Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şubesi 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi'nin 20. yılı nedeniyle bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
Basın toplantısına İMO İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna ile birlikte yönetim kurulu üyeleri Sinem Kolgu ve Füsun Sümer katıldı.
Toplantıda şu konular ele alındı:
- 1999 depreminin üzerinden geçen 20 yılda güvenli yapı üretimi sağlanabildi mi?
- Yapı stoku iyileştirilebildi mi?
- Güvenli bir yaşam kurulabildi mi?
- İstanbul’da toplanma alanları ve boş alanlar kaldı mı?
- Deprem Toplanma Alanları nasıl olmalı?
- En iyimser tahminde bile yüz binlerce İstanbullunun can güvenliği tehlike altındayken, yapılanlar ikna edici mi?
Basın açıklamasını okuyan Başkan Suna “Depremi’nin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen bir arpa boyu yol alınamadı” diye konuştu.
Siyasi iktidarın deprem önlemi olarak uygulamaya aldığı kentsel dönüşüm projelerinin kentsel rant yaratmaya odaklandığını ifade eden Suna, “İstanbul’a dair üretilen iyimser deprem senaryolarında bile on binlerce yapının değişik düzeylerde hasar görecek, on binlerce insanın etkilenecek” diye konuştu.
"İstanbul depreme hazır değil"
İstanbul’un depreme hazır olmadığını dile getiren Suna özetle şunları söyledi:
“Yapı stokunun iyileştirilmesi ve güvenli hale getirilmesi beklenirken, ilan edilen İmar Barışı ile kaçak yapılaşmaya, kaçak kat ilave edilmesine göz yumuldu, hatta İmar Barışı ile kaçak yapılaşma adeta ödüllendirildi.
“İstanbul depreme hazır değil. Son birkaç yıldır depreme maruz kalmadan binalar yıkılıyor. Kartal’da 21 insanın ölümüne yol açan bina, İstanbul yapı stokunun mevcut durumunu resmediyor.
“Deprem toplanma alanları ve ulaşım güzergâhları sorunu varlığını hala sürdürüyor. Önceden belirlenen alanların yapılaşmaya açılması bir yana parkları, okul bahçelerini, boş alanları toplanma alanı ilan etmek sorunu ortadan kaldırmamaktadır.
“İstanbul’da dere yatakları imara açıldı, askeri alanlara yapılaşma izni verildi, kent betona teslim edildi, ranta göre imar düzenlemesi yapıldı. Bu kararlarda imzası olanlar kente ve insanlığa karşı suç işledi. Siyasi erk ise ‘takdiri ilahi’ anlayışı ile sorumluluktan kaçıyor.”
"1 milyon konut güvenli değil"
İstanbul’da bulunan 6 bin 127 okul binasından sadece bin 135’inin güvenli hale getirildiğini belirten Suna, “Olası bir İstanbul depreminde çocuklarımızın can güvenliği tehlike altındadır” değerlendirmesinde bulundu.
Suna, "İstanbul’da 1 milyon konutun güvenli olmadığını başka bir deyişle kaçak, ruhsatsız olduğunu, mühendislik hizmeti almadan üretildiğini, herhangi bir denetim mekanizmasına tabi olmadığını bunun sadece kendileri tarafından değil Hükümet yetkilileri tarafından da kabul edildiğine" dikkat çekerek şunu söyledi.
“İstanbul nüfusunun en az yarısı bu konutları kullanmaktadır. Bir başka ifade ile 10 milyona yakın İstanbullu deprem güvenliği olmayan konutlarda yaşamaktadır. Olası İstanbul depremine ilişkin üretilen senaryoların en iyimserinde bile, depremin on binlerce yapıyı etkileyeceği, yüz binlerce insanın hayati tehlike altında olacağı tahmin edilmektedir”
"20 milyon yapının güçlendirilmesi gerekli"
Ülke topraklarının yüzde 66’sının 1. ve 2. derece deprem kuşakları üzerinde olduğunu belirten Suna, nüfusun yüzde 70’ini barındıran 11 büyük kentin deprem tehlikesi altında olduğunu belirtti. Yapı stokunun güvenli ve sağlıklı olmaktan uzak olduğunu ifade eden "Şu an 20 milyon civarında yapının büyük oranda yenilenmesi ve güçlendirilmesi gerekmektedir" diye konuştu.
Suna konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı:
"Kamu erki gerçekleri yok sayıyor"
"Yapı üretim süreci bir bütün olarak güvenli ve sağlıklı yapılaşma hedefinden oldukça uzak. Zemin seçiminden zemin-yapı ilişkisine, doğru projeden projenin eksiksiz uygulanmasına, kullanılan malzemeden yapı denetim sistemine, mühendislik disiplinleri arasındaki ilişkiden uzmanlık alanlarının hakkının teslim edilmesine, mühendisin niteliğinden siyasi iktidarların ekonomik-politik tercihlerinin yapı sürecine yansımasına kadar mesleki alanımız sorunlar ve sıkıntılarla boğuşuyor.
"Sorun, yapı üretim ve denetim sistemdeki zaaflardan kaynaklanıyor. Güvenli olmaktan uzak ve korunaksız bir hayatımız var. İçinde bulunduğumuz yapıların ne zaman ve ne şekilde yıkılacağı bilinmiyor. Ülkemiz tarihinde Kartal örneğinde olduğu gibi, Diyarbakır Hicret, Konya Zümrüt apartmanı faciaları yer alıyor. Ne yazık ki kamu erki gerçekleri yok sayarak sorunları çözebileceğini düşünüyor. Karşı karşıya kaldığımız her afette kamu erkinin bu yaklaşımı gerçeğin duvarına çarpıp dağılıyor." (HA)