Antonio (Toni) Negri Stephane Mandard'ın sorularını şöyle yanıtladı:
* Küresel muhalefetin birçok temsilcisi, Michael Hardt ile yazdığınız "imparatorluk"u küçük kızıl kitapları haline getirdiler. Fikirlerini aynı şekilde paylaşıyor musunuz?
* Porto Alegre Paris Komünü değildir! Bununla birlikte, Dünya Sosyal Forumu militanlık kapasitesinin ve cesurluğun buluştuğu önemli bir zaman ve mekandır. Hareketin ruhunu ve amacını; dünya çapında liberalizme karşı muhalefet oluşturması, alternatif üretmesi bakımından paylaşıyorum. Bu, karşı-İmparatorluk geliştirilmesinde önemli bir andır. Aynı zamanda antiliberal hareket içinde kendini ifade eden birçok değişik konumlanış var ki, bunların hepsiyle aynı fikirde değilim.
Hareketin bazı bileşenlerine rengini veren "Amerikan karşıtlığını" mı ima ediyorsunuz?
* Kanaatim o dur ki, bu şekilde yaklaşanlar genellikle hareketin hasımlarıdır. Amerikan karşıtı olmak tamamen saçmalıktır. Amerikan hükümetini tek düşman haline getiren bu yanlış düşünceyi aşmak gerekir. Amerikan hükümeti karşı çıkılması gereken güçlerin en önemlilerinden biridir fakat tek değildir. Dünya kapitalizminin diğer yönetici sınıflarının kesintisiz desteği olmaksızın varolamaz. Amerikan emekçilerini harekete geçirilmesi antiliberal hareketin karşılaşacağı en önemli mücadeledir.
Hangi pozisyonlarla aranıza mesafe koyuyorsunuz?
* Gerçekten kırılması gereken bir anlayış varsa, bu da Üçüncü Dünyacılık'tır ve Porto Alegre hevesle bu işe girişmelidir. Üçüncü Dünyacılık zararlı bir yanılsamaydı: Kapitalizme karşı mücadele etmediği gibi hiçbir zaman dünya çapında kendi birliğini göz önüne almadı. Sorun dünyanın her yerinde aynı düşmanı tanımlamak: Eşit olmayan değişimleri ve hiyerarşiler üzerinden emekçileri sömürenleri... Eğer bir dünya forumu ve uluslararası işçi örgütü oluşturmak isteniyorsa bunu kuzey-güney ayrımı olmadığının bilinciyle yapmalı: Zira ulus devletler arasında coğrafi bir fark yoktur.
* Egemenlikçi bir akımın ortaya çıkmasını ve bunun Jean-Pierre Chevènement'ın şahsında Porto Alegre'de temsil edilmesini nasıl açıklıyorsunuz?
*Sanırım bu da hareketin zayıflığı. Öyle bir zayıflık ki, iktidar yanılsamasını küreselleşme öncesi çağa atfediyor. Ulus devlet aşıldı. Küreselleşme Amerikalıların arzusuyla kışkırtılmadı. Oysa gerçek Amerikan karşıtlığı, egemenlikçilerinkidir. İmparatorluk, küreselleşme ulus devletlerin hakimiyetlerindeki topraklarda sermaye hareketlerini ve mücadeleleri kontrol edememesinden ileri gelir. Üç dört yüzyıl boyunca ulus devlet, sermayenin gelişmesi, toplumun düzenlenmesi için oldukça uygun bir sahaydı. Eğer bugün bu tarihsel durum aşıldıysa bu Amerikalıların bile ulus devlet formunu koruyamamalarındandır. Amerikan başkanının yabancı sermaye ile seçildiği paradoksal bir durumdayız: Suudi petrol sermayesi Amerikan idaresine öyle bir şekilde nüfuz etmiştir ki, ulus devletin hâla işlediğini öne süremeyiz. Chevènement dahi Korsika halkının özerklik hevesini kısıtlayamıyor: Ulusalcılık işlevini yitirmiştir ve egemenlikçilik tehlikeli bir yanılsamadan ibarettir.
Batılı devletlerin terörizme karşı giriştikleri mücadelenin, küreselleşme karşıtı hareketi terörle aynı kefeye koyma riski yok mu?
* Benim de korkum bu. Olup bitenler, ne bir savaş ne de polisiye bir operasyon. Belki de İmparatorluk düzeyinde yeni bir güç kullanımı olabilir. Bu gittikçe daha az yıkıcı ve daha çok düzenleyici ve kurucu bir savaş halini alıyor: Askerler sosyal düzenin kurucu elemanlarından olan yargıçlara dönüşüyor. En büyük tehlike ise askerlerin hükümet dışı kuruluşların işlevlerini bile kendi içinde eritmeleridir. Açıktır ki, özgürlüğü yok edici ve acımasız kanunların kapsamları genişleyecektir. Bu konuda oldukça iyimserim çünkü, örgütlenebilecek bir direniş, bu olguya muhalefet edebilecek karşı güçler var. Oysa yıllar var ki toplumsal bir harekette iktidarın şiddetini anlayabilecek, sürekli bir şekilde -öngörülmemiş- yeni ve yaratıcı stratejiler hazırlayacak bir kapasite ve anlayış görmemiştim.
