Bütün devrimciler dönek ve güvenilmez olsa bile, amaç doğru ise, o güvenilmez ve dönek insanlara karşı ve onlara rağmen o amacı savunmak gerekir. Fikirler ve idealler, onları savunan insanların kalitesinden bağımsız olarak değerlendirilmelidir.
Çünkü, sosyalizm veya devrimcilik, bir siyasi ve toplumsal hedeftir. İnsanlar bu hedefi benimsemekle insani zaaflarından veya sınıfsal eğilimlerinden kurtulmuş olmazlar. Bu amacı benimsemek, olsa olsa bu yönde bir niyet ve isteğin ifadesi olarak yorumlanabilir.
Sorun böyle koyulunca, sorun, Bozkurt Nuhoğlu'nun bir devrimci olmasına rağmen niye böyle bir iş yaptığı değildir. Yani sorun yanlış tartışılmakta, sorular yanlış sorulmaktadır. Yanlış sorulara doğru cevaplar verilemez...
Sorun, bir insan olarak Bozkurt Nuhoğlu'nun niye böyle davrandığının açıklamasıdır.
Ben hem Deniz'i hem de Bozkurt'u biraz yakından tanımış bir insan olarak, müsaade ederseniz, bu konuda biraz açıklama yapayım.
Basın sürekli olarak, 68'li (veya şimdi olduğu gibi, Deniz'in arkadaşı) gibi ifadelerle, aslında o dönemde ve o dönemin ölçüleri içinde, bu sıfata en uzak olan kişileri öyle tanıtmaktadır.
Bozkurt Nuhoğlu'da bu duruma bir örnek olarak zikredilebilir. Bozkurt elbette 68 olayları içinde yer aldı; hatta Deniz'in ve hepimizin de arkadaşıydı. Ama Bozkurt, bir 68'li değildi...
O, 28 Nisan 1960 olaylarını hazırlayan Kastro Nuriler ve 68'liler arasındaki bir geçiş tipidir.
Bozkurt Nuhoğlu, hem Kastro Nurilerin arkadaşı, hem de Denizlerin arkadaşı olmuştur. Kastroların yanında bir yeni yetme iken, 68'de artık tabiri caizse kaşarlanmış bir eski öğrencidir.
"68'lilerin sayısı, 150'yi aşmaz"
68'li, klasik prototip olarak şöyledir: sosyalisttir. Sosyalizme genellikle lise çağlarında veya üniversiteye gelir gelmez Türkiye İşçi Partisi (TİP) saflarına katılmıştır. Öğrenci hareketi içinde radikalleşmiş ve TİP kabuğunu parçalayarak Dev-Genç'li olmuştur. Sonra da ya dağa çıkmış ya işçiler arasına gitmiş, 12 Mart dönemi sonrasında da eğer ölmemiş ise genellikle kendisini radikal sol gruplardan birinin yöneticisi olarak bulmuştur.
Ne var ki, basın bunları 68'li olarak tanıtmamaktadır. Bunların arasında fire sanıldığından çok daha azdır. Kelimenin gerçek anlamında 68'liler 150 kişiyi bulmaz. O dönemin Dev-Genç ve Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) kulüp yönetim kurulları ve organlarının listeleri, bu sayı hakkında iyi kötü bir fikir verir. Bunların üçte biri aşağı yukarı ölmüştür. Üçte biri sisteme entegre olmuştur, üçte biri de hala bir solcu veya sosyalist olarak yoluna devam etmektedir. Aşağı yukarı budur durum.
O geri kalan ve ortalıkta dolaşan binlerce kişi, 68 yükselişinin dalgasına kapılmış geniş kitleyi oluştururlar. Kelimenin bu geniş anlamında 68'li sayılabilirler ancak.
Bir de, 68'li sayılan ama sosyalizmin yükselişi karşısında onunla ittifak içine giren sosyal demokratlar vardır. 68'liler bunlarla ittifak yapmışlardır. İşte Bozkurt bu kategoridendir. O hiçbir zaman Marksist olmadı. O soydan Cumhuriyet Halk Partiliydi (CHP) ve CHP'nin İstanbul'daki öğrencileri örgütleyen Karadenizliler ekibindendi. Kastrolar, Kumkumoğulları, Kolcuoğlular, Gülyüz Ketenciler... Bunlar hep CHP ve YÖN çizgilerine bağlıydılar ve aynı zamanda onların 68'lileri kontrol altına alma çabasını da ifade ederlerdi.
