan gidiyor. Hem Avrupa daki hükümetlere hem Türkiye'deki siyasi sorumlulara çağrı yapıyoruz.
"Hasankeyf'e sadakat" hareketinin imza kampanyası devam ediyor. Buna benzer ortak eylemler planlıyoruz. Konuyu ciddi şekilde ele alıp uzun vadeye yaymak istiyoruz.STK'larla ilişkileniyoruz.
Bölge halkına yönelik bilgilendirme çalışmamız olacak. Köylüleri yani doğrudan etkilenecek insanları bilgilendirerek etkin kılmak istiyoruz ki onların da talepleri bu yönde.
Protestolar İstanbul, Ankara ve İzmir'de de sürecek. Hatta çalışmanın bir ayağını da İstanbul'da oluşturmak istiyoruz. Bunun nedeni medyanın maalesef İstanbul dışına ilgisiz kalması. Bizlerse sesimizi duyurmak istiyoruz.
Türkiye'de Alioni, Munzur, Yusufeli, Zap gibi barajlara karşı mücadele eden gruplarla ilişkilenmek de ayrıca planlarımız içinde. Yani bizi bu mücadelede ortaklaşmak istiyoruz. Mücadeleyi genişleterek ilerleteceğiz.
21-25 Ağustos tarihleri arasında kredi verecek şirketler Türkiye'ye gelecek. Ankara'dan sonra bölgeye gelip incelemelerde bulunacaklar. Onlarla irtibat kuracağız. Zaten daha önce yazdığımız raporları göndermiştik. Her açıdan barajın mümkün olmadığı ortada. Tepkilere, kamuoyu oluşmasına rağmen karar çok siyasi. Baraj için son karar siyasi çıkarlara göre verilecek.
Ilısu Barajı için başvuru problemli olduğu için kararı ekim ayında verirler herhalde. Dolaylı bir şekilde istekli değiller. Ancak kararı hükümetler veriyor. Çıkarlar söz konusu. (EZÖ/KÖ)