Bu eylemin yapıtaşlarından Avukat Ergin Cinmen, 5. yılında Susurluk olgusunu ve bugün gelinen noktayı bianet için değerlendirdi.
- Beşinci yılda Susurluk tablosu nereye geldi?
- Devletin içindeki bir bölüm yapılanmanın istediği yere geldi sadece. 3 Kasım 1996'daki trafik kazasından çok önce, Abdullah Çatlı'nın Mehmet Özbay sahte kimliği ile dolaştığını Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) illegal raporundan öğrenmiştik. Bu bilgi, Genelkurmay ya da MİT tarafından deşifre edilmişti.
Susurluk Soruşturması boyunca askeri kanat hep yargılama sürecinin dışında kaldı. Kutlu Savaş raporunda da askeri bölümden, Veli Küçük'ten hiç bahsedilmedi. Korunan iki isim de Mehmet Ağar ve Sedat Bucak. Yani, Susurluk'un siyaset ve aşiret ayakları. Ağar ve Bucak'ın dokunulmazlıkları, geçen Meclis döneminde kaldırıldı. Sonra her ikisi de tekrar Meclis'e girdiler ve bu dönemde dokunulmazlıkları kaldırılmadı. Onun için de ikili bir türlü yargı önüne çıkarılamadı.
Bu tablo bize, Susurluk'un askeri, siyasi ve aşiret ayaklarının korunduğunu gösteriyor. Yani, bu işin göbeğinde yer alan Gladio hep korundu. Sadece, işin mafyaya, uyuşturucu kaçakçılığına bulaşan takımı ortaya çıkarıldı. Yargılananlar, Susurluk Olayı'nın çok küçük bir bölümüdür.
- Hareketin siyasal ayağına gelirsek. Mehmet Ağar bu işin en üst kademesindeki insan mıydı? Neden bu kadar rahat?
- Çok rahat, çünkü yaptıkları bir devlet politikasının sonuçlarıydı. Gladio devletin bütün kademelerince tutuldu, korundu. Devlet sadece Gladio'nun ekonomik faaliyetleriyle ilgilenen kesiminin üzerine gitti. Yargısız infazlar ve siyasi boyutu kurcalanmadı. Oluşturulan dehşet konsensusu nedeniyle, Gladio'nun hışmına uğrayanlar da kendi haklarını takip etmediler.
- Mehmet Ağar yargılansaydı sonuç değişir miydi?
- Hayır. En fazla, Mehmet Ağar mahkum olurdu.
- Mehmet Ağar, MGK kararları doğrultusunda hareket ettiğini; Süleyman Demirel ise, MGK'da öyle kararlar alınmadığını söylüyor. Mehmet Ağar hangi kararlardan bahsediyor?
- Milli Güvenlik Kurulu sadece Cumhurbaşkanlığı başkanlığında ayda 1 toplanan kurul değil. MGK Genel Sekreterliği altında devasa bir yapılanma vardır. Bu yapılanmanın alt kadroları, örgütlenmesi gizli bir yönetmelikle belli olur. Mehmet Ağar, MGK'nın alt kadrolarının kararına uygun davranmıştır. Örneğin, Abdullah Çatlı'nın yani Yeşil'in üzerinden hep tek tip kimlikler çıktı. Bunlar, "bir devlet ciddiyeti içinde" çıkarılmış kimliklerdir.
Susurluk'un çözülebilmesi için, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yönetmeliğinin ya da Milli İstihbarat Teşkilatı'nın gizli - kişiye özel yönetmeliklerinin bulunması gerekir.
İstanbul Barosu, bu yönetmeliklerin TBMM Araştırma Komisyonu tarafından ilgili yerlerden istenmesi için bir dilekçeyle başvuruda bulundu. Araştırma Komisyonu istedi, ilgili birimler göndermedi. Olay orada kapandı.
- Olaylar nasıl gelişti, neden böyle oldu?
- Bu işin başı Gladio idi. Gladio, Sovyetler Birliği'ne karşı, dünyanın dört yanında oluşturulmuş bir yapılanmaydı. Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle işsiz kaldı. Türkiye'de Gladio, kendisine mafya kökenli ilişkiler ağında iş buldu.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki savaşta pek çok pislik yaşandı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde vatan millet için savaştığını söyleyen yapılar, orada uyuşturucu ticaretinden nemalandı. Bu, TBMM Araştırma Komisyonu'nun raporunda açıkça görüldü.
Ayrıca, devlet bu yapılanmayı oluştururken, bu insanların 12 Eylül'ün eli kanlı katilleri olduğunu biliyordu. Devlet, bu katillerle pazarlık etti. Onları Ermeniler'e karşı kullanmak üzere Avrupa'ya gönderdi. Bu insanlar orada, uyuşturucu ticaretiyle hayatlarını kazandı. Bütün bunlar gerçekliği kesinleşmiş, dosyalarda yer alan bilgiler. Ardından, bu kişiler Güneydoğu Anadolu'daki güçlerle irtibata geçti ve burada bir çok yasadışı ekonomik faaliyet yürüttüler. Bu yasadışı ilişkiler ağının sadece bir bölümü ortaya çıktı. Gladio bölümü ise, karanlıkta kaldı.
- Gladio ortaya çıkarılmadıysa, şimdi nerede?
- Şu anda 60 bin civarında korucunun varlığından bahsediliyor. Bunların üstünde devletin verdiği silahlar var. Hiçbir davranışları denetime tabi değil. O zaman da sadece PKK ile mücadele etmemişlerdi. Her işi yapıyorlardı. Şimdi de boşta geziyorlar. Her işi yapabilecek durumdalar.
