Gezi eylemleri sırasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Camide bira içtiler" açıklamasını yalanlamasıyla bilinen Bezmialem Valide Sultan Camii'nin eski müezzini Fuat Yıldırım CHP’den 28. dönem milletvekili adayı gösterildi. Yıldırım, İstanbul 2'nci bölge 10'uncu sıradan milletvekili adayı oldu.
Yıldırım, seçim çalışmaları kapsamında dün (10 Mayıs) AKP seçmeninin İstanbul’da en yoğun olduğu ilçelerden Kağıthane’nin Seyrantepe ve Gültepe semtlerini ziyaret etti.
Esnafın yoğun ilgi gösterdiği Yıldırım, halkın taleplerini dinledi. Sorunlarını anlatan esnaf, kira fiyatlarının yüksekliğinden şikâyet etti.
Kimisi halkın alım gücünün çok düştüğünü ve bu nedenle işlerinin iyi gitmediğini söyledi, kimisi Türkiye’nin değişime ihtiyaç duyduğunu vurguladı.
Telsizler Mahallesi’nde 29 yaşındaki genç bir optikçi ise; ekonomik krizin işlerini nasıl etkilediğini anlattı ve “Benim partim yok, ben ekmek partisiyim. İğneden ipliğe her şey ateş pahası, A partisi B partisi değil, hep beraber bu ülkenin düzlüğe çıkması için çalışmak gerekiyor” dedi.
"Tehlikeli bir kutuplaşma yaratılmış"
İnsanları, sıkıntılarını taleplerini, beklentilerini ve sorularını dinleyen Yıldırım, ziyaretinin ardından bianet'e konuştu.
Yıldırım, seçim çalışmalarında toplumun siyasete olan güveninin sarsıldığını çok net gördüğünü söyledi.
AKP ve MHP dahil her kesimden seçmenle iletişim kurabildiğini belirten Yıldırım, fakat toplumun "çok kutuplaştığını" ve bu kutuplaşmayı sahada net bir şekilde gördüğünü ifade etti:
"Toplumda vatan, millet, din üzerinden çok tehlikeli bir kutuplaşma yaratılmış. Din üzerinden yaratılan algıya bir din adamı olarak yanıt veriyorum. Hadis ile ayetle anlatıyorum 'tamam haklısın ama yine de bu...' diyor. Tek kanaldan sürekli bir aşılama var ve onu kırmak çok mümkün olmuyor. 'Ama ama amaları bitmiyor'
"Broşür uzatmana bile tahammül edemiyor"
"Mesela bazı insanlar din adamı olarak CHP'de yer almama tepki duyuyor. 'Camilerimizi, Diyanet İşlerini Başkanlığını kapatacak bunlar' diyor. Bunu bizzat Cumhurbaşkanı kendisi ifade ediyor ve halk buna inanıyor.
"Diyanet İşleri'nde 33 yıl hizmet ettim, böyle bir şey olmayacağını anlatmaya çalışıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı olmasa her camide başka tarikat, başka cemaat olur, Diyanet İşlerinin ülkenin sigortası olduğunu ve kapatılmayacağını bir din adamı olarak anlatıyorum, ikna oluyor ama o ön yargının kırılmadığı anlaşılıyor.
"Mesela kapalı orta yaş üstü bir kadın ve yanından 20'li yaşlarda genç bir kadına arkadaşlarımız broşür vermek istedi. Orta yaşlardaki kadın çok sert baktı ama yanındaki 20'lerindeki o genç kadın broşürü almasa da tebessüm etti. Belli bir yaş üstünün kalıplarını, yargılarını kırmak gerçekten çok zor. Broşür uzatmana bile tahammül edemiyor.
"Dün sosyal medyada bir seçim bürosunda bir ablamızın bana sarılmasını sosyal medyada mesele ettiler. 'Sen din adamısın nasıl bir kadına sarılırsın' diyor. Ben din insanıyım ve kutuplaştırmam, birleştiririm."
"DİB din, dil, ırk ayrımı yapamaz"
Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönelik eleştirilere de yanıt veren Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Diyanet İşleri Başkanları Mehmet Görmez ve Ali Erbaş ile başlayan süreçten sadece ben değil birçok arkadaşımız şikâyetçi. Basında çok konu olmaya başladılar. Ama burada ayıbın en büyüğü siyasetindir, çünkü Diyanet İşleri Başkanı siyasi bir erk tarafından atanıyor.
