Kamuoyunda mülteciler/göçmenler hakkında yapılan birçok tartışmanın ve Avrupa Birliği fonlarının Suriyeliler odağında olduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte, Türkiye’de yaşayan ciddi bir Afrikalı nüfus var ve birçok sorunla karşı karşıyalar.
Sosyal ve siyasal hayatın hiçbir kısmında “tanınmayan” kayıt dışı göçmenler, vatandaşlığı olan emekçilerden farklı olarak her türlü siyasal, sosyal, ekonomik haktan mahrum bir şekilde yaşamak zorunda.
Mayıs'ta Yaşam Kooperatifi, Tarlabaşı ve Okmeydanı mahalleleri başta olmak üzere İstanbul’un farklı mahallelerinden ve çeşitli yaş gruplarından göçmen çocuklara her hafta cumartesi ve salı günleri Taksim Kıvılcım Kültür Merkezi’nde Türkçe dersleri vermeye başladı.
Dersler, İngilizce-Türkçe olarak kooperatifin İngilizce bilen ortakları tarafından anlatılıyor.
Ders alanlar arasında; Nijerya, Uganda, Gana, Sierra Leone gibi ülkelerden ekonomik, siyasi ve sosyal nedenlerle Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmış birçok Afrika kökenli ailenin çocukları var.
Güvencesizlik ve kayıtsızlık
Kooperatifin ortakları Tunahan Dursun, Mehmet Enes Atik ve İsmail Gürler ile bu faaliyetlerini ve eğitim ve göç üzerine perspeklerini konuştuk.
Kayıt dışı göçmenlerle çalışma yapmanın zorluğundan ve birçok kurumun bundan çekindiği ya da görmezden geldiğinden bahseden kooperatif ortakları, göçmenlerin en büyük sorunlarının ‘güvencesizlik ve kayıtsızlık’ olduğunu ve bu durumun hayatlarının tüm alanlarını etkilediğini söyledi.
Boğaziçi Üniversitesi politika son sınıf öğrencisi ve kooperatif ortağı Tunahan Dursun “Kayıtsız oldukları için ev sahipleri ile sorunlar yaşıyorlar, sosyalleşme imkanları neredeyse yok çünkü sokağa çıkmaktan çekiniyorlar. Çoğu ev ve atölye arasında mekik dokuyor. Göçmen çocuklar, herhangi bir kamu ya da özel eğitim kurumundan yararlanamıyor. Anne-babalar, uzun saatler çalışmak zorunda oldukları için evde çocuklara verilmeye çalışılan eğitim yeterli seviyede olamıyor.” diyor.
Afrikalı göçmenler...
İsmail Gürler, Afrikalı göçmenlerin Türkiye toplumuna karışamadığından bahsediyor:
“Suriyeli ve Afgan göçmenlerle en azından "din kardeşim" söylemi üzerinden bağ kurulabiliyor ama Afrikalı göçmenlerle bu tarz bağ kurmak Türkiye sünni toplumuyla mümkün olmadığı için yaşadıkları zorluklar kat kat artıyor. Afrikalılar en geri bırakılmış kesim çünkü Avrupa Birliği ve Cenevre sözleşmesi gibi çeşitli uluslararası anlaşmalardan tarafından sağlanan herhangi bir haktan faydalanamıyorlar."
Geri gönderme tehdidi
Dursun ise ekliyor:
“Farklı bir renkte olduğun için gizlenmen mümkün değil. Şu an Taksim'de Tarlabaşı Bulvarı baştan sona polis barikatı ile kapalı. Meksika'dan ABD'ye geçiş gibi farklı yollar var oralarda. Bir göçmenin kendisi için çeşitli görece güvenli seyahat yolları keşfetmesi lazım.”
