O 16 yaşında bir kız çocuğuydu. Benim, çevirmenim, dışarıda beni bekleyen bir şoförüm, şehrin en güvenli yerinde bir otel odam ve üç gün sonra buradan eve dönmemi sağlayacak bir uçak biletim vardı.
16 yaşındaki kız çocuğunun annesi gergin ve sıkıntılı, bizi bekliyordu, odada.
Çocuk cinsel yolla bulaşabilen hastalık testlerinden geçmişti, şiddetin orta yerindeki evlerinde sık sık yalnız kalıyordu.
Guatemala'nın en tehlikeli çetelerinden biri, onu konuşması halinde ölümle tehdit ediyordu.
Gazetecinin işi soru sormaktır. Gazetecilik okullarında olayın "rengine", "sahnesine", "detaylarına" erişme ihtiyacının altı çizilir.
"Bu kadar kırılmış bir çocuğun karşısında nasıl davranılır?"
Soru sorma sürecinin sonunda yazı otoriter, güvenilir bir sesle ortaya çıkarılır.
Ve henüz benim gibi genç bir muhabir, bu kız çocuğu gibi kırılmış ve travmaya uğramış bir kaynakla yüz yüze geldiğinde hangi kuralları uygular?
"Gazetecilik eğitimi bu çocuğun acı gerçeğine hazırlamadı beni"
Guatemala'da kadına karşı yükselen şiddeti araştırmak istedim. Konuyu ve literatürü bilmeme, hükümet brifinglerinden, günlük bölgesel raporlardan haberdar olmama rağmen, kendimi bu kız çocuğu gerçeğine hazır hissetmemin bir yolu yoktu.
Şiddetin üstü örtülse de, ölü ya da diri bir kurbanla karşılaştığınızda tüm gerçekliğiyle ifşa edilmiş oluyor.
İki hafta, morgları, mezarlıkları, polisi, insan hakları savunucularını, kadın sığınaklarını, aileleri ya da kurbanları ziyaret ettim.
"2006'da Guatemala'da 600 kadın öldürüldü"
Korku nakaratları kafamın içinde dönüp duruyor. Polis raporlarına göre, 2006'da 600 Guatemalalı kadın öldürüldü
Geçen yıl yalnızca yedi kişi kadınları öldürmekten hapse girdi. Cinayetlere tanıklık edenler tehdit edildi, hatta bazen öldürüldü.
"Cesetler mezartaşsız gömülüyor"
Ev içi şiddet, hâlâ meşru. Cesetler yalnız, isimsiz, ailesiz ve duasız gömülüyor.
Üzerinde bir isim yazmayan bir mezar taşı görünce dünyada bir cesedin nasıl bu kadar sahipsiz kalabileceğine dair düşüncelere dalıyorsunuz...
Ama burada, önümdeydi işte: Şiddet, istatistikler ve bir çocuk.
"İçtenliği ürkütücüydü"
Neredeyse ürkütecek kadar içten bir çocuk. Öyküsü o kadar güçlüydü ki, benim şartlarımda yaşayan bir ABD vatandaşını ezecek kadar ürkütücü.
Onunla, Guatemala'da kadın merkezindeki o küçük odada söyleşmeye yeteri kadar güvenle başladım.
"Gazeteci ses tonumu yitirdim onunla konuşurken"
Fakat bir süre sonra bir de baktım ki, sesim anaçlaştı. Güven veren ancak otoriter ses tonumun onu incitebileceğimden ürktüğüm için, "gazeteci" ses tonuyla konuşmayı bıraktım.
"Bunu sana kim yaptı? Hangi hapishaneye götürüldün?", "Polise gittin mi?" gibi her bir sorum onun hâlâ taze acısını daha da derinleştirdi.
"Her soruma cevap verdi"
En cesaret kırıcı olan da, her soruma sabit, düz bir sesle yanıt vermesiydi. Sanki o gazeteciydi de, kendi dünyasına son derece uzak bir konudaki sorulara yanıtlar veriyordu.
"Giysilerimi çıkardılar, yere yatırdılar, onu birden tecavüz etti, sonra bir başka on kişi daha..."
Gazeteciler konuştuklar kişileri rahatlatır mı? Böyle bir ders hatırlamıyorum. İlgilendikleri konunun içeriğine kızarlar mı? Bunu da öğrendiğimi anımsamıyorum.
Çok mu ileri gittim?
Sorularımın her birinin çok uygunsuz, çok kişisel olduğunu düşünmekten kendimi alamadım.
"Onu kendimden korumak istedim"
Ona istediği an gidebileceğini, istediğinde kaydı durdurabileceğimi, istediği soruyu yanıtlamayı reddedebileceğini söyledim.
Belki de onu durdurmaya çalışıyordum, kendi iyiliğim için... Gerçekten bu soruların yanıtlarını bilmek istedim mi?
Belki onu medyadan, kendimden korumaya çalıştım. Ne yaptığını biliyor muydu? Ne olursam olayım, bütün bu şeyler kafamda dönüp duruyordu.
