* Fotoğraflar: Mezopotamya Ajansı, Evrensel Gazetesi, Anadolu Ajansı.
* "Anayasa'nın 34'üncü maddesi Van'da adeta ilga edilmiş durumda. Çünkü her 15 günde bir olmasa da, Van Valiliği canı ne zaman isterse yasak koyabiliyor. Iğdır milletvekilimiz Habip Eksik'e, birçok yerde yapılan saldırının kaynağı da alınan bu yasak kararı."
* "2002'den bu yana karların erimesiyle donmuş cenazelere şahit oluyoruz. Aynı şekilde onlarca göçmenin sıkıştırıldığı minibüslerin kaza yapmasıyla da tam bir trajedi yaşanıyor. En son 2020 yazında göçmenleri taşıyan teknenin Van Gölü'nde alabora olmasıyla 61 göçmen hayatını kaybetti. Söz konusu trajedilerin bir nedeni elbette insan kaçakçıları."
* "Van Gölü havzası büyük bir tehdit altında. İnsan eliyle büyüyen tehdit bugün kuraklıkla da derinleşiyor. Yağışın olmaması ve artan buharlaşma ile su seviyesi düşüyor. Bu durum ciddiye alınıp bir şeyler yapılmalı; ama Van Gölü bizzat devlet eliyle yok ediliyor."
Van'da 2016'dan beri süren eylem ve etkinlik yasaklarını, kentteki mültecilerin maruz kaldıklarını ve Van Gölü'ndeki kuraklık tehlikesini Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Murat Sarısaç'la konuştuk.
Sizi çoğu zaman Van'daki eylemlerde ve basın açıklamalarında görüyoruz; ancak bazen de polis saldırısına uğradığınız görüntülere tanıklık ediyoruz. Van'daki protesto yasaklarına dair bize bilgi verebilir misiniz?
Aslında tüm ülkenin tamamen tecrit altına alınmasından bahsediyoruz. Kürtlere reva görülenlere sessiz kalındıkça bu yasaklar ülkenin tamamına yayılıyor. Kürt coğrafyasına atanan kayyımlar, eylem ve etkinlik yasakları muhalefetin gündeminde yer almadı yeterince. Oysa ki Van başta olmak üzere demokratik yerel yönetimler lağvedildi, Anayasal haklar ortadan kaldırıldı. Bunun en belirgin göstergesi de Van'a 21 Kasım 2016'dan itibaren getirilen yasaklar. Bu süreçte Van'da bulunan muhalif parti ve derneklerin eylem ve etkinlik düzenlemesi, stant açması ve pankart asması yasaklandı. Ama AKP gençlik ve kadın kolları kentin en işlek caddesinde stant açıp çalışma yapabildi.
Hani yasaktı? Nerede Valiliğin yasaklaması? Demek ki bir çifte standart, bir ayrımcılık var. Yani bu yasaklar doğrudan HDP'ye, Kürtlere yönelik. Bu yönüyle Van'da bir OHAL düzeni var. Bunun bir nedeni de kayyım düzeninin rant, talan, yağma düzenini yasaklarla korumaya alınması. Çünkü yasaklarla halkın tepkisi bastırıldıkça belediye kaynaklarını yandaşa daha rahat peşkeş çektiler, çifte maaşlarla zenginleştiler.
Gazetecilere konuşması engellenen Murat Sarısaç polis ablukasında.
"2 bin günü aşan yasaklar"
Bu yasaklara karşı siz nasıl bir yol izliyorsunuz?
Demokratik çevrelerle ortak bir şekilde mücadelemizi her yerde, her alanda verdik. Meclis'te onlarca soru önergesi verdik, ama tek bir cevap alamadık. Araştırma önergeleri verdik, bir tanesi bile kabul edilmedi. HDP Van İl Örgütü olarak açıklamalar yaptık, yasaklara rağmen halkımızla birlikte demokratik hakkımızı kullandık. Sadece bizler değil, Van Barosu da, hukukçular da birçok defa yasakları mahkemeye taşıdılar. Emsal AYM kararları da çıktı. Yine geçen yıl Van'da siyasi partiler, meslek odaları ve sendikalar bu yasağa karşı ortak bir basın açıklaması yaptılar. 2 bin günü aşan yasaklar boyunca demokratik bir mücadele vardı.