Tekrar söze giren Gürler "Göç idaresine oturum için başvurmaları pek mümkün değil. Geri gönderme tehdidi var. Ayrıca bu süreçte özellikle bırakılmış belirsiz bir alan ve keyfiyet var. Kağıtsız göçmenler, patronlar için ucuz iş gücü demek. Başvurmaya zaman ve para ayırmak, bürokrasiyle karşı karşıya gelmek ise ayrı bir problem. Bir yerden bir yere giderken korku yaşayan göçmenlerin İl Göç İdaresine başvurduklarında yaşayacakları şeyin belirsizliği bu süreci imkansız kılıyor.” diye konuşuyor.
Irkçılık ve taciz
Kayıtsızlık, onları ırkçılık, mobbing ve her türlü taciz karşısında da savunmasız bırakıyor. Dursun göçmenlerden dinlediklerini aktarıyor:
“Bakkala girdiğinde Türkçe anlamıyor zannedip küfür ediliyor. Bazı bölgelerde Uganda ve Kenyalı kadınların seks işçiliği yaptığı biliniyor. O yüzden sokakta herhangi bir Afrikalı kadına sadece dış görünüşünden dolayı seks işçisi muamelesi yapılabiliyor.”
"Sınıfın parçası göçmen emekçilerle dayanışma"
Kooperatif, göçmenleri işçi sınıfının bir parçası olarak görüyor. Onlara göre, göçmenleri dışlamamanın yanı sıra , “göçmenlere ayrı ve özel bir kesimmiş” gibi yaklaşmamak ya da sadece yardım götürmek ve “hayır işi” gözüyle bakmamak” gerekiyor. Kooperatif ortaklarının en önemli gördükleri ve vurguladıkları şey ise kayıt dışı da olsalar göçmenleri karar alma süreçlerine dahil etmek.
1 yıldır çeşitli alanlarda ders veren Atik, “ Üretimin en güvencesiz, en zor şartlara sahip iş kollarında, çok düşük ücretlere çalışan göçmen emekçiler sınıf kavgasını en keskin bir şekilde hissediyor. Dolayısıyla, bizler “sınıf dayanışmasını” yükseltmeliyiz,” dedi
Çalışmalar nasıl başladı?
Kooperatif, Altındağ'da Suriyelilere yönelik saldırı gibi göçmenlere karşı yapılan saldırılar sonrası işçi sınıfının en alt kesimi olarak tarif ettikleri göçmenlerle dayanışmak için saldırıları kınamanın yanı sıra ne yapabiliriz sorusuna kafa yormaya başlıyor.
Daha sonra Dursun’un organik ilişkileri etrafında şekillenen ve gittikçe büyüyen göçmen dayanışma ağı aracılığıyla ilişkilerini geliştiriyor. Bunun sonucunda kooperatifi ziyaret eden ve yapılan eğitim çalışmasını gören göçmen aileler, kendi çocukları için eğitim talep ediyor. Çünkü göçmen ailelerin en büyük sorunları eğitime erişim ve dil.
Kooperatif, bu talep karşısında kaynaklarını seferber ediyor ve çalışmalara başlıyor. Dursun süreci şöyle aktarıyor:
“Mayısta Yaşam'a kendi aralarında Solidarity diyorlar. Bana Solidarity'de ne yapıyorsunuz dediklerinde yaptığımız faaliyetlerden ve Anadolu yakasındaki şubemizden bahsettim. Onlar da 1 Mayıs mahallesindeki şubemizi ziyaret ettiler. O sırada duvarlardaki çocuk fotoğraflarını gördüklerinde ‘bizim de çocuklar var’ dediler.
“Öncelikle, Mayıs'ta Yaşam Anadolu yakasında bulunduğu ve göçmenlerin yaşadığı mahallelerden uzak olduğu için Avrupa yakasında dersleri gerçekleştirebileceğimiz bir mekan aradık. Kıvılcım Kültür Merkezi sağ olsunlar bize kapılarını açtı.
Aslında bizim başlarda göçmenlere eğitim vermek asimile etmektir gibi bir yaklaşımımız vardı. Göçmenlerle kurduğumuz diyalog sonrası bu yaklaşımız değişti.
