Son on yılın zorlukları için hükümetten hiç bir yardım almadık. Yalnızca bekliyoruz.
İnsan Hakları İzleme Komitesi'nce görüşülen göç ettirilmiş köylü, Siirt, 27 Haziran 2001.
Göç ettirilmiş Kürt kökenli kırsal nüfusun çoğunluğu kentlerde dramatik koşullarda ve aşırı yoksulluk içinde yaşamaktadır. Aşırı kalabalık yerlerin genellikle yetersiz ısınma ve altyapı imkanları vardır ve sağlık koruma altyapısı yoktur. Kötü beslenme, yetersiz ve kirli içme suyu, uygun olmayan kanalizasyon ve artık atım tesisleri ile çöp yaygın sorunlardır.
(Avrupa Konseyi Parlamenter Asemblesi Göç, Mülteci ve Demografi Komitesi Raportör Raporu, 22 Mart 2002.)
Birleşmiş Milletler (BM) Yol gösterici İlkeleri, ülke içinde göç ettirilmiş tüm kişilerin yeterli yaşam standartlarına sahip olma hakkını kabul etmekte ve yetkili mercilerin asgari olarak kendilerine gerekli yiyecek, içme suyu, temel konut ve barınak, uygun giyim, temel sağlık hizmetleri ve sağlık koruma imkanları sağlamalarını gerektirmektedir. İlkeler ayrıca kadınlar, çocuklar ve özürlü kişiler dahil olmak üzere savunmasız kişilere özel dikkat edilmesini de gerektirir. (İlke 4, 18 ve 19). İnsan Hakları İzleme Komitesi 2001 yazında kentlerde bekleyen onlarca Kürt köylüsüyle görüştü. Bu kişiler, devletin gidermek için hemen hemen hiç bir şey yapmadığı aşırı yığılma, yoksulluk ve işsizlik sorunlarını anlattılar.
Sıkışık ve sağlığa aykırı konutlar
Jandarma evlerini yıktığında ve kendilerini topraklarından sürdüğünde, köylüler yangınlardan kurtardıkları hayvanlarını sattılar ve barınacak yer aramaya başladılar. Bazıları, köylerinin yakınlarında karayolu kenarlarında kamp kurdular ve ekinlerine bakmaya çalıştılar. Diğerleri en yakın kent veya kasabaya gidip boş arazilerde muşamba bezi ve paketleme kutularından geçici barınaklar kurdular. Köylüler ya yakınlarının yanında ya da aynı köyden gelen komşularıyla birlikte kiralık evlerde, tarım binalarında veya inşaatlarda sıkıştı.
Jandarma 1993'te Hayriye H'nin (2) Bismil yakınlarındaki Kayayolu köyündeki evine geldi. Jandarma aile fertlerine o denli çok işkence etti ki, üyelerden üçü hastaneye kaldırıldı. Sonra evi yaktılar. Şimdi 12 aile ferdi Diyarbakır'da üç odalı ve dışarıdaki tuvaleti komşularla birlikte kullanılan bir evde yaşamaktadır.(3) Jandarma Veli V'yi (4) 1993'te Mardin yakınlarındaki bir köyde bulunan topraklarından sürdü. Üç odalı evini yıktı. Sekiz kişilik aile şimdi Diyarbakır'da tek bir odada yaşmaktadır.5 1995'te Hakkari'deki evlerinden ayrılmaları emredilen birkaç aile daha da kötü ve sıkışık koşullarda Van'daki ahırlarda yaşamaktadır:
