Şu aralar pek popüler olan şizofreni hastalığı ile çoğu kişinin ilk kez karşılaştığını tahmin ettiğim kitabı hatırlarsınız; "Sana Gül Bahçesi Vadetmedim ki". Orada da yahudi olan genç kızın yahudi olmaktan dolayı yaşadıkları ve bunların hastalığın seyrine etkileri vardır.
Farklı bir anlam
Kısacası "yahudi olmak" diye bir şey vardır ve bu Hıristiyan ya da Müslüman olmaktan farklı bir anlam içeriyor. İsrail'e gitmişliğim ya da çok fazla yahudiyle karşılaşmışlığım yoktur. Ancak ortaokul öğrencisiyken babamın kitaplığında "Kurtlar Arasında Çıplak" diye bir kitap okuyarak tanımaya başladığım için olmalı, Yahudiler bende hep sempati uyandırmışlardır. Futbol maçlarında bile güçsüz takımları tutan biri için bu anlaşılır bir şey. Sonradan izlediğim filmler, başka kitaplar, toplama kampları, okuduğum mahkeme tutanakları... Bir dine mensuplar diye yok edilmeye çalışılmaları (o zamanlar Yahudiliğin sadece bir din olduğunu sanıyordum), sarı yıldızlarla bir nevi damgalanmaları çok üzmüştü beni.
Sonradan İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sırasında yaşadıklarının toplumsal bir travma olduğunu düşündüm. Sanırım topluluk yerine toplumu kullanmam çok isabetsiz değil. Çünkü yahudilik Müslümanlık ya da Hıristiyanlık gibi sadece bir "din" ya da yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar gibi sadece bir "topluluk" değil.
Ne tebliğ" ne de"misyon"
Yahudilik bir millet dini ya da bir milletle bir dinin bileşimi. Sadece doğuştan kazanılabilir olması yönüyle de semavi dinlerden tamamen farklı. Diğer semavi dinlerde dininizi değiştirmek isterseniz; bir takım şartları sağlamak ve ritüelleri yerine getirmeniz halinde Hıristiyan ya da Müslüman olabiliyorsunuz. Ancak Yahudi olmanın temel koşulu, Yahudi olarak doğmaktır. O nedenle müslümanlıktaki "tebliğ" gayreti ya da hıristiyanlığın misyonerlik faaliyetleri yahudi dünyasında yer almıyor. Yahudi toplumu tamamen içe kapalı bir toplum. Ticari nedenlerle kurdukları ilişkiler dışında, dış dünya ile pek ilgilenmiyorlar gibi geliyor insana.
Diyarbakır'da tanık olduklarım
Bir büyüğüm yarım asır önce Diyarbakır'da yaşamış olan yahudileri anlatırken; çok küçük birer odalı evlerde sıkış tepiş yaşadıklarından kimseyle alakadar olmadıklarından bahsetmişti. Sanırım o dönemin Diyarbakır'ında Ermeniler ve Müslümanlar, pek çok yazlık kışlık odadan ve büyükçe bir avludan oluşan süslü taş evlerde otururken yahudilerin küçücük dükkanlarda çalışması ve yine küçücük evlerde oturması daha da dikkat çekiyordu.
Akşam toplantılarının, sohbetlerin davetlerin gırla gittiği, Hıristiyan Müslüman karışık yaşanan sokakların Diyarbakır'ında, yahudilerin sadece ama sadece çalışmaları bunun dışında hiçbir şey yapmamaları cimriliklerine ve yaşamayı bilmediklerine yorulmuş. Bense onların bir gün gideceklerinden emin olduklarını, bu nedenle yerleşmediklerini, kendilerine yettikleri için diğerleriyle fazla ilişki kurmadıklarını ve kalplerindeki gizli amaç için çalıştıklarını düşünüyorum. Nitekim bir süre sonra ayrılmışlar Diyarbakır'dan da...
Gitmeye hazır olmak...
Sanırım yahudi olmak, biraz da hep gitmeye hazır olmak demek. Gitmek ama nereye kadar ? Tarih boyunca oradan oraya göç ederek, ettirilerek zamanın gördüğü en büyük etnik temizlikten sağ kalmayı başararak... Bir milleti bu kadar sebatkar yapan nedir? Bence içlerinde gizledikleri inançtır. Onlardan başka hiçbir toplumun sahip olamayacağı bir inanç. Varlığı ve birliği tartışılamaz olanın onlara vadettiği "alın sizindir" dediği bir ülke. Adeta ilahi bir tapu. Kim onları İsrail'i yaratırken, Filistin topraklarını işgal ettiklerine inandırabilir ki?
