Kozyatağı Kültür Merkezi’ndeki Kozzy AVM Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Sahnesi’nde düzenlenen konferans Greif işçilerinin 106 günlük mücadelesi ve sınıf hareketi içindeki anlamı üzerine yapıldı. İstanbul'daki konferans Greif işçilerinin İzmir, Ankara gibi birçok şehirde düzenlediği konferans dizisinin sonuncusuydu. Fabrikadaki direniş 10 Şubat 2014 günü başlamıştı.
İşçi demokrasisi ve disiplin
Konferansta ilk sözü Greif direnişinden Orhan Purhan aldı. Direniş sürecinden önce örgütlenme kurma aşamasında nasıl sıkıntılar yaşandığını ve örgütlenmenin nasıl gerçekleştiğinden bahsetti.
Purhan Greif’teki sıkıntıların 2000’lerdeki neoliberal politikalardan kaynaklandığını söyledi.
“Neoliberal politikalar nedeniyle, bütün fabrikalarda olduğu gibi Greif’teki işçiler de kazanılmış haklarını kaybettiler. Sendikalı olan Greif taşeronlaşma ile birlikte bu hakkını da kaybediyordu. Fabrikada 44 ayrı taşeron oluşuyordu. Böylece işçiler bölünüyor ve yoğun bir sömürüye maruz kalıyordu.”
“Aynı zamanda fabrika yöneticileri tarafından farklı kimlikler üzerinden de işçiler arasında bir bölünme yaratılıyordu. Neredeyse Kürt, Türk, Alevi, Sünni aynı anda çay molası bile vermiyordu.”
Sürecin Gezi direnişinden de etkilendiğini vurgulayan Purhan, örgütlenmeye bu dönemlerde karar verdiklerini belitti.
“8 Kasım’da bir saldırı gerçekleştirildi. Bir arkadaşımızın işten atılmasıyla beraber komitelerin aldığı kararla 8 saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirdik. Zaten bu saldırı bekliyorduk ve hazırdık. Bu eylem kazanımla sonuçlandı ve atılan kişi işe geri alındı. Bu kazanımla taşeron işçileri bize güven duydu, örgütlenmeye karşı umutları arttı. Fabrika komitesindeki kadrolu işçilerinin çağrısıyla taşeron işçilerini de sendikalı yaptık. Komitelere de dahil oldular. Böylece istediğimiz bütünleşmeyi sağladık.”
Purhan, işçi demokrasisinin görüldüğü önemli bir noktanın da TİS taslağını hazırlarken bütün işçilerin beraber karar vermesi olduğuna dikkat çekti.
Konuşmasını bu sürecin herkeste büyük değişimler yarattığını, belirterek bitirdi.
“Direniş herkese çok farklı şeyler kazandırdı. Direnişin ilk günü ile altmışıncı günü arasındaki farklılığı insanlar üzerinden görebiliyorduk.”
Özyön: Kadınlar ön saflardaydı
Greif direnişinden yedi yıllık konfeksiyon işçisi Emel Özyön, direnişte kadınların rolünü anlattı.
Greif’te karşı karşıya kaldıkları sömürü koşullarına dikkat çeken Özyön, 8 Kasım eylemiyle konfeksiyondaki taşeron işçileri içerisinde oluşan etkiye vurgu yaptı.
Fabrikada uzun zamandır sorunların yaşandığını ancak bunu dile getiren kimsenin olmadığını söyledi. Bunun da örgütsüzlükten kaynaklandığını belitti.
Kadınların ise fabrikada birçok sorunla karşılaştığını dile getirdi.
“Kadınların diğer yerlerde yaşadığı sorunları Greif’te biz kadın işçiler de yaşıyorduk. Hakaretlere maruz kalmak, erkeklerle aynı işi yaparken daha düşük ücret almak, mesai yapmak istemediğimizde kocamıza veya ailemizdeki birine bunun sorulması…”
Direnişle beraber kadınların bu haksızlıklar karşısında mücadele etmeye ve direnişin ön saflarında olmaya başladıklarını belirtti.
“Kadınlar ilk günlerde çekiniyorlardı, geri planda duruyorlardı. Ancak sürekli kadınlara söz hakkı verilmesi bu çekingenliği götürdü. Emekçi Kadın Komisyonu’nu kurduk.”
“Burada zamanla çok çeşitli fikirler çıkmaya başladı, bazen fikirlere yetişemedik. Köprü ve E-5 yolunu kapatma eylemleri kadınların bulduğu eylemlerdi. Paneller düzenledik, 8 Mart’ı fabrikada kutladık.”
Sendika bürokrasisi ile mücadele
Üçüncü konuşmacı Greif direnişinin öncülerinden Engin Yılgın ise sendikal bürokrasi üzerine konuştu. “Sendika bürokrasisi ve ihaneti hakkında konuşacağım. Ama bu süreçte o kadar çok ihanet yaşadık ki bunu anlatmak benim için kolay olmayacak” diyerek başladı. Süreçte sadece işverenle değil sendikayla da mücadele ettiklerini söyledi.
“Sağlık sorunlarım nedeniyle işten ayrıldığımda sendika benimle çalışmak istediğini söyledi. Görüşmede ilk sorulan soru herhangi bir yapıyla bağımın olup olmadığıydı.”
Yılgın sendikalaşmak için DİSK-Tekstil ile yaptıkları görüşmede kendilerinin geçiştirilmeyle karşı karşıya kaldığını söyledi. Sendikanın fabrikanın önüne masa açıp işçileri sendikalı yapmayı planladığını sözlerine ekleyen Yılgın, bunu ancak işverenle anlaşmış bir sendikanın yapabileceğini belirtti. Bu aşamadan sonra süreci sendikadan bağımsız yürütmeye başlamışlar.
Yılgın, polis saldırısının sendikanın yaptıkları direnişi meşru olmadığını ilan etmesinden sonra yaşandığını da söyledi.
Desteğin azlığı
Çağdaş Hukukçular Derneği’nden Bülent Şimşek bütün bu süreçte Greif işçilerinin yanlarında nasıl durduklarını aktardı. Bu sürecin kazanılmış bir süreç olduğunu belirterek işçilerin zaferi olduğunu söyledi.
“ÇHD olarak polis saldırısı da gerçekleştikten sonra tazminatların alınması için dava mı açsak dedik. Ama biz davanın en son aşama olduğunu düşünüyoruz. İşçilerin fiili meşru mücadeleyle hakları alması gerektiğini düşündük. İyi ki de açmamışız. İşçiler kendileri haklarını kazandı. Bizi büyük yükten kurtardıkları için teşekkür ederiz.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun temsilcisi ise gelen desteklerin azlığına dikkat çekti. Özellikle sol çevreden desteğin az gelmesinin süreci zorladığını belirtti.
Soru-cevap kısmından sonra ise Greif direnişinin bütün fabrikalara yayılması sözü ile konferans bitirildi. (YÖ/HK)