"Çoğumuz on üç hatta daha fazla kişi tek odada yatıyoruz. Bizim ailede on iki kişi tek odada yaşıyor: erkek, kadın ve çocuklar. Yüz kişi dışarıda bulunan ortak bir tuvaleti kullanıyoruz ve bahçedeki tek musluğu paylaşıyoruz. Köye dönüş olsa kesinlikle döneriz. Bu yaşamdan kurtulmak istiyoruz, hayvanlar için inşa edilmiş bir yerde yaşıyoruz. Bu yer yazın çok kokuyor. Mali durumumuz iyi olmadığından doktora pek gidemiyoruz."(6)
Köylüler çadırlardan oluşan yerleşim birimlerinde göze çarpar bir şekilde yaşamaya devam etseydi, belki yetkililer durumu düzeltmek için bir şeyler yapma gereği duyacaktı. Fakat göç ettirilmiş kişiler yaratıcıdır ve kaynakları bir araya getirmek ve iş bulmak için geniş aile ve toplum yapılarına yöneldiler. Türkiye'de hükümet dışı bir örgüt olan Göç Edenler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği'nce (Göç-Der) yapılan bir ankete göre, göç ettirilen köylülerin yarısından çoğu gecekondu bölgelerinde konut bulabildi, ancak en yoğun göç zamanı ardından on yıl geçmiş olmasına karşın, ankete yanıt verenlerin yüzde 5,7'si hala çadırlarda veya barakalarda yaşamaktadır.(7)
Dil sorunları batıdaki kentlerde ev bulmayla ve oradaki toplumla entegre olmayla ilgili zorlukları arttırmaktadır. Göç-Der'in göç ettirilmiş kişilerle ilgili çalışması, seçilen örneğin yüzde 17,6'sının yetersiz Türkçe nedeniyle ev bulmada zorlukla karşılaştığını saptamıştır. 8 Yetişkin erkelerin yalnızca yüzde 11,4'ü ana dillerinin Türkçe olduğunu belirtmiştir. Göç ettirilmiş kadınların yüzde 60,9'u hiç Türkçe bilmemektedir.
Yoksulluk ve işsizlik
İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin görüştüğü köylülerin hemen hepsi, göç ettirilmiş köylünün şikayetini dile getirdi: "Göçten önceki yaşamlarında yoksuldular, ancak hayatlarından memnundular. Üretici olarak sahip oldukları statüden gurur duyuyorlardı. Şehirde ise, kötü ve üretken olmayan bir yaşam sürmekteydiler. Ayrıca, muhtaç oldukları en ufak yiyeceği bile az olan paralarıyla satın almak zorundaydılar."
Giyasettin G. ve çocukları 1993'te Lice yakınlarında K. köyündeki dört odalı evlerinin jandarma tarafından yakılmasını seyretmek zorunda kalmıştı.(9) Daha önce elli küçük ve büyük baş hayvanı ve buğday ve mercimek ekili 50 dönümlük toprağı vardı. Şimdi Diyarbakır'da kirada yaşıyor:
"Burada hamal olarak çalışıyorum. İş olursa, ayda 100-150 milyon (90-130 dolar) arası kazanıyorum. Ayda 60 milyonu bir akrabamdan kiraladığım üç odalı evin kirası için ödüyorum. Bu da nispeten ucuz. Yiyecek için zahire almam gerekiyor. Ayda her biri 13 milyondan dört çuval un alıyorum. Bu yıl tek bir kilo et alamadım."
