"Saz meclisi vecd haline gelir"
Harput musikisinde, bir makama başlanırken, söylenen gazellerde, bir ilâhi çeşnisi vardır. Bundan sonra gelen türküler, bu ilâhi duyguyu dalgalandıran ve coşturan nağmelerdir. Bestelerin yarattığı mânevi coşkunluk, gerçekten insani, maddi alemden uzaklaşmaya zorlar. Söyleyene ve dinleyene bir uçuş hissi gelir. Bu anda, hiç bir istek ve işaret lüzum olmaksızın, içgüdünün şevkiyle, sazın kendiliğinden ayak tutması sonunda, göklere yükselen bir ezan gibi, yüksek havalara, yerli tabirle "Kayabaşı ve Hoyratlara" geçilir.
Bunlar, dağdan dağa çarpan, dik ve tiz perdeden söylenen ezgilerdir. Bilhassa dinleyen, kendisinin, yerden göğe doğru kanatlanmak üzere olduğunu hisseder. Bu seslerin, uçurucu tesiriyle, saz meclisi, vecd haline gelir artık. Bu vecdin, ruhlarda yarattığı coşkunluk ve taşkınlık; duyguların, heyecanların boşanmasına yol açar. Sazların refakatinde söyleyen ve dinleyen, hep bir ağızdan, , şıkıltımlara, oynak türkülere geçer. Bu türküler, yalnız ruhta değil, bedende de tepkisini gösterdiği için, bu sırada veya hemen şıkıltımları takiben, aynı makama uygun, erkek veya kadın oyunları oynanır.
Mesela, "Beşiri Makamı" nı alalım: Rast faslına benzeyen bu makama başlanırken, makama aşina olan okuyucu, sazın Beşiri Ayağı tutması, yani "peşrev" yapması ile, Divan Edebiyatı örneklerinden, okuyucunun zevkine göre seçilmiş, bir gazelle, ağır havaya başlar. Bu gazeller, (nefes) lerdir.
Gazeller ve usulleri
Gazeller, dört perde üzerinden söylenir. Birinci perdeye (pes perde), ikinci perdeye (üst perde), üçüncü perdeye (tiz perde), dördüncü perdeye (düz perde) veya (bağlama perdesi) denir. Halk, birinci perdeye (başlaması), ikinci perdeye (aşması), üçüncü perdeye (çıkması), dördüncü perdeye de (yıkması) der. Her perde, bir gazelin iki mısrası ile söylenip, diğer perdelere geçilir, ve her perde değiştikçe, ara nağme de, yalnız tizlik bakımından değil, melodi bakımından da farklı nağmelerle çalınır ve söylenir.
Gazelin bitiminden sonra, ahenge devam edilerek, Harput ağzı ve tavrı ile, "indim yarin bahçesine", gibi, bu ayaktan söylenen bir türküye geçilir. Güzel sesliler tarafından, bu türkülerin bir iki kıtası okunduktan sonra, sesine ve nefesine güvenen bir okuyucu tarafından da, solo olarak, bu makamın "Kayabaşısı"ı söylenir. Buna, halk arasında "Beşiri Hoyrat" denilir. Aynı makam içinde olmakla beraber, kendisine has ayrı bir ayağı ve ara nağmesi olan, Beşiri Hoyrat, ya tamamen söylenip bitirilir, yahut, iki satırdan sonra, araya bir türkünün bir kıtası sokularak, tekrar Beşiri Hoyrat 'a dönülüp, bu yüksek hava, böylece bitirilmiş olur.
Hoyratın bitiminden sonra, "Örtki yazman yırtıla", "Bahçelerde meleme", "Görmedim âlemde" türküleri gibi, çok neşeli ve hareketli şıkıltımlara geçilir. Bu makamdan sonra, kendisine has bir özellik taşıyan Müstezat söylenir ki, bu isim, nazım tarzından alınmadır. Çünkü Müstezat da güfte, yani "deyiş" olarak, hep müstezatlı gazeller seçilir.