Paraşütle Guatemala'nın şiddetinin küllerine üzerine, oradan mücevher gibi bir hikaye çıkarmak için atlamış bir gazeteciydim...
Kadına karşı kayıtsız bir topluluğun en mükemmel örneğinin üzerine atladım.
Gazeteci olarak onu uyarmak doğru mu, değil mi, bilmiyorum ancak insani olarak yapabileceğim tek şey buydu.
Bana konuşarak hayatını tehlikeye atıyordu ve ona ismini vermemesi dışında bir kendini koruma yolu öneremiyordum.
Sonunda, her soruyu yanıtladı. İsteyerek, cesaretle.
Elbette, o yalnızca bir kız çocuğuydu. Onun hikayesi de yüzlerce hikayeden bir tanesiydi.
Üstelik tecavüzün cezasız kaldığı tek ülke onun ülkesi değil. Ama benim önümde oturan oydu. Hikayesi klişe değildi, silahlı adamlar tarafından kaçırıldı. 16 yaşında, bir çetenin üyeleri tarafından saatlerce tecavüze uğradı.
Verdiği detaylar ürkütücüydü: Giysilerini tarif etti, yüzüne yastık kapatmışlar, ot içebilmek için okul defterinden sayfalar koparmışlar.
Vücudu baştan aşağı çürük içinde. Onu bıraktıklarında iki otobüse binmiş, kilometrelerce yürümüş ve yalnızca bir tek güvenlik görevlisine rastlamış yolda.
Bu ceza için ne suç işlemişti? Bir çete mahallesinde büyümek mi suç? Hapishaneden çıkan biriyle arkadaş olmak? Onun arkadaşlığına güvenmek? Birlikte yürüyeceklerine ve sohbet edeceklerine inanmak?
Adamların adını sordum. Bana söyledi. "Kullanabilir miyim dedim", izin verdi.
Avukatlar kadın merkezinde onun davası için çalışıyorlar; terapisti bana tedavisinin ayrıntılarını verdi.
İlk tecavüzcüsü hapisten çıktı.
Gazeteciler aslında ayrıcalıklı kimselerdir. Öznelerimizin hayatlarının dibine kadar iner; sonunda onları orda bırakırız.
Yabancıların bize, kişisel ve mahrem konularda güvenmesini isteriz.
"Giysileri cesaretinin ve içtenliğinin ifadesiydi"
Hâlâ ikimizin görünümü aklımda. Ben blue-jean, bol ve uzun bir tişört giymiştim. Sanki cinsel bir saldırıyı önlemek ister gibiydim.
O ise, düşük belli bir pantolon giymişti. Bir anlamı yok. Rollerin değişimiydi. O ise tecavüzcülerine meydan okuyordu böylece. Korkutamamışlardı onu.
Gösterdiği direnç ve cesaret onun günlük gerçekliğinin bir parçasıydı.
"Onunla masumiyetimi yitirdim"
Onunla konuşurken soğukkanlılığımı yitirmiş olmaktan, otele dönüp ağlamış olmaktan, onu uyarmış olmaktan pişman değilim.
Masumiyetimi onunla yitirdim. O benim gerçek gazetecilik eğitimim oldu.
Burada formel ve acemi bir gazeteci için birkaç anlık hakikat var.
İlki, nesnellikle yaklaşılamayacak kaynaklar olduğu gerçeği. Onların tedirginliği, öyküsü, onları diğer kaynaklardan ayırır.
İkincisi, sürpriz!: Gazeteciler de insan! Birileri tecavüze uğramaktan istismara ya da şiddete uğramaktan söz ettiğinde, onların korkuları ve travmaları size yansıyor.
Pasif içicilik gibi. Kanser olmak için sigara içmek zorunda değilsiniz, etrafınızda herkes içerse, kanser olabilirsiniz.
Son olarak gazeteciler, geride hikayeler bırakmak zorundalar. Hep bir başka hikaye bizi bekliyor.
"Söyleşiden sonra onu gizli bir yere taşıdılar"
Onu üç gün sonra geride bıraktım. Onunla konuştuğumdan beri, gizli bir yere taşındı, tecavüzcüsü serbest kaldığından beri aldığı tehditler arttı.
Kadın merkezindeki personel de ölüm tehditleri alıyor.
"Gazetecilik okulu var, gazetecilik var"
Onun için ne yaptığım hakkında bir fikrim yok ama bana düşündürdüğü şu : Bir gazetecilik okulu var, bir de gazetecilik var. (MF/NZ)
* Znet'te yayımlanan Meghann Farnsworth'un bu metnini Nilüfer Zengin Türkçeleştirdi. Ara başlıklar Türkçeleştirme sırasında bianet tarafından eklendi.
* Meghann Farnsworth Berkeley'de gazetecilik okuyor. "Unutulmuş Savaş Alanları: ABD Bıraktıktan Sonra Orta Amerika'ya Ne Oldu" kitabında yer alacak "Guatemalalı kadınlara karşı şiddet" bölümü yazıyor.