10 Sekiz kişilik ailede tek para kazanan başka bir köylü, benzer bir ekonomik durumu anlatı: "Diyarbakır'da bir büroda kapıcı olarak çalışıyorum. Ayda 120 milyon kazanıyorum. Bununla un ve fasulye, güçlükle de biraz meyve satın alıyorum. Et alamıyorum, para yetmiyor. Belediyeden veya vakıflardan hiç bir yardım almadım. Çocuklarımın yalnızca ikisini okula gönderebiliyorum."(11)
Bazıları da gerçek açlıktan söz etti: Ayşe A'nın (12) Lice yakınlarındaki köyü 1992'de yakılmıştı. Operasyon sırasında kocası tutuklanmıştı. O kadar çok işkence görmüştü ki, bir ay sonra serbest bırakıldığında zihinsel istikrarı kalıcı bir şekilde zarar görmüştü. Yirmi yaşında özürlü bir oğlu var. Çocukken menenjit geçirmişti. Karı-koca ve çocuklar başka bir aileyle birlikte bodrum katındaki bir odayı paylaşmaktadır:
"Mali olarak öylesine zor bir durumdayız ki, aynı ay içinde hem şeker hem de un satın alamıyoruz. Oğlumun biri lokantada eşim ise iş bulduğu zaman inşaatlarda çalışmaktadır. Elektrik ve su için para ödüyoruz. Geriye pek bir şey kalmıyor. Bir kaç kez, evde üç gün boyunca un bulunmadığı oldu. Komşular fark etti ve yardım ettiler."(13)
Diyarbakır'ın Çınar ilçesinden bir köylü şunları söylüyordu:
"Can güvenliğim olsa köye oynaya oynaya dönerim. Şimdi asgari ücretin de altında bir ücretle geçinemiyorum. Daha önceki gelirimle beş aile besleyebilirdim. Daha önceki durumumda depremzedeleri bile besleyebilirdim. Şimdi kendi çocuklarımı bile besleyemiyorum. Okulda altı çocuğum var. Üçünü okuldan almak zorunda kaldım. Yiyecek ve giyecek sağlamak çok zor. On iki kişilik bir ailem var. Ben olmasaydım başlarına felaket gelirdi. Hasta olursam ne olacak?" (14)
Sağlık sorunları ve sosyal sorunlar
Sağlık sorunu korkusu göç ettirilmiş köylülerin yakasını bırakmıyor. Yetersiz bir diyetle yaşayan, hijyen bakımından sorunlu evlerde yığılan köylüler sık sık hasta olmakta fakat tedavi parası bulamamaktadır.
Muş yakınlarındaki S. köyünden gelen Mustafa M, "Köy standartlarına göre zengindim" (15) diyor. Jandarma 1994'te evini tahrip etti. Malazgirt yakınlarında sahip olduğu başka bir mülke taşındı. Köy korucuları 1996'da o evini de tahrip etti. İstanbul'a kaçtı:
"İstanbul'da malım yok. İstanbul'un bir bölgesinde boş bir arazide kendi ellerimle inşa ettiğim bir evde yaşıyorum. Altı çocuğum var. İstanbul'a geldikten bir yıl sonra, yiyecek alamaz duruma geldim. Ev soğuktu. Yakıt için param yoktu. Bir yaşını yeni dolduran bir kızım hasta oldu. Annesi onu besleyemiyordu. Burada, evde öldü." (16)
Hastane tedavisi için ödeme yapamayan bazı köylüler tedaviye son vermek zorunda kalıyor. Diyarbakır yakınlarında bir köydeki evini 1992'de terk etmek zorunda kalan bir köylü şöyle konuştu: "Beş yaşındaki erkek kardeşim bronşit tedavisi görüyordu. Hastaneden hastaneye koşturuyorduk. Kız kardeşim tifo nedeniyle hastanedeydi. Ailem onu eve götürmek zorunda kaldı. Hastane kayıtlarını çalarak kaçmak zorunda kaldık." (17)
Çok yoksul olanlar "yeşil kart" için başvurabilir. Bu kart ücretsiz muayene ve hastane tedavisi hakkı sağlar. Ancak, ücretsiz ilaç hakkı sağlamaz. Olağanüstü Hal Bölge Valisine göre, bölgede yaşayanların yüzde 26'sının yeşil kart alma hakkı vardır.(18) Bununla birlikte, göç ettirilmiş kişilerin çoğu yeşil kart almada zorluklarla karşı karşıya kalıyor.
