Almanya'dan bir çok temsilcinin katıldığı, Taksim Nippon Otel'deki konferansın açılış konuşmasını yapan, toplantının düzenleyicisi Heinrich Böll Vakfı Türkiye temsilcisi Fügen Uğur, medyada da yer alan "Türkiye'deki Alman vakıflarının gizli faaliyetler yürüttüğü" iddialarının hiç bir kanıta dayanmadığını vurguladı.
Açılışta Almanya Federal Hükümeti Yabancılar Sorumlusu Marieluise Beck, göçmenlere verilen çifte vatandaşlık hakkının, dünyadaki en önemli kültür devrimlerinden biri olduğunu, vatandaşlık kavramının sorgulanması gerektiğini belirtti:
" Almanya'da göç, toplumsal bilincin ve yasaların önünde gidiyor. Artık 'Alman vatandaşlığı ne ifade eder' sorusu sorgulanmaya başladı. Bu, vatandaşlığın etnik bir temele değil, cumhuriyetçi ve insan haklarına dayalı bir tanıma bağlı olduğunu ortaya çıkarıyor."
Yabancı kuruluşlarla işbirliği
Konuşmacılar T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Dış İlişkiler ve Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürü Can Ünver, Heinrich Böll Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ralf Fücks, Türkiye'den Göçün Dokümantasyon Merkezi (DOMIT) temsilcisi Aytaç Eryılmaz, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Kirişçi ve Avrupa Parlamentosu Yeşiller Fraksiyonu Sekreteri Ali Yurttagül, Türkiye'den Almanya'ya göçün boyutları ve göçmenlerin hakları için çıkarılacak yasaları tartıştı.
Oturum başkanlığını yapan Türkiye Ekonomik Toplumsal Tarih Vakfı temsilcisi Orhan Silier, toplantının başında, Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının yabancı vakıf ve kuruluşlarla işbirliği yapılmasını "bölücülük" olarak nitelendirenleri eleştirdi.
Ralf Fücks de konuşmasına Yeşiller hareketinin hedef ve ilkelerini temsil edip, federal bütçeden de maddi destek almalarına karşın hükümetten ve partilerden bağımsız kararlar aldıklarını vurgulayarak başladı.
Göçmenler için eşit şans
Fücks yeni Göç Yasası'na değinerek, Almanya'nın belli koşullara bağlı göçmen almasının en doğru yol olduğunu belirterek, göçmenlere her alanda Alman vatandaşlarıyla eşit şans verildiği takdirde bir entegrasyonun gerçekleşeceğini savundu:
* Göç yasası düzenli bir göçe geçiş sürecidir. Bu yasalar Almanya'nın kapılarını ardına kadar açmadı. Tam tersine bu, işçi göçünün ülkenin ihtiyacına göre yapılması ve işçinin kalifikasyon, yaş, eğitim, aile durumu gibi özelliklerine göre göçmen olabilmesidir.
* Yasayla politik göçmenlere iltica hakkı da genişletilecek. Yalnız kadın olduğu için baskı altında olanlara göçmenlik hakkı sağlanacak.
* Artık göçün bir yük olmadığı, ekonomik açıdan bir katkı sağladığı, nüfusun yaşlandığı bir durumda, genç ve dinamik bir nüfusun katılımının gerekliliği kabul edilmeli.
"Göç alan toplumlar bir sanat eseri yaratmalı"
* Ekonomi, bilim, siyaset ve sendika çevrelerinin elitleri işçi alımına karşı çıksa da, uzun vadede göçe mecbur kalacağımızın farkına varılacak. Ne yazık ki işçi alımı istihdam piyasasında hala bir rekabet unsuru olarak görülüyor.
* 11 Eylül olayları da Alman toplumunun göçmenlere bakış açısını değiştirdi. Göç iç güvenlikle bağdaştırılıp bir tehlike ve tehdit unsuru olarak görülmeye başladı.
* Etnik çelişkilerin hepsi aslında göçmen gençlerin işsizlik, okuldaki uyumsuzluk gibi sosyal problemlerinden kaynaklanıyor. Göç alan toplumlar büyük bir sanat eseri yaratmak zorundadır. Bu, etnik çeşitliliğin bir tehdit olarak görülmesiyle değil, vatandaşlık çerçevesinde bir arada yaşamanın kabul edilmesiyle olur.
* Artık göçmenler kendilerini azınlık olarak görmemeli. Bunun için de onlara eşit katılım ve eşit şans verilmelidir.
"Entegrasyon politik bir görev"
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Fraksiyonu Sekreteri Ali Yurttagül de entegrasyonun politik bir görev olduğunu, göçmenlerin eşit şartlara kavuşturulmasının çıkarılacak yasalarda ilk adım olduğunu belirti:
"Sosyal demokrat ve Yeşiller koalisyonu, göçmenler için bazı hakların parlamentodan geçirmemekle suçlanıyor. Ancak koalisyonun kararları yasaların çıkarılmasına yetmiyor"
Aytaç Eryılmaz ise Fransa'da ırkçı Le Pen'in oylarındaki artışa değinerek, Le Pen'e verilen oyların göçmenlerin yaşamadığı bölgelerden çıktığını, göçmenlerle ortak yaşamın ve güçlü bir entegrasyonun ırkçılık dahil bir çok sorunu çözeceğini savundu.
Bir dinleyicinin toplantıda ırkçılık konusuna yer verilmediği yönündeki eleştirisine karşı Marieluise Beck de göçmenler için en büyük sorunun ırkçılık değil, kendilerine tanınacak haklar ve daha kapsamlı bir entegrasyon politikası olduğunu söyledi.
Bugün sona erecek etkinlikte saat 9.30'dan itibaren "Göç ve Entegrasyon", "Almanya siyasetinde göçmenler ve göç" ile "Almanya'nın yeni göç yasası" tartışılacak. (ÖG/FA)