“Her gelen iktidar kendi adamını Diyanet İşleri Başkanı yaparsa sonuç bu olur, Diyanet İşleri siyasallaşır. Hâlbuki Diyanet İşleri Başkanı da üniversitedeki bir rektör gibi kendi içinden seçimle gelmelidir. Eğer atamayla gelirse siyasi davranır siyasi konuşur.
“Mesela ben ekonomiden anlamam, ama insan haklarını, adaleti, hak ve özgürlükleri bilirim. Sevgiyi kuşatmayı, maya olmayı bilirim çünkü bu benim mesleğim buradan beslendim. Diyanet İşleri Başkanlığı din, dil, ırk ayrımı yapamaz. Peygamber nasıl davranıyorsa öyle davranmak zorundadır. Ama siyaset bu duruma getiriyor.”
"20 yaşındaki gence tüp kuyruğundan bahsediyorlar"
Yeniden seçmen tutumuna ve yaş gruplarına değinen Yıldırım, “Z kuşağına hayranlık duyduğunu” söyledi ve ekledi:
“Gençler, tek bir yerden tek bir kanaldan beslenmiyor. Bizlerden çok daha geniş bakıyor ve her şeyi görüyor, merak ediyor, araştırıyor kendi fikri var. Ve şu an bu ülkenin gençliği huzur istiyor.
"Gençler, ayağındaki ayakkabısının, elindeki telefonun eleştirilmesinden çok rahatsız. Bir bardak kahvesinin çok görülmesinden rahatsızlık duyuyor. Onlar görüyor; Avrupalı bir gencin buraya gelip nasıl gezdiğini eğlendiğini görüyor. ‘Ama ben kendi ülkemde Antalya’ya onu da bırak köyüme gidemiyorum. 20-30 yıl önce yaşadığın sıkıntıları bugün getirip önüme sunma’ diyor.
“Z kuşağı çok adil, fikirlere saygılılar, her kesimden insanlarla bir arada olabiliyorlar. Fakat bu ülkenin siyasetçileri, 65 yaşın üstündeki yetişkinler sanki savaştalar öyle yıkıcı bir dille konuşuyorlar. Tüp kuyruğundan bahsediyor 20 yaşındaki bir gence, tüp kuyruğuna niye girdiğini de bilmiyor ama bir ezberle konuşuyor.
“20 yıl önce bir yolun yapılmasının koşulları farklıydı, ama bugün teknoloji sayesinde en zor yerlerde bile bir ayda bir yol yapılabiliyor. Bu, bu iktidarın marifeti değil, teknoloji nasıl ilerliyorsa biz de o koşullarda ilerliyoruz. Gençlik bütün bunların farkında ama belli bir yaş üstü bunları göremiyor ve gençlerin kendisine benzemesi isteniyor."
"Gezi benim benim kaderimdi"
Gezi Direnişi döneminde yaşananları da hatırlatan Yıldırım, son olarak şunları söyledi:
“Gezi benim benim kaderimdi. O bölgede 20 yıl görev yaptım Gezi Parkı’na üç kez gittim. Fakat şimdi Gezi ile anılıyorum, ‘Gezici Hoca’ olduk. Gezi kaderimdi ama yaşadıklarım kaderim değildi, haksızlıktı, hukuksuzluktu, zulümdü.
“Gezi’yi bir bira kutusuna bağladılar. Ama şunu unuttular; ben Gezi’de bu ülkenin onurunu, haysiyetini kurtardım. Bir başka arkadaşım olsaydı, bir iki sivil toplum örgütüne ‘cami işgal edildi’ diye mesaj atsaydı, katliam yaşanırdı. Kimse alana inmedi. Valiyi aradım ‘caminin önlemini alın, camiye sıkıştırıldı bu insanlar bir şey yapın’ dedim, ‘başının çaresine bak’ dedi.
“Camiye sığınmış, Allah’ın evine sığınmış o insanlar, dışarıda yangın var, ayakkabıyı düşünen mi var, ‘ama sen camiye ayakkabı ile girdi’ diyorsun. Camiye ayakkabı ile girdi yıkarsın geçer, peki bir gencin kanı bulaşsaydı hangi su ile temizleyecektin onu. Bunu onlar da biliyordu aslında ama kullandılar. Adaletli olmanız hiçbir şey ifade etmiyor, taraf olmanız gerekiyor."
(RT)