Broşürler İnternette
Uluslararası katılımlı toplantılarda şekillenmiş kural ve ilkelerin yer aldığı "AIDS'in önlenmesinde İnsan Hakları ve Kamu Özgürlükleri'nin Korunması" başlıklı yayının sonuna eklenen bir rehber var.
Ülkemizde konuyla ilgili herkesi, tüm toplumu, bu arada da en çok yetkili ve sorumluları bağlaması gereken "AIDS'in önlenmesinde insan hakları ve kamu özgürlüklerinin korunmasına yönelik temel ilkeler" başlıklı bu rehberin hükümleri, genelgelerde, yönetmeliklerde, dergilerde, broşürlerde, İnternet sayfalarında durup duruyor.
Uygulamada ise neredeyse asırlar öncesini, hatta sanki "ortaçağ"ın karanlığını yeniden yaşıyoruz. Biz buna alıştık, alıştırdılar. Alıştırmaya da devam ediyorlar.
Ama ya çocuklarımız? Onlar da alışmalılar mı?
İki harf!
Onlardan birisi 9 yaşındaki "YO". Kendimizi aldatmayalım. O toplumun bilmesi gerektiği gibi sadece "YO" değil. Ondan iki harfle söz edilmiyor. Adıyla, sanıyla, resmiyle kamuoyuna sergilenmiş, "afişe" edilmiş bir çocuk.
Babası "hastalıklar utanılacak şeyler değildir" diyor. Haklı mı? Değil. Bir gazete de aynı şeyi savunuyor. Bilmiyor. Bilmiyorlar. Bireyin mahremiyetini, yalnız utanılacak ya da ayıplı yanları için söz konusu sanıyorlar.
Bir diğer kişiyi, toplumu ve yönetenleri ilgilendirmeyen her şey "gizlilik" alanına girer. Bireyin özel hayatı dokunulmazdır. Özel hayat ise gizlidir. Bir hastalık hali de kişiyle ona tanı koyan doktorundan başkasını ilgilendirmez, ilgilendirmemeli. Hastalığın toplum için risk oluşturması konusunda da önlemler kişilerin temel haklarını ihlâl etmeksizin alınmalıdır.
Birey varsa, mahremiyet de var
İnsanlar "Birey" oldukları için mahremiyetleri vardır. Ama "kul" ya da "tebaa", yani yığının bir unsuru iseler, ya da böyle oldukları kabul ediliyorsa, ettiriliyorsa "mahremiyet" de yoktur.
Kimse bunun ayırdında değil daha. Ama kabahat tek başına onların değil. Hepimizin...
O çocuğun, çevresindeki diğer çocukların kafalarına kazınan; bu gerçekten "çağdışı" uygulamanın izlerini nasıl sileceğimizi hep birlikte düşünmeliyiz.
Çünkü onların kafasına bir hastalık nedeniyle bir çocuğun okuma hakkının elinden alınabileceği düşüncesini silinmeyecek şekilde yerleştirmiş oluyoruz.
25 yıldır cüzzamlılarla
Bu ülkede Kürt olmak, solcu olmak, kadın olmak, yaşlı olmak, sakat olmak yanında "hasta olmak", "AIDS olmak" ayrımcılığa uğramak için geçerli ve savunulabilir ya da "haklı" bir neden olarak sunuluyor; böyle kabul edilmesi isteniyor.
Ben 25 yıldır cüzzamlılarla birlikteyim. Onları iyi etmek, sakatlıklarını daha azaltmak için, toplumda cüzzamla ilgili olumsuz düşünceleri ve ön yargıları değiştirmek için uğraştım, uğraşıyorum. Bu nedenle çok yakından hatta "içeri"den biliyorum: Bir yanlış düşünceyi değiştirmek, dünyanın düzenini değiştirmekten daha zor.
Bu olaydan yola çıkarak yapılan yorumlar ve uygulamalar, çocukların kafalarında yaratılan bu yanlış yargılara yol açıyor.
Oysa "HIV ve Gizlilik / AIDS REHBERİ" başlığıyla yayınlanan rehberde bu olayın her noktasıyla ilgili olarak neyin nasıl yapılacağını gösteren tüm ayrıntılar ayrıntılarıyla ortaya konulmuş.
Sağlık eğitiminin yetersizliği
Bilgi yokluğu ya da eksikliği olması mümkün değil; her şey çok açık, her şey çok iyi biliniyor: Örneğin rehberin ilk bölümün üçüncü maddesinde hastalığın bulaşması için "HIV/AIDS, günlük ilişkiler yoluyla bulaşmaz. Bu nedenle insan hakları ve kamu özgürlüklerinin sınırlandırılması gereksizdir. HIV/AIDS ile yaşayan insanların insan hakları ve kamu özgürlükleri devlet güvencesi altında olmalıdır." deniliyor.
Bu ibare; YO ile okuyan çocukların birbirlerine bu hastalığı okul içindeki ilişkileri sırasında bulaştırması söz konusu olmayacağı anlamına geliyor.
Bulaşma için ya cinsel temas, ya da doğrudan "kan nakli" gerekli. Eğer bulaşma kuşkusu varsa bu iki "olmaz"ın olduğu yolunda kuşku da var demektir.