En ufak bir sorunla karşılaştığımızda bize denen şey ‘sus’ diyorlar. Bir sorunla karşılaştıklarında dil yetersizliği sebebiyle dezavantajlı konuma düşüyorlar. ”
Göçmenler kendileri dayanışma ağları yaratıyor diyen Dursun, “Tarlabaşında bir göçmen topluluğu hali hazırda vardı zaten. Bizim yoktan var ettiğimiz bir durum yok. Kendi problemlerini kooperatif bir şekilde çözmeye çalışıyorlar. Bazen bizim problemlerimizi çözmek için birlikte konuşuyoruz. Biz de bu dayanışmanın bir parçası olmak istedik” diyor.
Eğitim hakkından mahrum
Dursun “Milli Eğitim Bakanlığı, yabancı kimlik dediğimi mavi kart ve oturum izni sahibi olmayan çocukları okula almıyor. Her aile bu belgelere sahip değil. Oturum izni biten ve verilmeyen var. Bu çocuklar İstanbul'da doğuyorlar. Türkiye'de büyüyorlar. 9 yaşına gelip hiç okula gitmemiş çocuklar var. Aileler, ‘Geri dönmek istesem asgari ücretin yarısını kazanıyorum ve uçak biletini karşılamam çok zor’ diyor. Depolarda yaşayan, sokakta yerde yatan var.”
“İmkanlar yeterli değil, engeller var”
Her geçen gün çocuğunu eğitimlere yollamak isteyen ya da “Biz çok uzaktayız. Yakınlarda da faaliyet yapmayı düşünür müsünüz?” diyen göçmenlerden mesaj aldıklarını belirten ortaklar şöyle konuşuyorlar:
“Çocuklarını eğitim için getirmek isteyen aile sayısı çocuklarını getiren aile sayısından çok daha fazla. Kimisi uzak muhitlerde oturduğu ve uzun çalışma saatleri sebebiyle çocuklarını bu çalışmalara getirmek istese de getiremiyor. Ulaşım masraflarının çok olması ve anonim kart kullanımın kaldırılması ayrıca sorun. Haftanın 6 günü çalışan göçmenlerin çocuklarını eğitime getirebilmeleri ancak dayanışmaile mümkün oluyor.Örneğin çalışmayan bir kişiye sabahtan çocukları bırakıyorlar ve o okula götürüp getiriyor.”
“Meseleye dair hep birlikte tutum almak gerek”
Faaliyet yürütecek bir alan bulmanın zorluğundan bahseden Gürler şöyle konuşuyor:
“Sürekli takip edilme ve sınır dışı edilme tehdidi göçmenlerin hareket alanını kısıtlıyor. Elbette bu çalışmalar sadece bizim kısıtlı imkanlarımız ile yürüyemez. Göçmen karşıtlığı, toplumun hem muhalif hem iktidar yanlısı kesimleri tarafından üretiliyor. Göçmenlerin yaşam hakkını savunan ve vatandaşlık hakkını dile getiren yok!
“Hem muhalefet hem iktidar ayrımcı politikalar da bulunduğu için bunu savunmak kolay değil. Göçmenleri destekleyen bir faaliyet yürüttüğünü söyleyen gruplar göçmenleri entegre etmeye ve Türkiye toplumuna uyum sağlamalarını amaçlayan yönelik bir tutuma sahip. Egemen görüşe karşı bu faaliyeti örgütlemek çok zor. O nedenle, dostlarımızla dayanışmayı çok önemsiyoruz.”
Dursun ise buna karşılık “Kooperatifte Arapça, Farsça gibi dilleri konuşan ortaklarımız olsaydı onlarla birlikte faaliyet yürütmeyi düşünürdük. Fakat şimdilik kapasitemiz yeterli değil” diyor.
“Her türlü desteğe açığız”
Kooperatifin giderleri (elektrik, su, gıda ve vergi) ve eğitim giderleri ortaklardan toplanan aylık 100 TL miktarındaki aidat ile karşılanıyor.
