Nadire Mater'in Metis Yayınlarından 2009'da çıkan "Sokak Güzeldir; 68'de Ne oldu?" adlı kitabından bir seçki sunuyoruz.
Işık Alumur, avukat Mustafa İlker Gürkan, avukat Kemal Bingöllü, doktor Ruhi Koç, yazar Selçuk Şahin Polat, sosyolog Neşe Erdilek, avukat Mustafa Lütfi Kıyıcı ve gazeteci Osman Saffet Arolat o günleri ve Deniz Gezmiş'i anlatıyor.
Işık Alamur, Deniz Gezmiş'in Amerikan malı kıyafetlerinden bahsediyor:
"Oğlanlar parka giyiyordu. Hatta Deniz (Gezmiş) Roosevelt postalları giyerdi, bir de Amerikan parkası. Bit pazarından alırdı onları. Bedenine uygun yerli bir şeyler bulması kolay değildi. 'Amerikan malı giyiyorsun' dediğimizde 'Amerikan proletaryası herşeyin en iyisini yapar' derdi. Güzel laftı."
Mustafa İlker Gürkan, Deniz Gezmişlerle yaşadıkları değişik bir polis tecrübesini paylaşıyor:
"40-50 kişi kadarız. Polis arkadaşları toplamaya başlayınca polis arabalarına hücum ediyoruz ama kimseyi kurtaramadan hep beraber alınıyoruz. Beşiktaş Toplum Polisi Karakolu'na götürüldük. Arabalardan tek tek iniyoruz, polis basıyor copu, sonra da merdiven altına fırlatıyor. "Niye geldiniz buraya?" Anlatıyoruz; Korner Vietnam kasabı, buraya büyükelçi olamaz falan... Deniz (Gezmiş) de merdiven altı girişinde sayıp döküyor. "Tamam, tamam" dedi nöbetçilerden biri, "bir şeye ihtiyacınız var mı?" "Karnımız aç para versek bir şey alır mısınız?" "Yok" dedi ve gitti. Az sonra döndü, elinde pastırmalarla. Cebinden ödemiş. Aynı polis, komiserle birlikte "Memleketi Amerikalı köpeklere bırakmayın, siz de olmasanız namusumuzu kim koruyacak" deyince şaşırmadık desem yalan olur."
Kemal Bingöllü İstanbul Üniversitesi işgalini şu sözlerle anlatıyor:
"Bir yıl önce yönetmeliklerin kötülüğü, yabancı dil barajı, yazılı sözlü imtihanların olması, yazılıdan geçip sözlüden kalınca yazılıya tekrar girilmesi gibi sıkıntıları konuşmaya başlamış, hatta Hukuk Fakültesi Dekanlığını da birkaç saatliğine işgal etmiştik. İdare, "Sorunları mutlaka senatoya götüreceğiz deyince eylemi durdurmuştuk. Güvenmiştik ama maalesef sözlerini tutmadılarç O gün "Birşeyler yapmak lazım" düşüncesiyle Deniz (Gezmiş) ve arkadaşlarının öncülüğünde üniversiteyi işgale karar verdik. Yani spontane bir olaydı."(s.32)
Ruhi Koç, "Nerede yanlış yaptık" başlıklı yazısında, dönemin hareketlerine yol gösterecek hareketlerin olmadığını ve en önemli sorunun ideolojik yetersizlik olduğunu söylüyor ve anlatıyor:
"Dev-Genç içerisinde sonraki tartışmalarda bizlerin temasları konu ediliyordu ama gerilla hareketlerine kalkışan arkadaşların radikallerle temasları vardı. THKO ve THKP-C banka soygunlarına başlamıştı. O sırada Sarplar (Sarp Kuray) Deniz Kuvvetlerinde, Mahirler (Mahir Çayan ve arkadaşları) Hava Kuvvetlerinde yüzbaşı seviyesine kadar örgütlenmiş durumdaydı. Aslında radikallere bel bağlamamızda 27 Mayısın da etkisi oldu. Böylece daha ileri mevziler kazanabileceğimiz düşünüyorduk. Hatamızı hapse düşünce anladık."
Selçuk Şahin Polat 70 baharından bir anı anlatıyor:
"Denizlerin, THKO olarak 71 yılı başındaki ilk banka soygunu ülkede şaşkınlık yarattı; kimi inandı, kimi inanmadı provokasyon dedi. THKP-C'de ise şehir gerillası eylemleri için hazırlık sürecini yaşarken böyle bir şeyin olması "geç kaldık" telaşı yarattı. Sonuçta Ulaş (Bardakçı), Hüseyin (Cevahir), Mahir (Çayan), Hüdai (Arıkan) ve ben soygun için hazırlandık. Ziya (Yılmaz) da gözcülük yapacaktı. Bankadaki para çok az çıktı. Bu arada Mahir bizden erken gidip de bizi göremeyince bankadan çıkmıştı. Dolayısıyla soyguna katılamamış oldu ki Mahir'in buna çok öfkelendiğini söylemem gerek."
Neşe Erdilek, babasının aralarında Deniz Gezmiş'in de olduğu devrimci gençlere nasıl destek olduğundan ve tedavi ettiğinden bahsediyor.
"Deniz, Ankara'ya gelmiş, kaçak, yaralı. Hüseyin (İnan) akşam eve geldi. Deniz, Siyasal'da, yaralı diye... Babam, yanında ben, arabayla Siyasal'ın arka taraflarından, gecekonduların oralardan yurtlara girip tedavi etti Deniz'i. "Deniz'in doktoru" derlerdi ona. Parasal olarak da, doktor olarak da devrimcilere hep destek oldu. Denizlerin idamından bir hafta sonra kalp krizi geçirdi öldü, dayanamadı.
Mustafa Lütfi Kıyıcı, zaman zaman siyasetin öğrenciliğin önüne nasıl geçtiğini ve Gezmiş'in öğrencileri nasıl örgütlediğine dair bir anısını anlatıyor:
"Siyasetin öğrenciliğin önüne geçtiği zamanlar da olmuyor değildi. Vietnam kasabı Komer'in İstanbul'a geleceği haberini alınca amfilere girerek öğrencilere duyurduk. Maliye dersinde hoca derse devam etmekte ısrar edince Deniz kürsüden, "Burada kompradorların vergi kaçırma metotlarını öğrenmek isteyenler kalsın, Komer'i protestoya gelmek isteyenler de minibüslere! Havaalanına gidiyoruz!" demiş, sınıfın yarısı bizimle Yeşilköy'e gelmişti. İstanbul Dev-Genç yönetimi bizde olduğu dönemde de forumlar sürdü, artık daha çok siyaset tartışılıyordu."
Osman Saffet Arolat, "Avrupa 68'inden farklıydık" diyor:
"Dünyayı ve Türkiye'yi değiştirme ütopyamızın yerine gelmemiş olması, bu konuda ilerleme kaydedilmemesi üzüntülerimden biri. (...) 40 yıl öncesindeki dostlarım kavga arkadaşlarımın bir bölümü bugün hayatta değiller. Onların çoğunun bu dünyadan ayrılışında önemli acılar söz konusu. Kimileri Denizler gibi asıldılar, kimileri Cihanlar (Alptekin), Sinanlar (Cemgil) gibi öldürüldüler. (...) Her şeye rağmen biz çok yoğun ve çok güzel bir yaşam sürdük."(ÇT)