Bu çocuklara ve ebeveynlerine bulaşıcı hastalıklar ve korunma yolları konusunda alınması gereken önlemler konusunda yeterli bilgi verilmiyorsa, HIV'den çok daha tehlikeli hastalıkların, örneğin çok daha kolay bulaşan "Hepatit C" denilen bulaşıcı sarılığın riski altındalar demektir. Bu da "eğitim yetersizliğinin", "basamaklı sağlık hizmetinin yetersizliği ve yokluğunun", "sağlık eğitiminin verilmediğinin" bir göstergesidir.
Söz konusu rehberin 13. ve 16 maddelerinde bu da tanımlanmış: ilki "Her birey kendini ve başkalarını hastalıktan korumakla; aile ve topluluklar ise hastalıktan korunma konusunda üyelerini eğitmekle yükümlüdür" derken; ikincisi "Kültür, eğitim ve din kurumları AIDS'le ilgili konularda eğitim vermeli, bilgi ve korunma malzemesini temin etmeli, hoşgörü ve işbirliğini teşvik etmeli ve HIV/AIDS ile yaşayanlara yönelik ayrımcılığa göz açtırmamalıdır" diyor.
Rehberin onuncu maddesinde de "Virüsle doğrudan karşılaşmış her birey, iş bulma, barınma, eğitim ve toplumsal hizmetlerden yararlanma konularında toplum içinde eşit fırsatlara sahiptir ve toplumun eşit haklara sahip bir üyesi olma hakkını yitirmez" deniliyor. Yani bir koruma söz konusu. Ama "toplum onlardan korunur" demiyor. Hasta olanların korunması sağlanıyor.
Daha da ileri gidiliyor, "negatif" ayrımcılık da reddediliyor on birinci maddede. Bu ibare de sanki YO'ların olacağı düşünülerek konulmuş: "HIV/AIDS ile yaşayan insanlar ayrımcılığa maruz bırakılamaz. Özel hayatlarının korunma altına alınması, sosyal güvence, tedavideki gelişmelerden yararlanma ve bakım altına alınma haklarına sahiptirler" deniliyor.
Bu durum 13. maddenin devamında da "Aile ve topluluklar içinde HIV virüsü taşıyan üyeler dışlanmamalı, aksine ilgi ve destekle kucaklanmalıdır. HIV/AIDS ile yaşayan bireylere destek olabilecek aileler ve içinde yaşadıkları topluluklar elden geldiğince desteklenmelidir. HIV virüsü taşıyan fertleri olan aileler ayrımcılığa maruz bırakılmamalı, bulundukları toplulukta damgalanmamalıdır" denilerek ayrımcılık yapılamayacağı vurgulanıyor.
"Medya YO'dan elini çeksin!"
Eğitim için de kesin düzenlemeler var YO ve ailesinin yararına. Tabii anlayana: 34. Madde "HIV pozitif oldukları gerekçesiyle çocuklar okuldan uzaklaştırılamazlar"; 35. Madde "Çocuğun sağlık durumunun okul idaresine bildirilmesi gerekli ve zorunlu değildir."; 36. Madde "HIV pozitif olan çocuklar hakkında bilgi sahibi olan okul doktoru, müdür, herhangi bir öğretmen ya da görevli bu bilgiyi kesinlikle gizli tutmak zorundadır" diyor.
Bu maddelerin ışığında okul müdürü, Milli Eğitim Müdürü ve hatta Milli Eğitim Bakanının bu rehberden habersiz olduklarını, dolayısıyla "kusurlu" bir davranış sergilediklerini anlıyoruz. Yalnız "medya YO'dan elini çeksin" diyerek görevlerini yerine getirmiş olamazlar. Diğer veliler tüm bunlardan haberdar olmayabilirler ama onların haberdar olmamaları nasıl kabul edilebilir.
Kurallar
Bu noktada sağlık kuruluşlarının da sorumluluğu açık. Rehber'in 80. Maddesi "HIV pozitif ya da AIDS hastası kişinin sağlık durumu hakkında gizliliğin korunması yalnız doktor ve sağlık görevlilerinin değil, aynı zamanda sağlık kurumunun idarecileri ve diğer personelinin, sigorta şirketi ya da benzeri yerlerde çalışanların, hatta devletin asal yükümlülüğüdür" diyor.
Bu bilgiyi topluma sağlıkçıların ve diğer yetkililerin iletmesinden başka bir olasılık yok. Dolayısıyla onlar da kendilerini bağlayan kuralların gereklerini yerine getirmemiş durumdalar.
Yaptıklarımız ve yapmadıklarımız
Tüm bunlardan sonra pek çok vatandaşın sorduğu; "Peki o çocuğun yanında, aynı sıralarda oturan diğer çocukların hakları yok mu" sorusu hâlâ sorulabiliyorsa bu vahim bir durumdur. Toplumun dayanışma ve yardımlaşma duygusunun yokluğu, bilgiyi bile bir yana atacak bir bağnazlık noktasına gelinmiş demektir.
Böyle bir noktada olmak ne kadar acı. Bize yapmadığımız, yapamadığımız ne çok iş olduğunu gösteriyor. Yani bizler de sorumluyuz bu durumdan. Çünkü akıl "en az yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da sorumluyuz" diyor.(MS/NM)