Bir öğrencinin kitap maliyetinin sadece 100 TL olduğunu ve şu an sadece 4-10 yaş arası çocuklarla çalıştıklarını belirten Dursun, “Eğitim verdiğimiz derslerin yaş gruplarını ve çeşitlerini artırmak istiyoruz. Aynı zamanda göçmenlerin yaşadığı çeşitli mahallelerde eğitim verebilmeyi isteriz. Sadece eğitim değil hukuk ve sağlık alanında da desteğe ihtiyaç var. Biz bu alanlarda da çalışma yürütmeyi isteriz.” ifadelerini kullanıyor.
Bağışçı olarak destek sunmanın bile çok büyük bir etkisi olduğunu belirten Atik sözlerine, “Göçmen karşıtlığının, mülteci düşmanlığının körüklenmeye çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bizim gibi demokratik kitle örgütlerine düşen görev ise bu propaganda karşısında dayanışmayı aktif bir şekilde büyütebilmek ve görünür kılabilmek. Meşhur “İşçi sınıfının vatanı yoktur.” cümlesi en çok da göçmen sınıf kardeşlerimizle dayanışmayı örerek somutlanıyor. Bu bilinçle herkesi bu dayanışmayı büyütmeye davet ediyoruz” diye son veriyor.
Mayısta Yaşam Kooperatifi hakkında |
1999 Depremi sonrası “Eğitim İçin Dayanışma” ve “Hayırsever değiliz” söylemi ile İstanbul Ataşehirdeki 1 Mayıs Mahallesi’nde maddi yetersizlikler sebebiyle eğitim sisteminden dışlanan ve eğitime erişimi kısıtlı olan öğrenciler için Türkçe, matematik, geometri, üniversite sınavına hazırlık, İngilizce gibi alanlarda eğitim çalışmaları yapmak üzere Gülistan Özdemir, Yeşim Koloğlu, Ercan Çoşkun, Çetin Eren ve Kenan Arslan adlı 5 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi tarafından kuruldu. 2002'de resmileşti. Yıllar içerisinde, çalışmalarına şubelerinin bulunduğu 1 Mayıs, Sultanbeyli, Yenibosna ve Aydınlı mahallesi gibi İstanbul’un işçi sınıfının yaşadığı mahallelerde devam ettiler. 20 Nisan 2012 , Sabancı Vakfının Fark Yaratanlar programına konuk oldular. O yıl kooperatifin 50 öğretmeni, 200 öğrencsi ve 4 şubesi vardı. O tarihe kadar 1000’e yakın öğreci oldu ve 200’e yakın öğrenci ders alabildi. Pandemi sonrası, 1 Mayıs Mahallesi dışındaki şubelerini kapatmak zorunda kalan kooperatif şu anda 1 Mayıs Mahallesi’nde kendi şubesinde ve Kıvılcım Kültür Merkezi’nde eğitim faaliyetlerine devam ediyor. Eğitim faaliyetlerinin yanı sıra 1 Mayıs mahallesi başta olmak üzere ‘kent hakkı” mücadalesi vermektedir, depremzedeler için Güç-Der ile birlikte yardım kampanyası düzenlemiştir. Gülsuyu Mahalle Meclisi ile birlikte İstanbul Depremi’ne karşı bilinçlendirme ve ilk yardım çalışmaları yürütüyorlar. Emekçilerin Seferberliği için 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Bağımsız Aday Çetin Eren kampanyasının yürütücülerinden biri. Birlikte Yaşamak İstiyoruz insiyatifi ve HDK Göç Meclisi’nin bir bileşini Mayısta Yaşam Kooperatifi’nin sosyal medya hesaplarına şuralardan ulaşabilirsiniz: Twitter: https://twitter.com/Mayista_Yasam Facebook: https://www.facebook.com/mayistayasamkooperatifi Websitesi: http://mayistayasam.blogspot.com/ Tanıtım Filmi: https://www.youtube.com/watch?v=kIAkhmE9IYE&t=25s |
(EÖ/HA)