Porto Alegre´de mücadele edenler "sömürülenlerin sermayenin iktidarına karşı kavgasında yeni bir safha" diye adlandırdığınız görüşün ilk adımını atabilirler mi?
* Sanırım evet, her durumda bunu umuyorum. Problem hiçbir zaman sadece sermayeye karşı savaşmak değil, aynı zamanda örgütlenebilmektir. Zannedersem Porto Alegre buna imkan verecek. Sermaye karşıtı mücadele sosyal bir sorundur: Bu sosyalin siyasi örgütlenmesidir, yeni muhalefet ve direniş güçlerinin tanımlanmasına izin verecek güncel sosyo-politik ve bio-politik alanların anlaşılmasıdır. Bu demektir ki, böyle bir dünya da yaşamak istemiyoruz. Yaşamlarımızı, duygularımızı, arzularımızı yönetecek bir iktidar uygulamasından kurtulmak istiyoruz. Bugün sömürülenler sadece kol emekçileri ve işçiler değildir, aynı zamanda öğrenciler, işsizler, göçmenler, kadınlar, siyahi isçiler, geçici işçilerdir . Yeni bir politik özneyle karşı karşıya olduğumuzun açıkça bilincinde olarak bu yığının ihtiyaçlarını ve arzularını organize edebilmek önemlidir. Böylece yeni sol sadece liberalizm karşıtı hareketten çıkabilir.
Niçin?
* Örneğin, İtalya´da solun tekrar doğuşu hareketten gelecektir. Bugün görülüyor ki, giderek daha çok insan İtalyan komünist partisinden, liberalizm karşıtı harekete yöneliyor. Uzun zamandır "kızıl" bir şehir olan, yakın zamanda Berlusconinin eline düşen Bolonya belediyesini tekrar ele geçirme imkanı sadece harekettedir. İşte sömürülenlerin mücadelesi: Somut karşı güçler yaratılması. Ama küreselleşme karşıtı hareket, ATTAC örneğinde olduğu gibi, siyasi hareket olmayı reddediyor.
İnanıyorum ki hareketin kendini muhalefetle sınırlama eğilimi yok, bu aynı zamanda bir karşı güçtür. Hareket kuşkusuz iktidar isteğiyle büyülenmiş değil, bu büyülenmeden kurtulmak acı bir süreç olmuştur. Geriye kalan iktidarın yıkılmasıdır. Nasıl? Eskiden birçok evreye ayrılırdı: Önce sendikal ve işçi direnişi, devamında ayaklanma evresi, son olarak kurucu evre. Bugün evreler arasında ayrım ve geçiş yoktur, sadece hareket vardır. Hareketin özdeşleştiği yeni politik öznenin, aynı zamanda direnişçi, kurucu, mücadeleci ve yaratıcı olmasıdır. Alternatifler önererek karşı çıkıp, iktidardan kurtulmayı seçerek yeni bir dünya resmeder. Bu dünya mümkündür fakat yığınlar örgütlenmelidir. Hali hazırdaki değişim, karşı güç icra etmekten ve karşıtlık kapasitesinden geçer. Kavga, yani güncel aktörlerin ve siyasi kadroların yeniliğinin bilincine varmak, temel bir anı temsil eder. Bu geçiş, bu büyük göç hareketini sosyal yapı oluşturmaya götürür.
* Küreselleşme karşıtı hareket, hemen hemen internetle aynı özdendir. Bu onun en iyi silahı mı?
* Internet kuşkusuz değerli bir araçtır ama, kapitalist sistemin kontrolüne de girebilir. Günümüzde mücadele, en açık ve net bu alandadır. Söz konusu olan sadece kontrol sorunu değil aynı zamanda mülkiyettir. (İnternet örneğinde lisanslar, telif hakları sözkonusu) Günden güne, hareketten tanıdığım insanlara göre sorun, özel veya kamu mülkiyeti değil, ortak faydanın yeni tanımıdır. İnsanlar, "sağlık, eğitim, ulaşım, sosyal güvenlik..." gibi hizmetlerden de öte entellektüel üretimle ilgili bütün işlerin ortak fayda olarak sayılmasını düşünmeye başladılar. Mesele hareketin aracı olan internetin işlevinin savunulması, hem de yeni bir toplum örgütlenmesinin somut problemidir.
Çevirenler:Barış Gencer Baykan
Serdar Torlak
1 Jean-Pierre Chevènement: Fransa'daki iktidardaki Sosyalist Partinin eski içişler bakanı. Korsika meselesi sebebiyle hükümetten istifa edip MDC'yi kuran siyaset adamı.