Asırlardır hep zamanı gelince gideceklerinin bilincinde olarak, küçücük ev ve dükkanlarda göçebe hayatı yaşamışlar. Çoğu zaman yaşam biçimleri nedeniyle horlanmış, aşağılanmışlar. Yahudilerin kötülüğün kaynağı olduğunu düşünen ve yok etmek isteyen sadece Hitler değildi. Hitler belki de yükselen bir anti semitizmin taşan damlasıydı. Ondan daha önce Rus çarları Prusya kralları topraklarında yahudi varlığına tahammül edemediklerini pek çok kez göstermişler. Yahudileri Avrupa'dan atma histerisi zaman zaman hafiflese de hiç dinmemiş. Yahudilerse badirelere hep birlikte göğüs gererek, yüzyıllar sonra da olsa "topraklarına" yerleştiler ve İsrail'i kurdular.
"İstismar gören", daha kolay istismar ediyorsa...
Bilirsiniz sosyal bilimciler, sürekli araştırmalar yaparak sonuçlarını yayınlarlar. Bu araştırmalar genellikle iki ya da daha fazla grubun belli bir konuda birbirleriyle karşılaştırılması yoluyla yapılır. Yine böyle bir araştırma sonucu; istismara uğramış ya da ihmal edilmiş çocukların büyüdükleri zaman diğer kimseleri,ihmal ve istismara uğramamış çocuklara oranla, daha fazla ihmal ve istismar ettikleri saptandı.
Örneğin, tecavüz ya da cinsel taciz bir istismardır. Dört beş yaşındayken böyle bir duruma maruz kalan çocuğun büyüdüğü zaman taciz veya tecavüz suçu işlemesi olasılığı istismara uğramamış yaşıtına göre daha fazla.
Küçükken yaşanan travmalar belki de kişiyi travmaya yabancılaştırıyor ve belki de kişi kendisi yaşadıysa aynısını başkasına da yaşatabileceğini düşünüyor. Çevrenizde siz de pek çok örnek görmüşsünüzdür evde babasından öldüresiye dayak yiyen çocuk sokakta diğerlerine kan kusturur vs...
Geçmişin acıları bugüne mi yansıyor?
Acaba yahudi toplumunun şimdi yaptığı şey böyle bir şey midir? Çünkü; geçmişinde bu kadar acı ve sıkıntı geçirmiş bir toplumun bir başkasına bu kadar vicdansızca hayasızca saldırabilmesini anlamlandırmak çok zor. Tüm uluslararası dengeleri, petrolü, ABD'yi Orta Doğu planlarını, bilumum renklerdeki kuşakları bir yana bırakacak olursak, sokaktaki bir yahudinin vicdanı bu kadar kan ve ateşe nasıl izin verir? Başka uluslar, kendilerinin varsaydıkları topraklardan Yahudileri sürmüşler hatta dünya üzerinden silmek istemişlerdir. Neden sıradan bir yahudi; eminim tüm tarihinden haberdardır, yaşadığı travmanın aynısının bir başka ulusa yaşatılmasının parçası oluyor?
Toplumsal belleğin insanların bellekleri toplamı olduğunu düşünürsek; yukarıdaki varsayımı, buraya uygulayabilir miyiz? Dünya üzerinde Filistililer'le empati kurabilecek toplumlar sıralamasında en önlerde yer alması beklenen yahudiler, mağdurluktan failliğe bu kadar hızla geçebiliyorsa, Filistinliler de potansiyel fail olabilir mi?
Ya da geriye doğru gidersek Hitler Almanyasının ya da tek başına Hitler'in de bir zamanlar mağdur olma ihtimali olabilir mi? Yahudiler eğer böyle bir mağduriyet varsa Hitler'i ve Nazileri affedebilecekler mi? Biz ne yapmalıyız?
Failler, mağdurlar, yeni mağdurlar...
Bu dünyanın hep failler mağdurlar ve yeni failler zinciriyle devam ettiğini varsayarak, her gün onlarca Filistinlilerin öldürülmesini canlı yayında seyrederken her suçun bağımsız bir suç olduğunu görmezden mi gelmeliyiz?
Bir Hukuk örencisiyim ve mağdurlar ve failleri hakkında yeterli bilgim var, görgü tanıklığı hakkında da. Burada "kutsal topraklarda" işlenen bir insanlık suçudur. Bağımsız bir suçtur. Faili İsrail devleti şahsında İsrail vatandaşlarıdır. Mağduru Yaser Arafat şahsında Filistinlilerdir. Görgü tanığı benim şahsımda tüm dünya insanları ve vicdanlarıdır.
-----------------
İlkay OKDEMİR: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi