Kobanî davasının 43. duruşma periyodunun 3. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde dün görüldü.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
“Çoğulcu demokrasi siyaseti yürütüyoruz”
Tutuklu yargılanan siyasetçi Nazmi Gür, beyanına devam etti:
“HDP’yi dünyada parmakla gösteriyorlar. AKP ne kadar meşruysa HDP de o kadar meşrudur. HDP, Türkiye partisi ve uluslararası alanda ciddiye alınıyor. HDP, sözüne değer biçilen bir siyasi partidir. HDP, kurulduğu ilk günden itibaren herhangi bir meşruiyet sorunu yaşamamıştır. HDP, Türkiye’de faaliyet gösteren diğer 100 siyasi parti gibi meşrudur.
HDP, Türkiye halklarının ortak mücadelesini veriyor. HDP özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliğine alınması meselesinde büyük emek ve rol oynamıştır. Biz Türkiye’nin demokratikleşme sürecine Avrupa Birliğinin ciddi katkı sunacağına inanıyoruz.
Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve diğer birçok alanda yararına olacağına inandığımız için AB içinde olmasını istedik. Ama gelinen aşamada AKP iktidarının Avrupa Birliği ile uyum sürecini de dolaba koyduğunu görüyoruz.
Bizler siyasetçiyiz. Anayasanın verdiği hakla bir araya geldik ve çoğulcu demokrasi siyasetini yürütüyoruz. HDP yaptığı politikalar nedeniyle dünyada parmakla gösteriliyor. Bu kadar güvenilen bir partinin siyasetçileri örgüt üyeliği suçlamasıyla yargılanıyor.
“Kimse Kürtlüğümü değiştiremez”
Kürt ve muhalif olduğumuz için yargılanıyoruz. Bizi düşman görüyorlar, bu ülkenin vatandaşı olarak görmüyorlar. Ben Kürdüm ve kimse benim Kürtlüğümü değiştiremez. Aynı şekilde bu durum bir Türk için de geçerlidir.
Bu ayrımcılık meselesini açmak isterim. Bu iddianame ırkçılık ilkeleriyle hazırlanmıştır. Biz bu ırkçı iddianameyi hazırlayanları her mahkemede teşhir etmeye devam edeceğiz.
“Savcı mütalaada insan onurunu hiçe saymış”
Mütalaayı okuduğunuzda baştan aşağı bir ayrımcılık söz konusudur. Dilimiz ve dinimizle alay ediliyor, hor görülüyor. Mütalaayı birde AHİS 14’üncü maddesi ile okuyun. Bu iddianamede, iddia makamı baştan aşağı ırkçılık ve şovenizm yapmış. Biz kendilerini tanımıyoruz.
Savcı Bey mütalaada insan onurunu hiçe saymış. O kadar sinsi ve politik şekilde hazırlanmış ki, sanki bize karşı ideolojik ve siyasal mücadele veriyor. Savcı bunu kutsal bir iş olarak görüyor. Hukuk varsa, ayrımcılık ve zulüm yoktur. Bu iddianamede dibine kadar hukuksuzluk vardır. Mahkeme bir kamu makamı evet ama bize ayrımcılık uyguluyor.
“Ben Kürdüm demek nasıl suç olabilir?”
Bu iddianame AİHM'e gidecek ve Türkiye mahkumiyet alacak. Sadece bizler ayrımcılığa maruz kalmıyoruz, Anayasa maddeleri inceltilerek dolaylı bir ayrımcılık yapılıyor. Bu, tüm Kürtlere karşı yapılan bir ırkçılıktır.
Anayasa’da bütün vatandaşlar eşittir deniliyor ama Kürtler daha az eşit olarak görülüyor. Örneğin kendi dilimizle 100 yıldır mahkemelerde savunma yapamadık, daha yeni yeni Kürtçe savuma yapıyoruz. ‘Herkes mahkemeler önünde eşittir’ diyorsunuz ama eşit değiliz. Egemenler kendilerini bu ülkenin sahibi zannediyor.
Bu ülkede Kürtlerin ve diğer halkların anadilinde eğitim hakkı verilmiyor. Bu bir suçtur. Ben dilimi istiyorum ve müzik dinlemek istiyorum dediğimizde, bize ırkçısınız diyorlar. Bütün dünyada hak olanı, biz talep ettiğimiz için suç işlemiş oluyoruz. Ben Kürdüm demek nasıl suç olabilir?
“HDP saldırılara rağmen mücadelesini sürdürüyor”
AKP iktidarının bütün saldırılarına rağmen HDP yıkılmadı, çok ciddi mücadele verdi. 7 Haziran öncesi Türkiye seçim dönemine girmişti ve iktidar sürekli HDP’yi eleştiriyordu. Bu süre zarfında HDP’nin en az 60 binası yakıldı, Adana ve Mersin il binalarına bombalar gönderildi.
Tüm saldırılara rağmen HDP seçimde barajı geçerek Meclis’te 3’üncü büyük parti oldu. AKP, bu yenilgi kabul etmeyince 1 Kasım’da seçimde gitti ve ülke kan gölüne döndü. 10 Ekim’de savaşa hayır demek için bir araya gelen insanlara Ankara Garı önünde katliam yaptılar. HDP, bütün bunlara rağmen gene barajı aştı.
