1800'lü yılların ortalarında kalabalıklaşmaya başlayan Mersin aslında göçe alışkın bir kent. İlk toplu göçle Dersim isyanında tanışmış. Başarısız isyanın ardından göç etmek zorunda kalanlar bugün artık Mersin'in yerlileri arasında.
"Öteki Mersin"in sakinleri çok da "sakin" değiller
Son 20 yılda gelenlerse "Öteki Mersin"in sakinleri. Aslında kelimenin gerçek anlamıyla çok da "sakin" değiller zira Türkiye'nin Güneydoğusunda yaşanan olumsuzluklara, Kürt kimliği üzerindeki tartışmalara son derece duyarlılar.
Bu duyarlılık zaman zaman sokaklara da taşıyor. İşte o zaman Narenciye fiyatlarına ve Caretta carettalara ilişkin Mersin çıkışlı haberler yerini genç insanların ölüm haberlerine bırakıyor.
2002 Newroz'undaki olaylarda bu mahalleler 2 gencini kaybetti, Türk bayrağı yakma girişimi yine bu mahallelerin birinde oldu. Son olarak da Murat Demir adlı 16 yaşındaki genç Şemdinli olaylarını protesto gösterilerinde, Çilek mahallesinin ana caddesinde hala adresi belli olmayan bir kurşunla hayatını kaybetti.
Köyü yakılanların, çatışmalardan kaçanların adresi
Peki neden Mersin'in göç mahalleleri bu kadar hareketli ve tepkili?
Kesin olamayan sayılara göre Mersin'in nüfusu 700 bin civarında yine kesin olamayan rakamlara göre bu rakamın 250 bini Güneydoğu'dan göç edenler. Göç etme sebepleri sır değil; bir çoğunun köyü yakılmış, bir çoğu iki ateş arasından kaçmış.
Güneydoğu'da yıllardır yaşanan çatışma ortamı nedeniyle Türkiye'nin birçok kenti göç aldı. Ancak hiçbiri Mersin'in rakamlarına ulaşamadı. Bu kentlere gidenler de Mersin'e gelenler kadar yoksul değillerdi.
Mersin Akdeniz Göç-Der yetkililerine göre, en yoksul kesimin tercihi Mersin olmuş. Yumuşak geçen kış koşulları, yazın pamuk tarlaları, kışın da narenciye bahçeleri vasıfsız işgücü için Mersin'i çekici kılmış. Bölgeye yakınlık da bir diğer tercih nedeni olmuş.
Her an tepki vermeye hazır topluluk var
Mersin'de deniz kıyısında palmiyelerin arasındaki kafelerin birinden kalkıp araçla 10 dakika mesafedeki Şevket Sümer mahallesine girdiğinizde karşılaşacağınız görüntü Güneydoğu'nun herhangi bir ilçesinden farksız.
Göç üzerine çalışan bilim insanları göçerlerin her zaman yanlarında bir bavulla dolaştıklarını bu bavulun içinde kültürleri, yaşama biçimleri olduğunu söylerler. Siz buna öfkeyi hatta güvensizliği ekleyin kafanızda canlanan manzara, Mersin'in Kürt mahallelerinin halet-i ruhiyesi.
Hatta kısa bir süre önce bulunduğum Yüksekova'da bu gerginliğe ve öfkeye tanık olmadım. Her an tepki vermeye hazır topluluk var. Bu bir diaspora psikolojisi olabilir mi acaba?
Mahalleye giren bir yabancı hemen fark ediliyor. Niçin orada olunduğuna ilişkin ikna edici yanıtlar isteniyor. Hele bir de gazeteciyseniz yanlış ve abartılı tüm haberleri sanki siz yazmış muamelesi görüyorsunuz. O güvensizliği kırdığınız zamansa o muhteşem Kürt konukseverliği başlıyor. Çayı geçtik yemeğe bile para almıyorlar.
Geriye dönme isteği en çok kadınlarda belirgin
Gündüzleri sokakta gençleri görmek pek mümkün değil. Zira neredeyse tamamı sabahın 4'ünde hareket eden narenciye kamyonlarına binmiş Adana'ya Karataş'a doğru yola çıkmış oluyor. Sabahın dördünden akşam karanlığına kadar süren narenciye işçiliğinin kazancı 12 YTL. 13 yaşındaki Ali okulu bırakmış okula gittiği zamandaki hayatın daha iyi olduğunu söylüyor.
17 yaşındaki Gülsüm ise arkadaşları tarafından alay konusu olmaktan rahatsız. Bir gün önce sabah çiği toprağı ıslatınca su içinde ayakları çok üşümüş ağlamaya başlamış ama artık sağlamcı kat kat çorap giyiyor.
Bahçesi olan bahçesinde olmayansa terasında mutlaka bir hayvan besliyor. Hayatı daha ucuz kılmak temel amaç. Geriye dönme isteği en çok kadınlarda belirgin. Köylerinden, evlerinden bahsederken özlem dolu cümleler kuruluyor. Ama nasıl dönecekler?