Yalnızca yoksulların yeşil kart alma hakkı olduğundan, önemli miktarda mülk sahibi gibi görünen köylülerin yeşil kart alma hakları olmayabilir. Sağlık masraflarını karşılayabilecek gelir getirebilen bu mülkten koparılmış olsalar bile. Hak kazansalar bile güvenlik güçleri başvurularını engelleyebilir. Çünkü yerel güvenlik amiri dahil olmak üzere, bir dizi resmi görevlinin başvuruyu imzalaması gerekiyor. Bu nedenle, en yakın jandarma komutanının imzasını almak için köylerine sancılı bir yolculuk yapmaları gerekiyor. Bir köylü İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne jandarma komutanının başvuru formuna "PKK üyesidir ancak aranmamaktadır" ibaresini yazdığını söyledi.(19) Diğer bir köylü yeşil kart alamadı çünkü askerler başvuru dosyasını yırttılar ve onu jandarma karakolundan attılar.(20)
Yaşlı köylüler yaşadıkları koşullardaki değişiklik nedeniyle şiddetli depresyondan ve derin yabancılaşmadan, işsizlikten kaynaklanan amaçsızlık duygusundan söz ediyor. Yerlerinden koparılmaları sırasında yaşadıkları şiddet bu tür semptomları daha da güçlendiriyor. Ülke içinde göç ettirilen kişiler üzerinde yapılan bir araştırma, bu kişilerin yüzde 66'sının travma sonrası stres bozukluğu ve bunların yüzde 29,3'ünün şiddetli depresyon yaşadığını göstermektedir.(21) Ailenin cüzi miktardaki giyecek ve kitap masraflarını karşılayamaması veya çocukların sokakta ya da küçük işyerlerinde "çırak" olarak çalışıp kazandıkları az miktardaki paraya gereksinim duyması nedeniyle, çocuklar sık sık okula gönderilemiyor.
Hükümet dışı bir örgüt olan Göç ve İnsani Yardımlaşma Vakfı (GİYAV) büyük liman kenti Mersin'de yaşayan göç ettirilmiş kişilere yardım etmeye çalışmaktadır. Bir anne-çocuk grubu kurmuş olup gençler için akşam faaliyetleri düzenlemekte ve otuz çocuğun okul masraflarını karşılamaktadır. Yönetim kurulu üyesi Mehmet Barut, İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne şunları söyledi:
"Bu insanların hayvan beslemekten başka ne eğitimleri ne de meslekleri var. Bu yüzden kent yaşamına uyum gösteremiyorlar. Her şeyden önce buraya göç etmek istememişler. Orta yaşlılar ve yaşlılar depresyona giriyor. Kadınların çoğu eğitimsiz ve Türkçe bilmiyor. Özellikle kadınlar köyde olmayan bir şekilde evlere kapatılmış. Göç ettirilmiş köylülerin hiç bir üretim aracı yok, şimdi bir tüketici statüsüne hapsedilmişler ve yerleşik toplum tarafından "parazit" olarak algılanıyorlar. Zorunlu göç zararlıydı çünkü insanların toplumla olan bağını koparttı.(22)
Belediyelerin zorluğu azaltma çabaları
1990'ların başında kaçan büyük toplulukların yöneldikleri Diyarbakır'a bağlı Bağlar ilçesi belediye başkanı Cabbar Leygara aynı konuya değindi:
"Bu normal bir göç süreci değil. İnsanlar çarçabuk ayrılmak zorundaydı. Klasik kırdan kente göç örgütlü bir şekilde yapılmıştı. Şimdiki göçün sarsıntılı niteliği köylüleri hem ekonomik potansiyellerinden hem de köyde sahip oldukları statüden yoksun bıraktı. Köyde zengin ve saygın olan kişilerin sokakta yumurta sattıklarını görüyorum. Çocuklar da etkileniyor çünkü eğitimlerini sürdüremiyorlar ve tatmin edici bir şekilde entegre olamıyorlar. Birçok çocuk okul üniforması olmadan okula gidiyor. Bu durum çocukların psikolojisini gerçekten etkiliyor. Şimdi bir sokak çocuğu kültürü oluşmaya başladı: Tutkal koklama, yankesicilik. Bazı çocukların mahallelerdeki harabelerde gizlendiklerini fark ettim. Harabeleri yıktırmak zorunda kaldım. Bunun çözüm olmadığını biliyorum ama elimizdeki kaynaklarla ancak bu kadarını yapabiliyoruz.