Gösteri ve yürüyüş hakkı ile ilgili AİHM'in Oya Ataman kararı dikkat çekici. Çünkü Türkiye'den Haziran 2022 sonuna kadar eylem ve etkinlik yasaklarına ilişkin bilgi talep ediliyordu. Bütün bunların sonucunda periyodik eylem ve etkinlik yasakları kısmen kalktı diyebiliriz. Van Valiliği Temmuz 2022'den beri artık her 15 günde bir yasaklama kararı açıklamıyor. Ama yaptığı açıklamayla hâlâ Van'ın en işlek, halkla buluşulan yerlerinde protesto eylemleri düzenlemek ve açıklama yapmak yasak.
Sarısaç tek başına polis ablukasında.
"Anayasa'nın 34'üncü maddesi Van'da ilga edildi"
Bu yasakların temel hedefi de Kürtler, Kürtlerin demokratik siyaset alanı zaten. Öyle ki Anayasa'nın 34'üncü maddesi Van'da adeta ilga edilmiş durumda. Çünkü her 15 günde bir olmasa da, Van Valiliği canı ne zaman isterse yasak koyabiliyor. Iğdır milletvekilimiz Habip Eksik'e, birçok yerde yapılan saldırının kaynağı da alınan bu yasak kararı.
Bir diğer sorun da, yasaklar nedeniyle gözaltına alınan, mağdur edilen insanlarımız. Sırf gösteri ve yürüyüş yasakları yüzünden birçok kişi gözaltına alındı, hakkında adli kontrol tedbirleri uygulandı, para cezaları verildi. Bu da Van'da ciddi bir mağduriyete neden olmuş durumda. Dolayısıyla genel anlamda Van'da değişen bir şey yok. İfade ve örgütlenme özgürlüğü adına demokratik kitle örgütlerinin bir arada seslerini büyütmeleri gerekiyor.
Madde 34. - Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. |
"İktidar, sınırda bir utanç duvarı inşa ediyor"
Van, mülteciler açısından da önemli bir konuma sahip. Mülteciler nelerle karşılaşıyor Van'da?
Maalesef dünyada on milyonlarca insan savaş, çatışma, ekonomik kriz gibi nedenlerle yerinden edilmiş durumda. Van da İran'la uzun bir kara sınırına sahip olduğu için adeta bir geçiş güzergâhı. İktidar sınırda bir utanç duvarı inşa ederek gerçekleri örtmeye çalışıyor. Duvara ve sınırda yaşanan mülteci cinayetlerine karşın binlerce kişinin de geçtiği gözlemleniyor. Asya ve Afrika ülkelerinden birçok insan Van üzerinden Avrupa'ya gitmeye çalışıyor. Tabii bu da büyük trajedilere neden oluyor.
2002'den bu yana karların erimesiyle donmuş cenazelere şahit oluyoruz. Aynı şekilde onlarca göçmenin sıkıştırıldığı minibüslerin kaza yapmasıyla da tam bir trajedi yaşanıyor. En son 2020 yazında göçmenleri taşıyan teknenin Van Gölü'nde alabora olmasıyla 61 göçmen hayatını kaybetti. Söz konusu trajedilerin bir nedeni elbette insan kaçakçıları.
Ekonomik çıkarlar
Tabii bu kişilerin tek başına hareket etmediği, devlet içinden bazı kişilerin de desteğiyle bir şebeke olduğu duyumunu da alıyoruz. Çünkü bunun engellenmesi, en azından benzer trajedilerin olmaması pekala mümkün olabilirdi. Ama burada da büyük paralar dönüyor, ciddi ekonomik çıkarlar söz konusu. Bu nedenle küçük gruplar şeklinde geçişlerin devam ettiği söylenebilir. Burada önemli olan uluslararası sözleşmelere riayet ederek muamele etmek.
Van Gölü, mülteciler için kritik güzergâhlardan biri.
Çünkü Van'a ulaşabilenler de kayıtdışı çalıştırılma, dolandırıcılığa ve şiddete maruz kalabilir. Bunun bir nedeni de Türkiye'nin Avrupa dışından gelenlere mülteci statüsü tanımaması. Geçici koruma ve geçici sığınma gibi ara tedbirler bir açıdan mültecilere karşı şiddeti de tetikleyebiliyor. Her gün daha da önem arz eden bu konunun daha da karmaşık hale gelmeden, zorlaşmadan çözümü noktasında toplumsal farkındalık başta olmak üzere evrensel değerler ölçüsünde yaklaşılması lazım. Ama görülen o ki AKP Hükümeti, mültecileri siyasi bir şantaj olarak kullanmayı tercih ediyor. Oysa ki bahsi geçenler birer rakam değil, birer insan.
