Bülent Arınç, beş sene önce, TBMM başkanıyken, Moskova ziyareti esnasında Kızıl Meydan'daki Lenin mozolesini ziyaret etmek istedi, "sahiden Lenin'i mi görmek istiyorsunuz?" sorusuna sırıtarak "Lenin'i ölü görmek çok güzel" diye cevap verdi.
Ertesi gün sıra, Nâzım'ın kemiklerini sızlatmaya geldi. Şairin mezarının başında bu kez ağlamaklı makamdan çalıyor, "Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni / ve de uyarına gelirse, / tepemde bir de çınar olursa / taş maş da istemez hani" dizelerini hatırlatarak, "bu vasiyetinin yerine getirilmesini gönülden istiyorum" buyuruyordu.
"Onun ideolojisiyle ömrüm boyunca mücadele ettim" demeyi de ihmal etmeyen Arınç, Türkiye'ye dönüşünde açık adres gösterdi: "Ben köy mezarlarını bilirim, çok ziyaret ederim. Genellikle yolların yanına yapılır. Gelip geçenler bir Fatiha okusunlar diye. Aynı duyguları Nâzım'da gördüm. (...) Anadolu'da köy çok. Manisa'nın Gördes ilçesinin Kaşıkçı köyünden Hüseyin abi diye çok sevdiğim bir dostum vardır. Vefatında yanında olamadım. İlk gittiğimde köyünde mezarını ziyaret ettim. Nâzım'ın tarifine çok uyan bir yer. İstediği çınar ağacı da bulunabilir. Yeter ki cenazesi Türkiye'ye getirilebilsin".
Bir yaz gününün öğle sıcağında, hazır Akhisar üstünden tıngır mıngır Gördes'e kadar tırmanmışken, biraz daha yol tepip Kaşıkçı köyündeki şu mezarlığa bir bakmak geçiyor içimizden.
Ama şeytana uymuyoruz, komünizmle ilişkisi mezarlıkla sınırlı bir siyasetçinin rehberliğine karnımız tok. En iyisi hemen postu Gördes'e sermek, öykücü Ahmet Büke'yle * bir an evvel buluşmak.
Heyhat, Gördes'te de bahtımız mezarlardan açılıyor. Ahmet Büke bizi önce Dedebaşı mevkiine götürüyor. Üç selvi ağacının altında iki mezardan (belki Bektaşi, belki Rufai dedesi oldukları rivayet ediliyor) başka bir şeyin bulunmadığı bu yüksek tepeden aşağı bakınca, boydan boya eski şehrin izleri ayaklar altında.
1940'lı yıllarda kahrolası heyelanlar nedeniyle Eski Gördes yıkılmış, 1000'e yakın ev harap olmuş, sonunda şehir, 50'li yıllarda, elden geldiğince planlı bir şekilde, Emlak Bankası marifetiyle yukarıya, bugünkü yerine taşınmış.
Bu elli-altmış yıllık, iki katlı, mütevazı evlerin önündeki tipsiz apartmanlar zamanla boy atmış, bugünse TOKİ istilası başlamış. Aşağıdaki eski şehirde ayakta kalabilen yapılar, hâlâ içinde yaşanan bir konak ve kaderine terkedilmiş iki yarım cami sadece.
Tabii bir de kabristanı saymalıyız, patikamsı bir yolu takip edip beş dakikada oraya iniyoruz. Yıkık dökük Osmanlı mezar taşları, yanlarında daha yenice mermer kardaşları, selvilerin gölgesinde uyukluyorlar.
Ahmet Büke, "işte burası benim mezarım!" diyor bir tanesini göstererek. Toprağını düzeltiyor, su veriyor. Hakikaten mermerde Ahmet Büke yazıyor, dedesinin adı da Ahmet'miş. Ölünce onun üstüne gömülmek istiyor, aynı taşla idare etmeyi kafaya koymuş.
Halı, ayva, nar: Yok ama var!