Deprem sırasında [batı Türkiye'deki 1999 depremi] insanlar mallarını ve eşyalarını yitirdiler ama sosyal çevrelerini kaybetmediler. Bu insanlar ise her şeylerini kaybettiler. Çünkü beklenmedik bir şekilde geldiler. Adapte olamadılar.
Bu insanlar ne köylü ne de kentli. Ortada kalmışlar. Kadınların çok korkunç sorunları var. Burada köyün feodal gelenekleri sürüyor, ama kadınların daha bağımsız olmalarını gerektiren kent baskısı da var. İkilem içindeler. Kadınlar köyde olduğu gibi ineklerinin peşinde gidemez. Ama onur geleneği nedeniyle kentte dışarı çıkıp pikniğe veya alışverişe de gidemezler. Onsekiz yaşında bir anne evlerine yakın bir klinik açmam gerektiğini söyledi. Çünkü jinekolojik bir sorunu olduğu zaman sorunu kocasına anlatmaktan korkuyor. Gidiş geliş için iki dolmuş bileti alması gerekiyor.(23) İkinci bir kişinin ona refakat etmesi gerekiyor. Sorun para sorunu. Bu nedenle hasta olduğunu söyleyemiyor. Doğum sırasında ölüm olayı çok yaygın. Bu tür ölümler o denli yaygın ki önemsenmemeye başladı. Anneler için bu çok acı bir şey.(24)
Leygara göç ettirilmiş kişilerin kente gelmesi nedeniyle bazı belediyelerin karşılaştığı sorunları anlattı. On yıldan az bir zaman içinde ilçenin nüfusu dört kat artıp 75.000'den 300.000'e çıkmış. "Bu durum eğitimi etkiliyor. Normal olarak her sınıfta 40 çocuk olması gerekiyor, ama şimdi 120 çocuk var.
Ayrıca sağlıkla ilgili sorunlar da var. 300.000 kişi için üç sağlık merkezimiz var. Oysa her 10.000 kişiye bir sağlık merkezi olması gerekiyor."
Esas olarak Kürt azınlık mensuplarınca desteklenen HADEP, 1999 seçimlerinde otuz dokuz belediye seçimini kazanmıştı. Hepsinde büyük miktarda göç ettirilmiş kişiler yaşıyor. Maalesef, Türk merkez hükümeti Bağlar'daki gibi HADEP yerli yönetimlerine pek sempatiyle bakmıyor. HADEP görevlilerine göre, İçişleri Bakanlığı aşırı derecede olumsuz bir tutum içinde. En kötüsü, daha az yakıcı sorunlarla karşı karşıya olan belediyelerin bile yararlandığı faiz muafiyetini bile reddediyor. Bu da göç ettirilmiş kişilerin yararlanabileceği sosyal ve altyapı projelerinde kronik bir yetersizliğe neden oluyor.(25)
Bazı kentlerde yetkililer göç ettirilmiş köylülere bir miktar konut sağlamış. Ancak bunlar esas olarak eski köy korucuları içindir. Örneğin Van'da çoğunlukla köy korucuları ve ailelerinden oluşan sekiz yüz köylüye konut olanağı sağlanmış. Bu köylülerin göç ettirilmelerinin nedeni Irak sınırı yakınlarındaki köylerinin PKK saldırılarına karşı korunmasının güç olması. Şehrin dışında yer alan 285 ünitelik Yalım Erez Konutları önemli bir merkezi hükümet yatırımıydı. Orada yaşayanlar konutlardan çok memnun. Bununla birlikte, oldukça plansız bir proje olması nedeniyle, bir çok sorunla karşı karşıya. Drenaj sistemi tamamlanmadan önce ayrılan fon bitmiş.
İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin görüştüğü kişilerin de doğruladığı haberlere göre, en az dört çocuk kış aylarında taşan foseptik çukurunda boğularak ölmüş. (26) Yalım Erez Konutları sakinlerinin çoğunluğunun mesleği hayvancılıktır. Başka mesleki deneyleri olmadığı için, işsizliğin yüksek olduğu kalabalık bir şehirde geçim sıkıntısı çekmektedirler.
Bu tür konut imkanları sınırlıdır. İnsan Hakları İzleme Komitesi Van'da bile aynı koşullarda köylerinden ayrılan eski köy korucularının Yılmaz Erez Konutları'nda veya başka yerde kalacak yer bulamadığını saptamıştır. Bu köylüler hijyen olanaklarının olmadığı ve tek bir musluktan yararlanan tarım binalarında kalıyordu. Yalım Erez Konutları'nda görüştüğümüz köylüler asıl evlerine geri dönmek istediklerini belirtmiştir.
PKK saldırılarında kaybettikleri akraba ve dostların kaybı nedeniyle kızgınlıkları vardı, ancak devletin kendilerinden esirgediği bakım ve ilgi nedeniyle de şikayetçiydiler. Bir kişi İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne şunları söyledi: "Köy korucusuyduk, ama tüm köylüler gibi iki taraf arasında sıkışıp kalmıştık. Çatışmalarda otuz iki köylümüzü kaybettik. Tek bir gecede 12 kişi kaybettik. Buna karşın, 1995'te Van'a geldiğimiz günden bu yana köy korucusu maaşımızı kestiler."(27)
Şubat 2001'de patlak veren ekonomik kriz hem belediyelerin hem de göç ettirilmiş kişilerin sorunlarını ağırlaştırdı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in milletvekilleri hakkındaki yolsuzluk iddialarına karşı tavrını eleştirmesi üzerine Milli Güvenlik Konseyi toplantısını terk eden Başbakan Bülent Ecevit bir skandala neden olmuştu. Bunu izleyen yirmi dört saat içinde, yatırımcıların ellerindeki Türk Liralarını Dolar ve Euro'ya çevirmeye başlaması üzerine, borsa endeksi yüzde 14 düştü ve merkez bankası döviz rezervlerinin beşte-birini kaybetti.
Sağlam olmayan ekonomi ciddi bir sarsıntı geçirdi ve fiyatlar arttı. İşten çıkarmalar, göç ettirilmiş kişilerin sigortasız olarak çalıştıkları yiyecek yerleri ve inşaat sektörünü ciddi bir şekilde etkiledi. Ekonomik kriz ortamında, köylülerin geri dönüş isteği daha da artıyor. Köyde en azından kendilerine yiyecek ve konut sağlayabilirlerdi. Kırsal alanda ciddi bir şekilde azalan silahlı çatışmalar bu seçeneği gerçekçi bir seçenek yapabilirdi.
Suriye hükümetinin PKK'nın kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan'ı 1998'de sınır dışı etmesinden sonra, PKK saldırıları zaten azalmaya başlamıştı. Avrupa'da kendisini kabul edecek bir ülke bulma çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, Öcalan özel Türk ekiplerince Kenya'da tutuklandı ve yargılanmak üzere Türkiye'ye getirildi. İstanbul yakınlarındaki İmralı adasında kurulan bir mahkeme kendisini idama mahkum etti. Kendisi hala İmralı Adası'nda hapis yatmaktadır.(28)
Yetkililerin idam cezasını infaz etmesi doğrultusunda adım atmasına gerekçe vermemek için, PKK saldırılarını daha da azalttı. 1999'da Türkiye'de ateşkes ilan etti. Nisan 2002'de PKK parti olarak kendini feshetti ve Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi (KADEK) kurulduğunu, şiddete dayalı olmayan yöntemler izleyeceğini açıkladı. Bununla birlikte, örgütün Kuzey Irak'ta hala 5,000 kişi civarında bir silahlı güce sahip olduğu tahmin edilmektedir.(29)
Yeni yönelimi kabul etmeyen muhalif gruplar ve Irak'a gitmek için sınırı geçen bazı üyeler zaman zaman güvenlik güçleriyle çatışmaktadır. Fakat daha önceki on yıla göre, kırsal alandaki politik şiddet ihmal edilecek kadar önemsizdir. Haber kaynakları 1994'te PKK ile güvenlik güçleri arasında 3.300 çatışma olduğunu belirtirken, 2001'de yalnızca elli çatışma meydana gelmişti. Başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz durumun dramatik bir şekilde değiştiğini teyit etmektedir:
"Geçmişte terörizm nedeniyle bazı adımları atamıyorduk. Bugün terörizmin düzeyi sıfırdır. Daha önce planladığımız ve hedeflediğimiz adımları atmanın zamanı gelmiştir."(30)
Eğer güneydoğuya bir nevi barış geldiyse, köylülerin evlerine dönmesi için herhangi bir meşru engel olmamalıdır.