4 Kasım 2016’da aralarında eş genel başkanların da bulunduğu 12 milletvekili tutuklandı ve akabinde tutuklamalar devam etti. Kazandığı belediyelerine kayyım atandı ve yüzlerce belediye başkanı tutuklandı. HDP 2019’da büyük şehirlerde muhalefeti destekledi ve iktidar yerel seçimlerde kaybetti. Bütün sınırötesi savaşlara sadece HDP hayır diyor. Binlerce HDP’li cezaevinde tutuluyor. HDP bütün saldırılara rağmen bugün de mücadelesini sürdürüyor.
“Seçimi kazanınca AKP bize düşman kesildi”
Bugünkü konjonktüre göre bizi suçlamaya çalışıyorsunuz. O dönemin aktörlerini ve gündemlerini, konularını hiçbir şekilde dikkate almadınız. Hep bugünden bakıyorsunuz. O günün AKP’si gelip bizimle konuştu. Bize 7 Haziran seçimlerine bağımsız girmemiz, parti olarak seçime girersek kazanamayacağımız söylendi.
Biz parti olarak seçime girme kararı aldık ve seçim barajını aşarak kazandık. Biz seçimi kazanınca AKP bize düşman kesildi. Yüzde 10 barajını biz göğüsledik ve kazandık. Türkiye’nin her yerinde oy aldık. AKP Kayseri’de yüzde 60 aldıysa biz de Van’da yüzde 79 oy aldık.
Seçimlerde her yeri AKP alacaksa niye partiler kuruluyor? O zaman tek partili rejim dönemine gidilsin. Bu işin özü budur. Bu davayı görmek istiyorsanız 2014 yılına gitmeniz lazım. O günkü atmosfer farklı, bugünkü farklı. O gün ne dediğimiz ve iktidarın ne dediği ortadadır. Bugün biz yargılanıyoruz, yarın Çözüm Sürecini bozan aktörler yargılanacak.
“IŞİD saldırıları yüzlerce ülkenin gündemindeydi”
Barış karşıtı güç devşirmesi yapanlar kaybedecek. Barış hırsa kurban edilemez. Biz demokratik bir ülkede yaşamak için ciddi mücadele veriyoruz. Bu kumpas davasındaki suçlamaları reddediyorum. Çözüm Süreci ve HDP’de bulunmaktan onur duyuyorum.
HDP, çözüm yerini Meclis olarak görmüş ve sorunların burada çözülmesi için kararlılık göstermiş. İddia makamı sessiz kaldığım için suç işlediğimi iddia ediyor. Oysa parlamento çalışmalarımız var; soru önergesi, kanun teklifi ve yüzlerce araştırma önergemiz var. Hiçbir olaya ne sessiz ne de duyarsız kaldık. Yalan söylüyorlar.
IŞİD saldırıları sadece Kürtlerin gündeminde değildi, yüzlerce ülkenin gündemindeydi. O zaman bazı ülkeler meclislerinde ciddi kararlar aldı. Avrupa bir koalisyon kurdu ve bu koalisyon halen devam etmektedir. İktidarın o dönem bu koalisyona katılacağına dair bilgiler alıyorduk. Biz de durumun ne kadar ciddi olduğunu gördüğümüz her fırsatta kendilerine dile getirdik.
“Katliama karşı sorumluluk aldık”
Davutoğlu'nu binlerce kez uyardık ama bizi dinlemediler. Sonunda IŞİD ülkede bomba patlatıp yüzlerce yurttaşımızın yaşamını yitirmesine neden oldu. İddia makamı bu iddianamede sadece sanki HDP çağrı yapmış gibi gösteriyor. O gün binlerce ulusal ve uluslararası çağrı yapıldı. Kobanî’nin Şengal gibi katliamla sonuçlanmasını istemiyorduk ve sorumluluk aldık.
HDP gibi bir partinin talimat aldığına dair yalanları kabul etmiyoruz. Elinizde cezalandırılmamızı gerektirecek herhangi bir somut delil yoktur. İddia makamı, Fırat Haber Ajansından (ANF) haberleri alarak dosyaya somut delil olarak koymuş. Üçüncü bir bağımsız kurul bu iddianameye baksa hukukla alakası olmadığını söyler.
Peki, mahkeme ANF’nin hazırladığı kronolojiyi somut delil olarak sayacak mı? Bütün dünyanın ilgi gösterdiği bir yere bizim tepkisiz kalmamız ne kadar doğrudur? Savcı, HDP’nin Kobanî’ye daha fazla ilgi gösterdiğini söylüyor.
Kuşkusuz HDP, IŞİD tehdidini önceden görmüş ve önlemek istemiştir. Örneğin Irak hükümeti IŞİD’i hafife aldığı için IŞİD o zaman Musul’u işgal etmiştir. IŞİD bu toprakları işgal etmediyse eğer bizim payımızı büyüktür.”
Duruşma bugün devam edecek. (AS)