Efsanevi Gördes halılarını yerinde göreceğiz diye boşuna heveslenmişiz, yörede halıcılık yıllar önce son nefesini vermiş. Önce makine halısına yenik düşmüş, şimdi de kiloyla satılan Çin işi halılara.
Ahmet Büke, "halıcılık bir tecrübe işidir, anadan kıza aktarılır" diyor, "ama artık öğrenecek kız yok, hepsi göç etmiş, büyük şehirlerde işçi, ev hanımı olmuşlar, zincir kırılmış".
Bir zamanlar anneannesi de el tezgâhında, sabahtan akşama, günde 12 saat, üç otuz paraya halı dokurmuş. Yazın tarlada çalışılır, halı işi kışın yapılırmış, mangal yakarak ısınırlar, sadece zaruri ihtiyaçlar için yerlerinden kalkarlarmış. Belki dillerinde bir mani: "Mekteplerde okuma / Tezgâhlarda dokuma / Şu Gördes'in kızları / Yarım kilo lokuma".
Halı demek, düğüm demek. Bir halı yüzbinlerce düğümden oluşuyor. Dünya literatüründe "Türk düğümü" denen şey, Gördes'in has sanatıymış bir zamanlar.
Gördes düğümü, hem halının ömrüne ömür katar, hem de ona bir kadife inceliği kazandırırmış. Kız Gördes, göbekli Gördes halıları, sütunlu Gördes, sinekli Gördes, ibrikli Gördes, marpuçlu Gördes seccadeleri cihana nam salmış.
Halı, düğüm işi olduğu kadar renk işi. Yüzde yüz yün Gördes halılarında tamamen bitki boyası, yani kök boya kullanılırmış. Refi' Cevad Ulunay şöyle yazıyor: "Gördes'in koyu lacivert, deve tüyü kiremidi bir rengi vardır ki başka halılarda bulunmaz. Ceylan kanı kırmızı yahut göz alıcı sarı gibi çiy renkler kullanmaz. Biraz baygın renkleri tercih eder".
Ahmet Büke'ye göre "iyi Gördes halısı kullanıldıkça kendine gelir, eski halı daha makbuldür, iyi bakılırsa üç yüz yıl sonra Gördes halısının üzerine basabilirsin".
Halid Ziya Uşaklıgil, anılarında, bir zamanlar Gördes'teki bütün tezgâhların dedesinin firmasına çalıştığını yazıyor. Gördes'te ve Uşak'ta dokunan halılar, develerin sırtında İzmir'e, İzmir limanından da millerce uzağa nakledilirmiş.
150 yıl önce saraylara, konaklara, büyük camilere serilen bu halılar şimdi dünyanın dört bir yanındaki müzelerin baş tacı.
Vazgeçtik halıdan, peki birkaç on yıl öncesine kadar İzmir'in, İstanbul'un pazarlarında küfe küfe satılan leziz Gördes ayvası nerede?
O da sizlere ömür. 1970'lerde 60 bine yakın ağaçtan bugün taş çatlasa birkaç yüz tane kalmış. Yine de ana caddedeki sokak lambalarını süsleyen led ışıklar hâlâ ayva motifli. Belediyenin web sitesini açar açmaz, hemen Gördes halılarıyla ilgili bir video dönmeye başlıyor.
İzmir'de mevzilenen Gördesliler Derneği'nin dergisi Düğüm adını taşıyor. Yok ama vardı! Halıydı, seccadeydi, ayvaydı, nardı. Anlaşılan yokluğuyla dövünmek yerine di'li geçmişteki varlığıyla övünmekten başka bir çıkar yol bulamamış Gördesliler.
Kırda ve kentte merkez sağ
Belediye Başkanlığını Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) Muhammet Akyol'un yürüttüğü Gördes'in yüzde 57'si son seçimde AKP'ye oy vermiş.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yüzde 20'de, Milliyetçi Halk Partisi (MHP) yüzde 16'da kalmış. "Burada merkez sağ güçlüdür hep" diyor Ahmet Büke.