Yaşanan göçler savaş politikalarının eseri
Bu nedenle HDP olarak artan şoven, ırkçı ve mülteci düşmanı siyasetin, mültecilere karşı sürdürülen nefret kampanyalarının aynı zamanda eşitlik, demokrasi ve özgürlük mücadelesine yönelik olduğunu vurguluyoruz. Çünkü tüm dünyada mülteci düşmanlığı, aynı zamanda kapitalist krizden çıkış olarak görülüyor. Dikkat ederseniz Türkiye'de AKP iktidarı, ortaya çıkan yeni ırkçı yapılar sadece mülteciler üzerinden siyaset yapıyorlar.
AKP-MHP faşizminin çöküşüne karşı can yeleği gibi kullanılan ırkçı ve şoven söylem ve hedef göstermelerin kitlesel bir linçe dönüşmesine engel olmak tüm siyasetçilerin, demokratik kitle örgütlerinin görevi. Çünkü yerinden yurdundan zorla ettirilen insanlar, yaşanan göçler savaş politikalarının eseri. Buna karşı halklar arasında barışın sağlanması, sorunların çözümünde müzakere ve diyalogun geliştirilmesi gerekiyor.
"Van Gölü devlet eliyle yok ediliyor"
Merak ettiğim bir diğer konu Van Gölü'ndeki kirlilik ve kuraklık. Göldeki çekilmeyle birlikte bazı tarihi yapılar da ortaya çıktı. Bize biraz Van Gölü'ndeki krizi anlatabilir misiniz?
Evet, Van Gölü havzası büyük bir tehdit altında. İnsan eliyle büyüyen tehdit bugün kuraklıkla da derinleşiyor. Yağışın olmaması ve artan buharlaşma ile su seviyesi düşüyor. Bu durum ciddiye alınıp bir şeyler yapılmalı; ama Van Gölü bizzat devlet eliyle yok ediliyor. Çünkü Van Gölü sahili boyunca; Vali Yazlığı, Edremit Kaymakamlığı, Devlet Su İşleri Kampları, Karayolları Genel Müdürlüğü Kampı, Maliye Bakanlığı Kampı, Diyanet İşleri Kampı gibi kamuya ait yapılar var. Bu yapıların Van gölü havzasında kirliliğe yol açtığı, çöp, kanalizasyon ve atıkların arıtılmadan göle karıştığı ortada.
Kıyı Kanunu'nda toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanmaktan ifadesi geçiyor. Ama devlet kurumlarının kampları göl çevresinde, kurumlar orada. Geri kalan yerlerde de özel sektörün yerleri var. En son Cumhurbaşkanı da Ahlat'ta gölün kenarında bir saray yaptı. Bu koşullarda halkın, gölün güzelliğinden istediği gibi yararlanması mümkün mü?
Suların çekilmesiyle Van Gölü'nde ortaya çıkan mikrobiyalitler.
"600 bin yıllık gölün 25 yılda kuruyabileceği belirtiliyor"
Oysa Van Gölü; dünyanın en büyük sodalı gölü olmasının yanında Türkiye'nin en büyük gölü durumunda. Endemik bir tür balık türü olan İnci Kefali ve içerdiği sazlıklar da birçok kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Yine Akdamar Adası başta olmak birçok tarihsel yapıya ve doğa güzelliğine ev sahipliği yapıyor. 600 bin yıldır var olan, binlerce yıl önce Urartuların kenarında yaşadığı bir denizden bahsediyorum. Ama ne acıdır ki yüz binlerce yıl var olan Van Gölü'nün 25 yılda kuruyabileceği belirtiliyor. Buna karşı siyasi iktidarın, devletin gösterdiği bir refleks yok şu an. Van Gölü kaderine terk edilmiş bir halde. Kanalizasyon ve evsel atıkların doğrudan göle dökülmesi yetmiyormuş gibi hafriyatın göle boşaltıldığına da şahit olduk. Yine gölün etrafındaki çimento fabrikaları ve kum ocakları da göle zarar vermeye devam ediyor.