Dipnotlar
1) Akdivar ve Diğerleri v Türkiye Davsı (Madde 50), 1 Nisan 1998, paragraf 47.
2) Güvenlik nedeniyle görüşmecinin gerçek adı saklı tutulmuştur.
3) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 22 Haziran 2001.
4) Güvenlik nedeniyle görüşmecinin gerçek adı saklı tutulmuştur.
5) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 22 Haziran 2001.
6) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Van, 2 Temmuz 2001.
7) Göç Edenler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği, "Göç Kavramının Sosyolojik Analizi, Türkiye'deki Göç Hareketleri ve Sonuçları," Nisan 2002, Mersin Üniversitesi'nden Mehmet Barut tarafından hazırlanmıştır. 17,845 kişiden oluşan 2,139 hane halkına dayanmaktadır. Bölüm V.9. Haziran 2002'de İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı raporla ilgili olarak Mehmet Barüt ve Göç-Der başkanı Şefika Gürbüz hakkında soruşturma başlatmıştır.
8) A.g.e., Bölüm VI.5.
9) Güvenlik nedeniyle görüşmecinin gerçek adı saklı tutulmuştur.
10) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 22 Haziran 2001.
11) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 22 Haziran 2001.
12) Güvenlik nedeniyle görüşmecinin gerçek adı saklı tutulmuştur.
13) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 24 Haziran 2001.
14) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 23 Haziran 2001.
15) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, İstanbul, 11 Temmuz 2001.
16) A.g.e.
17) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 22 Haziran 2001.
18) "OHAL bölgesinde her 100 kişiden 26'sının yeşil karttan yararlandığı bildirildi," Turknet haber ajansı, 11 Şubat 2002.
19) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 23 Haziran 2001.
20) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 22 Haziran 2001.
21) Dr. Aytekin Sır, Dr Yener Bayram and Dr Mustafa Özkan, "A preliminary study on PTSD after forced migration (Zorunlu göç sonrasında PTSD üzerine ilk çalışma)", Turkish Journal of Psychiatry, 1998, s. 173-180.
22) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, 7 Temmuz 2001.
23) Bir tür ortak taksi.#
24) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Diyarbakır, 26 Haziran 2001.
25) Diyarbakır'a bağlı Bağlar ilçesi belediye başkanı Cabbar Leygara ile İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin yaptığı görüşme, Diyarbakır, 26 Haziran 2001
26) Adil Harmancı, "Onlara her gün deprem,", Özgür Politika, 7 Kasım 1999.
27) İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Van, 3 Temmuz 2001.
28) Türkiye idam cezasını barış zamanında, 2 Ağustos 2002'de kaldırdı. Abdullah Öcalan'ın cezası ömür boyu hapse çevrildi.
29) Reuters, 6 Şubat 2002.
30) Institut Kurde, Information and Liaison bulletin (Kürt Enstitüsü Enformasyon ve Liyezon Bülteni, 184-185, Temmuz/Ağustos 2000.