"Merkez solun Türkiye'de yükseldiği dönemlerde oyların yüzde 30'lara vardığı oldu. Şimdi bütün batıdaki gibi, kırsaldaki merkez sağ AKP'ye oy veriyor, şehirlerdeki merkez sağ CHP'ye kayıyor".
Gördes, fazla Kürt göçü almamış, gelen Kürtler de kendilerini kaybettirmeyi tercih etmiş. Nitekim Kürtlerin tarım işçisi olarak çalıştığı Salihli, Turgutlu, Gölmarmara gibi çevre ilçelerde Barış ve Demokrasi Partisi'ne (BDP) yönelik blok oyları yüzde 5'i aşarken, Gördes'te sadece 21 kişi bağımsız blok adayı Nizamettin Öztürk'e oy atmış.
Büke'ye göre "Gördes'in Kürtleri BDP'ye oy vermezler, çünkü azlar, göze batmak istemezler. Kendini güvende hissettikçe kimliğini açıklıyorsun. Buraya Dersim isyanından sonra gelen aileler de var, onların çocukları MHP'li olmuş, ne Alevilik kalmış, ne Kürtlük. Kendilerini güvende hissetmedikleri için, hayatta kalmak için öyle davranmışlar. Burada ciddi bir gelir pastası olmadığından, Kürtler tehdit oluşturmuyor.Ama Salihli'de, Turgutlu'da Kürtlerle Türkler arasında gerilim var".
Ya Gördesli Romanlar, diye soruyoruz Büke'ye: "Gördes'te Roman gerilimi hiç olmadı, eskiden beri buradadırlar ve ticaret erbabıdırlar. Gezici manifaturacılık yaparlar, durumları görece iyidir. Selendi'deki son olaylardan sonra pek çok Roman gelip buradaki akrabalarının yanına sığındı".
Göç yolları
Ahmet Büke, Gördes'te yaşayan on bin kişinin iki-üç katı kadar Gördeslinin dışarıda, büyük şehirlerde olduğunu söylüyor:
"1960-1990 arasında Gördes'ten iki büyük göç oldu. '60'larda sermaye ve yetişmiş insan gücü göç etti, durumunu biraz düzeltenler, yoksulluktan değil de varsıllıktan İzmir'e, İstanbul'a gittiler. Boşluğu çevre köylerden gelenler doldurdu.
''Ayrıca Almanya'ya da çok göç olmuş. Onların önemli bir kısmı döndü, ama trajik hikâyelerdir: Gelip burada çocuklarına dükkân açtılar, hiçbiri tutunamadı..."
Gördes dağlık, ormanlık olmasına rağmen geçimini önemli ölçüde tarımla sağlayan bir yer bildiğimiz kadarıyla. Ama zamanla tarımın da beli kırılmış:
"Zaten tütünden başka doğru dürüst bir şey yetişmez burada, çünkü su yetersiz, araziler hem coğrafi olarak, hem de miras açısından parçalı ve küçük. Zeytine uygun değil, üzüm yeni yeni başlıyor. '90'lardan itibaren yoksulluk kaynaklı göç başladı, insanlar organize sanayi olduğu için Manisa'ya gitti.
''2000'lerden sonra genç yoksullar hem tarım işçisi olarak, hem de turizmde çalışmak üzere Bodrum, Antalya taraflarına indi. Eskiden civar köylerden tütüne amele geliyordu, şimdi buralılar, ovaya, Akhisar taraflarına günlük tarım işine gidiyor. Artık Kürtleri istemeyen Antalyalılar da, tarımda Gördeslileri çalıştırıyor.
''Burada daha önce işçi çalıştıran aileler artık başka yerlerin tarım işçisi oldu. Babaları, dedeleri ölünce bu topraklar işletilmeyecek. Gördes'te acayip bir domuz akınından bahsediliyor, kimse tarlasının başından ayrılamıyor, çünkü boşaldığı için her yer hayvan dolu. Kalan arazileri İstanbul'dan, İzmir'den sermaye sahipleri ucuza alıp organik tarım yapmaya başlıyorlar. Burada kalanlar, sattıkları tarlalarında tarım işçisi, bekçi falan oluyorlar..."