"Göldeki tehlikenin ciddiyeti anlaşılmıyor"
Burada esas mesele, su politikalarında da, Van Gölü'ne bakışta da bir popülizmin olmasıdır. Bakınız, olayın ciddi boyutları anlaşılmış değil. Aral Gölü dünyanın dördüncü büyük gölü iken 30-40 yıl içinde kurudu. Toprak çölleşti, tarım ve balıkçılık bitti, göçler başladı. Bugün İran'da Urmiye Gölü de barajlar ve yanlış su politikaları yüzünden yok olma riskiyle karşı karşıya. Aral Gölü gitti, ama İran tehlikeyi fark ederek 2030 yılına kadar bir eylem planı ortaya koydu. Türkiye'de böyle bir farkındalık yok. Oysa iklim krizi, suyun azalması ve beraberinde oluşacak gıda krizi, ekonomik kriz ve çatışmalar dünyada tartışılıyor. Özellikle son üç yıldır ciddi bir kuraklık var. Geçen yıl Başkale ilçemizdeki Akgöl de bu nedenle kurudu.
Suların çekilmesiyle Van Gölü'nde görünür hale gelen Urartulara ait antik liman.
HDP olarak Van Gölü'ne yönelik bir çalışmanız var mı?
HDP olarak Van Gölü Havzası Koruma Kanunu teklifi verdik, konuyla ilgili birçok araştırma ve soru önergelerimiz var. Van kamuoyunun temel beklentisi de kanun teklifimizin kabul edilmesi. Ancak bunun yerine 2021 yazında Van Gölü Havzası Koruma Eylem Planı diye bir şey açıkladılar. Ben de ilgili Bakanlığa soru önergesi vererek detaylarını sordum. Gölün kenarında biriken yapıların kaldırılması ve kanun teklifi hakkında bir cevap yok. Önergemizle şu da ortaya çıktı; eylem planı için ayrılmış bir bütçe de bulunmuyor.
Hâl böyleyken Van Gölü'nü nasıl koruyacaksınız? Bağlayıcı ve sürdürülebilir tedbirler alınmadıkça, palyatif çözümler günü kurtarmaya yönelik olacaktır. Yine 2019 yerel seçimlerinin akabinde Van Büyükşehir Belediyesi eş başkanlarımız da hemen Van Gölü için adım attılar. Haziran 2019'da sivil toplumun da katılımıyla yapılan belediye meclisi toplantısında Van Gölü'nü gündeme aldılar. 17-24 Haziran günleri Van Gölü Havzası Farkındalık Günleri olarak ilân edildi. Bu tür çalışmalar da kayyım darbesiyle durdu.
"Kontrollü rant"
Son olarak Ağustos 2022'de Van Gölü ve çevresi Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı olarak tescil edildi. Ama sormamız gerekiyor; eğer böyle bir kanuna ihtiyaç duyduysanız bir yıl önceki Van Gölü Havzası Koruma Eylem Planını neden yaptınız? Eğer amaç gölün, doğanın, ekosistemin korunması ise neden Meclis'te bekleyen kanun teklifimizi kabul etmiyorsunuz? Başka bir ihtiyaç var.
Birincisi HDP olarak verdiğimiz kanun teklifini kabul etmeleri durumunda göl kıyısındaki kamu kurumlarının kalkması gerekecek. Zaten bu yüzden Van Gölü havzasına kalıcı bir koruma sağlayacak bir çalışmadan imtina ediyorlar. Son alınan kararla da kıyılardaki yapıların varlığı kalıcılaştırılıyor adeta. Çünkü Van Valiliği'nin SİT alanı tescili ile ilgili açıklamasına bakıldığında muğlaklıklar var. Bu da yasal bir boşluk oluşturuyor aslında. "Kontrollü kullanım" diye bir ifade var örneğin. Bunun kontrolünü kim, nasıl ve neye göre sağlayacak? Hangi oranda zarar verildiğinde bu kontrollü olmamış olacak? Kontrollü bir rantın kapıları açılıyor adeta. Belirttikleri koşulları karşılayan herkese kıyıların açılması da mümkün.
Murat Sarısaç hakkında Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili. Aksaray Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi bölümünü bitirdi. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Parti Meclisi (PM) üyeliği ve DBP Van İl Eş Başkanlığı yaptı. 3'üncü Olağan Kongrede Halkların Demokratik Partisi (HDP) PM üyesi olarak seçildi. 1983, Van-Gürpınar doğumlu. |
(TY)