Üniversitelerde sosyalistlerden önce, bölgecilikler vardı; CHP ve Adalet Partisi (AP) bunlar aracılığıyla öğrenci kitlesini örgütleyip kontrol altında tutabiliyorlardı. Sosyalistler, yani 68'lilerle birlikte bu yıkılmış, her bölgenin içinden bölgeciliği reddedenler duruma egemen olmuştur.
Bu bakımdan, Bozkurt bu anlamda da tipik örneğini sunar geçiş tipinin. Örneğin bir gün DÖB üyesi Selahattin Okur ile Bozkurt kavga ederler ve Bozkurt hemen faşist öğrencilerin önderi, kaşarlanmış cemiyetçi, kendisi gibi Karadenizli olan Ufuk Şehri ile buluşup sosyalist öğrencilerin derneğine baskın yapar. Bir sosyalist ve tipik 68'li için bu tasavvur bile edilemeyecek bir şeydir.
Ama Bozkurt aynı zamanda hızla var olan radikalleşmeye ayak uydurup sonra böyle ilişkilerden de kopmuş ve koptuğu ölçüde devrimciler tarafından güvenilir bir partner olarak muamele görmüştür. Ama onlar onu hiçbir zaman kendilerinden kabul etmemişlerdir.
Örneğin İstanbul 68'lilerinin Dev-Genç davasının sanıkları cezaevindeyken üç komün vardır. Halk komünü. Yani ortalama çoğunluk. Sekterler komünü. Adı üzerinde, radikal ve sekterlerin komünü... Ve bir de, Ağalar komünü. Ağalar komünü azdır; 8-10 kişi. Kimler vardır bunda? Hiçbiri gerçek 68'li olmayan ve basının hep 68'li sıfatıyla andığı Cavit Kavak, Celal Doğan, Bozkurt Nuhoğlu, Kemal Bingöllü. Bunların hepsi ağa ve esnaf çocuklarıdırlar ve hiçbir sosyalist değildir.
İşte Bozkurt sınıfsal kökeni, geldiği gelenek falan gözönüne alındığında, yine de bunlar içinde, en tutarlılarından biri sayılabilir politik olarak.
Doğru yanıt için, doğru soru
Gelelim Çakıcı'nın avukatlığı meselesine: Burada da yine biraz arka plan bilgisi olursa, pek şaşıracak bir şey olmadığı görülür:
1) Avukatlık profesyonel bir meslektir. Avukatın siyasal inançları ile savunduğu kişilerin inanç ve yaptıkları arasında bir ilişki aranmayacağı kapitalizmin de, bu mesleğin de bir ön kabulüdür.
2) Karadenizli avukatların genellikle mafya ile, özellikle Karadenizlilik üzerinden her zaman sıkı ilişkileri olmuştur. Örneğin, bir zamanlar Bozkurtların takımından olan Kumkumoğlu, zikredilebilir. Bu bağlantılar, aynı zamanda hem devletin iyi saatte olsunlarının hem de CHP'nin kontaklarını oluşturmuşlardır mafya ile. En azından, Karadeniz takımıyla... Örneğin, bir zamanların Ecevit hükümetinin 11 bakanı transfer edip Bakanlar Kurulu ve hükümeti bu bağlantılar üzerinden kurduğu unutulmamalı.
3) Bozkurt için, yukarıda sözü edilen örnekte olduğu gibi, hemşehriliğin belli bir önemi vardır hala. Ve CHP'lilik zaten bu varlığın bir kanıtıdır. CHP'nin örgütlenmesi de bunlara dayanır.
4) Çakıcı da Karadenizlidir. Dolayısıyla, bütün bunlar bir araya gelince, Bozkurt Nuhoğlu'nun Çakıcı'nın avukatı olmasının şaşılacak bir yanı olmadığı görülür. Bozkurt, 68'liolmadığı için, Karadenizli bir CHP'li olduğu için onun avukatıdır.
Soru olarak şunu sorun: CHP'li biri niçin Çakıcı'nın avukatlığını üzerine almaktadır? Doğru soru budur. Bu sorunun cevabını aradığınızda ise, egemen sınıfın ve devletin hangi mekanizmalar aracılığıyla örgütlendiğini anlamaya başlarsınız. (DK/BB))