Halı diyarından nikel diyarına
Geçmişin "halı diyarı"nın "nikel diyarı" haline gelmesi maalesef yakın. 2002'den beri Gördes'te havayı ve toprağın altını koklayan Zorlu Grubu'na bağlı Meta Madencilik, 2013'te, dev bir nikel kobalt tesisinin kurdelesini kesmeye hazırlanıyor.
Birinin ürettiği nikeli öbürü paslanmaz çelik sektöründe, otomotiv, gemi ve uçak sanayiinde, pil, bozuk para yapımında falan kullanacak. İnsan ve çevre bozuk para gibi harcanacak.
Her şey kitabına uydurulmuş. Yarım yamalak, eksik bilgilerle olumlu ÇED raporu da alınmış. Yakında İzmir'e su ulaştırmaya başlayacak Gördes Barajı, proje dosyasında barajdan bile sayılmamış örneğin.
Denize düşen yılana sarılır: Aslında yörede tahribata yol açacağından endişe edilen Gördes Barajı, şimdi daha büyük bir felaket anlamına gelen nikel tesislerinin önünü kesmek için bir koz kimliği kazanmış. Gördesliler ciddi bir direniş örgütlemeye niyetliler. 25 yıl süreyle günde 1000 ton sülfürik asit kullanacak bir tesisin sırtını sıvazlayacak halleri yok. Zaten yetersiz olan yeraltı su kaynaklarının kuruyacağını, ormanlarından kesilecek 300 bin ağacın asla geri gelmeyeceğini düşünüyorlar. Yöreden sağlanacak sadece 50 vasıfsız işçiye karşılık yok edilecek tarım, orman ve mera alanları yüzünden nice insanın işsiz kalacağından korkuyorlar.
Koskoca holding ayranım ekşi der mi? Çevreye en duyarlı yöntemle üretim yapılacakmış, atıklar kesinlikle doğaya sızmayacakmış, zaten kesilecek ağaçlar da bozuk çam ormanlarının ağaçlarıymış.
Yeni kurulan Gördes Çevre Kültür ve Tarih Derneği ise ilk bildirisinde şöyle diyor: "Ege bölgesinin en bakir ve en az tahrip edilmiş Gördes, Akhisar ve Sındırgı ilçelerinin sınırları içinde bulunan Tavşan alanını vahşi madenciliğe teslim etmeyeceğiz, nikel projesinin hayata geçmemesi, doğamızın talan edilmemesi için elimizden gelen her türlü eylemi ve girişimi yapmaktan geri durmayacağız".
Nikel tesisi projesinden iştahı kabaran Gördesliler de yok değil. Çünkü bu tesis sayesinde yöreye çekilecek yeni enerji nakil hatlarından halk da faydalanacak, Akhisar-Gördes karayolu iyileştirilecek, Gördes sonunda doğalgaza kavuşacakmış.
Dünya menfaat dünyası. Gazetelerin yalancısıyız, köy mezarlığında Nâzım'a seve seve yer ayıracağını ifade eden Kaşıkçı köyü muhtarı, ağzı kulaklarında, "Nâzım Hikmet köyümüzün mezarlığına defnedilirse, onun sayesinde köyümüzün yolları yapılır, işsizlikten kıvranan gençlerimiz turizmi öğrenir" demiş 2006'da.
Film seti
Ahmet Büke'yle söyleşiye ormanın içindeki banklarda başlıyoruz. Bereket yanımıza gazoz mazoz almışız, buradaki eski gazinonun sadece iskeleti duruyor, çay ocağı bile kapalı, camı çerçevesi kırık.
Bir buçuk saat sonra, dilimiz damağımız kuruyunca, teybi kapatıp merkeze yollanıyoruz. Söyleşiye uzun bir mola. Daha bunun akşamı var, yarın sabahı var.