Müstezat söylenirken, bazen dört satırdan, bazen, iki satırdan sonra, ara nağme yapılır. Müstezat, solo olarak; nakarat ise, koro olarak, söylenir. Ancak sesleri birbirine uyan ve aynı deyiş ve aynı ağızla söyleyebilen, mesela iki kardeş gibi, iki kişi tarafından da solo kısmı birlikte söylenebilir. Müstezadın, ilk dört satırı söylenip, koro halinde nakaratı da yapıldıktan sonra, "çıkması" yapılır; bundan sonra, "Aşran" ayağı tutularak, diğer bir yüksek havaya geçilir. Gazelin iki mısrası, Aşran 'a deyiş yapılıp bitirildikten sonra, makam tekrar Müstezada yıkılarak, yine Müstezadın tam veya yarım ara nağmesi yapıldıktan sonra, Müstezada devam edilip, dört satır daha söylenerek bitirilir. Çalanların, söyleyenlerin ve dinleyenlerin şevkine ve zevkine göre, daha fazla uzatılarak söylendiği de olur.
Müstezat bittikten sonra da, oynak türkülere, oyun havalarına geçilebilir. Meselâ " Delilo" bu ayakta oynanan oyun havalarından biridir. Klâsik tertip, yukarıda söylenen sıradır. Ancak, bu sıra, uyulması gereken bir kesinlik ifade etmez. Müstezat, daha evvel, Beşiri Hoyrat daha sonra, söylenebildiği gibi, bu arada söylenmeden geçilenler de olabilir. Yalnız, eskiden bu makamlara, hakkiyle vakıf olan çalgıcılar ve okuyucular, bu sırayı tamamlamadıkça diğer makamlara geçmezlermiş.
Makamların sırasını bilmek
Yukarıda söylenen düzen, bütün makamlar için uyulması gereken bir düzendir. Ancak, İbrahimiyye, Hüseyni, Uşşak, ve Bayati gibi birbirine yakın olan makamların türküleri, birbirine karıştırılarak, bu makamlardan sonra söylenmekte olduğu görülmektedir. Bu hususta, kesin bir kaide konulmamıştır. Bu inceliği, ancak makama çok aşina, olanlar ayırt edebilirler. Binaenaleyh, kitaptaki sıranın çalanlar ve okuyucular tarafından ihlal edildiği sık sık görülmektedir.
Her makamın başında söylenen gazelleri, bugün Hafız Osman Beyden gayri bilen olmadığı gibi, bilinen türkülerin de en can alacak melodileri unutulmuş, ancak posası ve iskeleti kalmıştır. Meselâ Çayda-Çıra 'nın, halk arasında bugün söylenen şekli ile, bantla tespit ettiğimiz, eski şekli arasında, çok fark var.
Adı, gazel olmakla beraber, her makamda söylenen Ağır Havanın, İstanbul gazelleri ile hiçbir münasebeti yoktur. Ayak besteleri, ara nağmeleri, ve gazelin söyleniş tavrı, tamamen ayrı, Harput 'a has bir özellik taşır.
1937 yılında, Elâzığ'ı şereflendiren Atatürk için, Halkevi salonunda yapılan, Folklorik toplantıda, Hafız Osman Bey ve rahmetli Korenin oğlu Mamo diye maruf (Mehmet ,Akar) tarafından söylenen havalar arasında, Divan ve Nevruz büyük bir dikkat çekmiştir. Atatürk, bu okuyucuları yanına çağırmayıp ikinci defa tekrarını emir ettikten sonra, onların masasına kendisi kalkıp gitmiş; Divan ve Nevruz 'un hususiyetleri hakkında izahat istemiş, bu bestelerin bestekârını sorup öğrenmeği arzu etmiştir. Verilen cevap, bu bestelerin "ata yâdigarı" olmasından ibarettir. .
Meteris'den ineydim,
Hayriye,
Kövenk,
Mamoş,
Mezire'den çıktım,
Saray Yolu,
Al Almayı,
Yoğurt Koydum Dolaba,
Dersim Dört Dağ İçinde,
Sinemde Bir Tutuşmuş,
Aş Yedim,
Bir Ah Çeksem,
Bir Şuh-i Sitemkar,
Yüksek Minare,
Göremedim Alemde,
Necibem,
Havuz Başının Gülleri,
Evleri Uçta Yarim,
Gelin Ağlar,
Harput'tan Aldım Bakır
* Fikret Memişoğlu'nun Harput Ahengi kitabından derlenen bu makalenin geniş versiyonu elaziz.net adresindedir.
* Vurgular ve ara başlıklar Bianet'e aittir.