"Bize Kürdüz diye ayrımcılık yapıyorlar"
Kendi ifadelerine göre, evleri yakılmış, yıkılmış. Sağlam olan evlere ve ekilecek topraklara da korucular el koymuş. Zaten tamamen silahlar susmadan kimsenin dönmeye niyeti yok. Öğle saati sokakları bir anda çocuklar dolduruyor. Kimi anneler çocuklarını almaya okula gelmiş.
Mahallenin en yeni binaları okul ve karşısındaki karakol. Kravatı gevşemiş, belli ki okuldan yeni çıkmış yaşça büyük bir çocuğa yöneliyoruz. Buralarda gençler neden öfkeli diye soruyoruz: Yanıt net: "Bize Kürdüz diye ayrımcılık yapıyorlar" Cebinden nüfus kağıdını çıkarıp "Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ama Kürdüm bunu özgürce söylemek istiyorum".
Bu yaştaki bir çocuk için epey büyük laflar gibi görünebilir ama oralarda politika hayatın tam da içinde. Hem de Mersin'in deniz kenarındaki mahallelerinde olmadığı ölçüde ve farklılıkta. Günlük haber kaynakları bile farklı. Sabah kahvelerde okunan gazete elden dağıtımı yapılan Gündem Gazetesi.
Çatal eylemi
Hemen belirtmek gerekir ki Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın başlattığı Alt kimlik üst kimlik tartışması ciddi oranda sempati toplamış. Şemdinli'ye yönelik açıklamaların ardından oluşan iyimserlik bu tartışmayla daha da artmış. Ancak üniversite mezunu Abdülvahap çok temkinli. Ona göre Kürt sorunu konusunda "Bir öyle söyleniyor, bir böyle" ona göre Başbakan'ın inandırıcılığı yok, birkaç gün sonra tam tersi açıklamalar da yapabilir.
Yanımıza gelen bir genç ballandıra ballandıra "çatal" eylemlerini anlatıyor. Geçtiğimiz yaz Serdar Ortaç'ın Mersin'e konsere geleceği duyulunca bu mahallelerdeki gençler bir çatal eylemi örgütlemişler. Toplu halde konsere gidip ellerindeki çatalları Serdar Ortaç'a atmışlar.
Neden çatal ne alaka Serdar Ortaç? Demeye kalmadan cevap gibi soru geliyor: "Bir ödül gecesinde Kürtçe klip çekeceğini söyleyen Ahmet Kaya'ya çatal atan kimdi?" Bellekler kuvvetli.
Meselelere biraz daha soğukkanlı bakan askerliğini yapmış, işini almış 35'lerinde birinin söyledikleriyse aslında geleceğe dair ipuçlarını veriyor: "İnanır mısın geçen gün yolda yürüyorum önümde 5-6 yaşlarında bir çocuk kafasını yana sallaya sallaya yürüyor ağzında bir slogan "Biji Serok Apo" çok belli ki ne söylediğinin oda farkında değil ama bu çocuklar burada çocuk şarkılarıyla değil bunlarla büyüyorlar"
DEHAP'a karşı diğer partiler ittifakı
Yukarıda resmini çizmeye çalıştığımız "Öteki Mersin" için diğer taraf ne düşünüyor?
Mersin'in merkezde 3 belediyesi var. Bunların 2'si Cumhuriyet Halk Partisi'nde (CHP) birisi Milliyetçi Hareket Partisi'nde (MHP) Büyükşehir ise yine CHP'de. Merkezdeki Akdeniz belediyesi daha önce Halkın Demokrasi Partisi'ndeymiş (HADEP) son seçimde kaybedilmiş. Göç mahallelerinin bağlı olduğu bu belediye CHP'ye ait.
CHP'nin kazanmasının nedeni belediyeyi Demokratik Halk Partisi'ne (DEHAP) bırakmamak için diğer partilerin kağıt üzerinde olmayan ittifakı. Bugün bu ittifak rahatça telaffuz edilebiliyor. CHP'li başkanlar bir sonraki seçimde de aynı ittifakın kurulacağından yani diğer tüm partilerin ve seçmenlerin eski adıyla DEHAP yeni adıyla Demokratik Toplum Partisi'ne (DTP) karşı kendi etrafında birleşeceklerinden emin. Bu rahatlık icraatlarına da yansımış durumda!
Mersin'de ilginç olan nokta MHP'nin Türkiye genelindeki politikasının aksine Mersin'de son derece sağduyulu ve ortamı germeyen bir yaklaşımı benimsemesi. Mesela bayrak yakma krizinde MHP ortamı geren eylemlerden kaçınırken CHP'li belediye halka 5 bin bayrak dağıtmış.
Mersin'deki göç mahallelerindeki yoksulluğa, sıkıntıya kafa yoran kesim olarak işadamları öne çıkıyor. Onların tabiriyle 2. Bölge olan bu mahallelere bir an önce merkezi hükümet el atmalı. Yoksulluk, işsizlik çözülmeli yoksa Mersin çok zarar görecek.
Evet Mersin'in göç mahallelerinde yoksulluk var, sıkıntı var, işsizlik var ancak şu da bir gerçek ki Mersin ancak "Kürt Sorunu" çözülürse huzur bulacak... (AG/KÖ)