Sokaklarda aylak aylak dolanırken çocukluk, delikanlılık günleri Ahmet'in gözünde canlanıyor. Zaten bir öyküsünde "bir film seti gibi sokaklarda geçirdim çocukluğumu" demiyor mu?
Hasret abi, Şekerim amca, temizlik hastası Saniye hanım teyze, her sabah dükkana giren çocukları "nasılsınız keranacılar" diye karşılayan bakkal İbram amca...
Mahalle arkadaşlarının, okulun en güzel kızlarının evlerini tek tek gösteriyor. Sünneti bir âlem: Erkek kardeşinin biraz daha büyümesini bekleye bekleye, epey geç sünnet olmuş Ahmet.
O maşallahlı beyaz gömleğiyle, bir at sırtında, aşık olduğu kızın evinin önünden mecburen geçerken, utancından nasıl yerin dibine girdiğini anlatıyor.
Sen sevmek kaderimse...
Gördes sokakları, çoğu beyaz, külüstür Renault 12 Toros'larla dolu. Hani bir zamanlar sivil polislere tahsis edilen türden arabalar. Ucuz, altı yüksek, araziye elverişli, yedek parçası bol...
Birinin arka camında iri puntolarla yazan cümlenin muhatabının nedense bir hatun kişi değil de bizzat Gördes olduğuna hükmediyoruz: "Seni sevmek kaderimse, terketmek ecelim olsun".
Beklenmedik bir anda, caddede bir veterinerin önünden geçerken kafamıza dank ediyor ki, bir Anadolu kasabasındayız: Biz kedili, köpekli, Whiskas'lı veterinerlere alışkınız, buradakinin koca tabelasında büyük ve küçükbaş hayvan resimleri var...
Demli çaylarımızı Havuzlu Çarşı'da içiyoruz. Aslında Ahmet, bizim kadar olmasa da, burada misafir sayılır. Masaya aylardır, belki yıllardır görüşmediği arkadaşları uğruyor. Anlıyoruz ki, kasabanın o sıcak yaz akşamlarındaki tek eğlencesi düğünler ve düğünde ikram edilen keşkekler. Laf arasında, Orhan Pamuk'un ailesinin de Gördesli olduğundan bahsediliyor. Baba tarafından dedesi ve büyük dedeleri buralıymış. Ama Pamuk, bir söyleşisinde, Gördes'e hayatında hiç gitmediğini itiraf etmiş. Valla tavsiye ederiz.
Kendi yurdunda gurbet
Gördes, bir yerden bir yere giderken yol kenarında lütfen görülen, "geçiyorduk uğradık" denilen kasabalardan değil. Gördes'e, ancak Gördes'i görmek için gidilir.
Adanalı Aşık Mazhar 1950'lerde "Bir ıssız dağdadır yoktur ovası / Görünür kenarda bir tek çarşısı / Yukarı naklolmuş şehrin yarısı / Bin türlü mihnete dalandır Gördes" diye yazmış.
Doğal afet çizmiş kasabanın kaderini. Toprak canavara, evler taş yığınına, şimdiki zaman hatıralara dönüşmüş bir anda. İnsanlar kendi yurtlarında sonsuz gurbetliği tatmış. Sanki Gördes biraz da bu yüzden insanına, emeğine, sanatına sahip çıkamamış.
Gitgide yalnızlaşan, garibanlaşan, büyüdükçe acımasızlaşan, küçüldükçe ağlaşan diğer Anadolu kasabalarından onu ayıran özgün bir hikâyesi, tarifsiz bir acısı var. Esas "Gördes düğümü" belki de bu. Çözdükçe dolaşıyor. (DB/HK)
* Ahmet Büke, 57. Sait Faik Hikaye Armağanı'nı "Kumrunun Gördüğü" adlı kitabıyla kazandı. Derya Bengi'nin Ahmet Büke ile uzun soluklu röportajı Bir+Bir dergisinin Ağustos-Eylül sayısında yayımlandı.
** Gördes Düğümü yazısı Express Dergisi'nin Eylül-Ekim sayısından alındı.