İnsan belleği de yaşlanıyor yıllar içinde: Kimler oturuyordu sahi bu evlerde? Ne de bulanık şimdi hepsi, berraktı oysa önceden tümü. Binalar mıdır yaşlanan sadece? Zaman neden yaşlanmaz ki insanla birlikte? Ağzı açık bir halde karşımda dikilen şu yaşlı kadın da anlam veremiyor sanki, dişlerini kaptırdığı zamanın acımasızlığına. Göz göze geliyoruz. Bir de seçebilsem gözlerini, açık seçik görebilsem kendimi orada. Ne de bulanık her yer, ne de bulanık.
Başka Bir Olasılık
Elinde fotoğraf makinesi, kafasında şapka. Tek başına dolandığına göre yeni değildir fotoğrafçılıkta. Yeniler yalnız gelmez ki buraya, korkar onlar. Kurs bitimi ancak hocalarıyla sökün edebilirler kaleye. Bak, çoban ile sürüsü geliyor deriz o vakit, içimizden kopan kahkahaları avuçlarımızla dizginlemeye çabalayarak. Bu da geçmiştir o yollardan. Zararsız olduğumuzu anladı ya, ona saldırmayacağımızı anladı ya, yalnız geliyor artık. Bunları bile bile fotoğrafını neden çektirir ki şu Zehra Teyze de! Bak bana, izin verdim mi hiç çekilmesine.
Bir Başka Olasılık
Ben de mi çektirseydim ki fotoğrafımı? Gitsem yanına, hadi desem, çek desem. Ya kızarsa? Belki de binaları çekiyordur sadece! Ah görsem, görebilsem! Şişe dibine benzer şu gözlük yokken ne de berraktı her yer, ne de berrak. (EP/BB/NK)