Şu anda, Susurluk'tan arta kalan, korunmakta olan yapılar beklemede. Halkın Demokrasi Partisi'nden iki meclis üyesi Silopi'de Susurluk tarzını hatırlatan bir şekilde yok edildi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 3 belediye başkanı geçersiz bir gerekçeyle gözaltına alındı. Toplumsal tepki sonucu serbest bırakıldı. Bütün bu faaliyetler Susurluk'u andırıyor. Yani, Susurluk aslında duruyor. Devlet bu yapıyı terkisine aldı, bırakmıyor.
- Peki 5 yılda gelinen nokta?
- Beş yıl önce, bütün bu ilişkiler birbiriyle bağlantısız gibi görünüyordu. Şimdi, hepsinin birbirine dahil olduğunu biliyoruz. Yer altı dünyasının isimleri, en kirli operasyonları yapan birimlerin başındaki insanlar, mahkemelerde yargılandı.
- Yargıtay'ın bozma kararı?
- Bu insanlar mahkemede yargılandı ama, sonuçta Yargıtay "gizli celsenin kabul edilmemesini" gerekçe göstererek kararı bozdu. Oysa, gizli celse yapılmasının koşulları vardır: "Yaşı küçükse, cinsel bazı suçlar söz konusuysa ya da pişmanlık yasasından yararlanılıyorsa." Bu davada gizli celsenin koşullarını göremedim. Yargıtay'ın bozma kararındaki gerekçeleri incelemek gerekir. Sonuçta, olay 2006 yılında zaman aşımına uğrayacak.
- Davalar yanlış açıldı demiştik, neden?
- Kutlu Savaş'ın raporu el yaktı. Bu raporda, hukuk devletiyle bağdaşmayacak bazı ifadelere ver verilmişti. Rapor, "Hukuk devletinde yargısız infazlar olabilir" diyor, "O süreçte yargısız infaz kararını veren birimlerin onbaşı rütbesine kadar düşmesini" eleştiriyor. Yani, yargısız infaz kararının daha yüksek, daha ciddi yerlerden gelmesi gerektiğini belirtiyor.
Üstelik, bu raporda yer alan bilgiler hem ciddi kanıtlara dayanan, hem de kendisi kanıt teşkil eden bilgiler. Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun Başkan Vekili o sırada Mesut Yılmaz. Yani, Türkiye'nin başbakanı.
Hukuk devletinde, bu tip bilgilere ulaşınca, peşine düşülür. Behçet Cantürk'ü beğenmeyebilirsin. Ama bunların cezalandırılması yargı birimlerinde aittir. Yakalarsın, mahkemenin önüne çıkarırsın. Her aklına esen, istediği kişiyi kötü ilan edip "katli vaciptir" diyemez.
DGM'ye açılan bu davada, Susurluk Raporu'nun bu yanıyla hiç ilgilenilmedi. Bu cinayetler konu edilmedi. Buzdağının sadece görünen bölümü yargı önüne çıkarıldı.
- Davalar nasıl açılmalıydı?
- Kutlu Savaş raporunda "Şu kişiler, devletin ilgili birimlerince verilen kararla öldürüldü. Bu kararların bir kısmı yanlış bir kısmı doğruydu " diyor. Hukuki açıdan bakınca; bu suç. Bu kişilerle ilgili araştırma yapılmalı, ana davaya bu kişiler de müdahil olarak katılmalıydı. Oysa bu dava müdahile uygun açılmadı. Müdahilsiz bir dava oldu.
- Böyle açılsaydı, her cinayet için ayrı ceza mı gelirdi?
- Tabii ki.
- Peki öldürülenlerin yakınları ne dedi bu duruma?
- Öldürülenlerin yakınları davaya müdahil olmalıydı. Oysa, o kadar korkmuşlardı ki, bu işi kapattılar. Örneğin, Musa Anter'in yakınları yargı sürecini harekete geçirmedi. Ben, iki aileye bu davayı takip etmek istediğimi söyledim. Ancak kabul etmediler.
- 11 Eylül sürecinden sonra, devletler yasadışı operasyonlarla terörü önleyeceklerini açıkladı. Bu, Susurluk benzeri örgütlenmeleri cesaretlendirir mi?"
- Böyle bir risk her zaman var. Devletin kafasına koyduğu bir düşman var ve düşmanı ortadan kaldırmak için her yolun mübah olacağını düşünüyor. Kutlu Savaş'ın raporunda bu düşünce yapısı görülüyor. O belirleme, 11 Eylül sürecinden sonra yeniden hareketlenebilir. Toplumun uyanık kesimlerinin, özellikle de sivil toplumun uyanık olması gerekir.
- Parlamento görevini yaptı mı?
- Yapmadı, yapmamakta da kararlı. Anayasa'nın 28 maddesinde değişiklik yapıldı, dokunulmazlıklarla ilgili madde değiştirilmedi. Yargılanma hızlandırılmadı. Sonuçta, işi zamanaşımına atma iradesini hissediyorum.
- Toplumsal tepkiye gelelim..
- Türkiye'de halkın unutkanlığından dem vurulurdu. Halkın bir türlü harekete geçemediği söylenirdi. Susurluk'tan sonra halk kendisini örgütledi, kendi inisiyatifi ile 45 gün boyunca tepkisini dile getirdi. Bu, toplumda sivil toplum kavramını ve yurttaşlık bilincini geliştirdi.
Susurluk'un ikinci sonucu da, MİT ve Emniyet'in üst kademelerindeki kadro değişiklikleri oldu. Bugün gündeme gelen hortumlamalar oralarda da yaşanıyordu. Kadrolar değişince, hortumcular yargı önüne çıktı. Türkiye, bugün bir temiz eller sürecine girdi. Bu süreç Susurluk'la başlar.(BB/NU)