Documentarist'in açılış filmi olan Almanyalı Eva Stotz'un yönettiği "1.000.000 Adım" belgeselinde bir tap dansçısı olan Hollandalı Marije Nie'nin yolu Gezi Parkı protestolarıyla kesişiyor. Tarlabaşı'nda ve barikatların önünde geçen filmde iki yıl evvel yaşadığımız Gezi Parkı protestolarına hem dışarıdan hem içeriden bir bakış görüyoruz.
Bizim siyasetçilerimiz hala Gezi Parkı protestoları neydi diye konuşadursun Eva ve Marije çok net bir şekilde tanımlıyorlar; Gezi Parkı protestoları, farklı insanların buluştuğu, kalplerin açıldığı, insanların farklarında birleştiği ve farklılıklarını kutladığı engin bir deneyimdi. Şarkıda diyor ya hani "Kardeşin duymaz eloğlu duyar" diye, işte, aynen o...
Filmi 13-18 Haziran günleri arası sürecek olan Documentarist'te izleyebilirsiniz.
Marije Nie ve Eva Stotz ile Gezi Direnişi'ni ve filmlerini konuştuk.
Tap dansı yapmaya ne zaman başladınız?
Marije - Çocukluğumdan beri dansı ve müziği çok severim, çocukken klasik piyano eğitimi aldım. Müzisyen olmak istiyordum ancak piyanonun benim için doğru enstrüman olmadığını hissediyordum; ben de hukuk fakültesine gittim ve orada tap dansı yapmaya başladım. İlk beş dersten sonra hayatımın amacını bulduğumu fark ettim ve tap dansçısı olmaya karar verdim. Ancak yine de okulumu bitirdim ve avukat oldum.
Tüm geleceğim gözlerimin önünde düz ve dar bir yol olarak belirmişti. Hukuk kariyerimi bırakıp tap dansçısı olmak bir karar vermek gibi değil de bir gerçeğin ilanı gibiydi; macera istiyordum, bilinmeyen ve ucu açık şeyleri istiyordum… Dahası, bir tap dansçısı olarak beni neler beklediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Neyse ki adım adım kendime bir tap dansçısı olarak enteresan hayat kurdum. Dünyanın her yerinden farklı müzisyen ve dansçılarla çalışıyorum.
Gezi Parkı protestoları sırasında dans etmek nasıl bir şeydi? Protestolar size ne hissettiriyor?
Marij - Gezi Parkının girişindeki barikatta dans etmek yaşam, politika ve sanat dolu yüce bir andı. Şiddet ve şiir; korku ve kıvanç, arzu ve koruma bir aradaydı.
Ritmin gücünü sonuna kadar hissettiğim bir andı. İlk başta hepimiz korkmuştuk. Durum çok gergindi, Taksim Meydanı halkın elindeydi ama hepimiz her an saldırıya uğrayabileceğimizin bilincindeydik. Yani şiddeti beklediğimiz bir zaman dilimiydi. Polis barikatın arkasında bekliyordu ve etrafımızdaki insanlar durmamız için bağırıyorlardı çünkü bunun polisi provoke edeceğinden korkuyorlardı. Asılına bakarsanız tap dansının sesi de biraz kurşun sesi gibi geliyordu çevredeki evlere. Ama andından ritim herkesi yakaladı ve tüm o olumsuz enerjiyi neşeye çevirdi.
Birden bire kalabalığın içinden bir trompetçi çıktı (bir başka şahane tesadüf!) ve hepimiz coştuk! Müziğin ardından herkes bir ağızdan “Her Yer Taksim Her Yer Direniş!” diye bağırmaya başladı. Şimdi bile, filmi izlediğimde o ana dönüyorum ve tüylerim diken diken oluyor.
Gezi Parkı protestoları çok özeldi. Biraz şairane olacağım çünkü bence Gezi’nin doğasında şiir vardı. Kişisel ihtiyaç ve isteklerin, birçok yürek ve fikrin buluştuğu ve ateşlediği çok güçlü bir hareketti. Şehrin koreografisi değişti; bir yanda milisler bir yanda polis vardı. Protestocuların koşan ayakları her zaman tekrar birleşiyordu adeta akan bir nehir gibi.
Bence en güzel şey de tüm bu kaosun ve insanları ayaklanmasının sebebinin bir park olması. Buluşmak ve konuşmak için bir yer. Park barikatların ardında teyakkuzla korunuyordu, içerisinde ise tam bir festival vardı.
Tüm bu karmaşanın, baskı ve şiddetin altında şiir zaman ve mekanla şekillendi. Orada birlikte yaşayan insanlar başka bir şey yarattılar, sıradan hayattan sıyrılan, şiir için bir yer. Tabii ki doğası gereği, geçici.
İnanıyorum ki, bu hareket parçası olan herkesi etkiledi ve sonsuza kadar onlarla kalacak. Çünkü farklı insanların buluştuğu, kalplerin açıldığı, insanların farklarında birleştiği ve farklılıklarını kutladığı engin bir deneyimdi.
Eva - Direkt olarak benim kavgam olmasa da, ve olaya dışarıdan dahil olduğum halde kendimi tüm protestocularla çok kuvvetli bir bağla bağlanmış gibi hissettim. Dünyanın her tarafında, global şehirlerde yaşayan kişiler olarak güncel sorunumuz kentsel dönüşüm ve yönetici güçlerin hayatımıza olan yönlendirici etkisi. Küreselleşme çağında bireylerin çatışmaları bir şekilde birleşiyor. İstanbul’daki protestolarda da protestocular sanatı dünyaya açılmak için kuvvetli bir araç olarak kullandılar.
İnsanların tepkisi nasıldı?
Marije - Ritimlerin, dansın ve şarkıların İstanbullulara çok yakın olması benim için çok enteresandı. Özellikle de erkekler! Hollanda veya Almanya’da genellikle insanlar görmezden gelmeye çalışırlar ya da uzaktan seyrederler ama İstanbul’da insanlar benimle birlikte dans etmeye, şarkı söylemeye ve gülmeye başladılar. Bu beni çok mutlu etti.
Elbette ki protestolar sırasında farklı bir enerji vardı; çok daha yoğun ve gergindi ama aynı zamanda çok güçlü ve anlamlıydı. Hepimizin enerjisi amaca odaklanmıştı ve bu müziği ve dansı tamamen dönüştürdü. Bunu hissetmek harikaydı.
Bu filmi çekme fikri nasıl oluştu?
Eva - Filmlerimde sosyal değişimleri ve altında yatan insani duyguları inceliyorum. Evrensel dillere olan ilgimden genellikle yurt dışında film çekiyorum. Müzik hatta bazen sadece ritim hepimizin anladığı tek dil. Marije’yi gördüğüm an yaptığı dansın ne kadar kuvvetli bir iletişim aracı olduğunu farkettim. Bu dansın humor ve öfkesi çok davetkar insanları kendine çekiyor. “Bir Milyon Adım” filminde bu iki duyguyu birleştirmek ve tüm hareketlerin başlangıcı olan tek bir adıma dikkat çekmek istedim.
Marije - İnsanların gündelik hayatlarında attıkları adımlarla bir sahnedeki dans adımlarını birleştirme fikrini çok sevdim. İki taraf için de ilginç olacağını düşündüm, sadece dansçı insanlara sanat götürmekle kalmıyor insanlar da dansçıya gerçekleri getiriyor. Bir değiş- tokuş. Hatta bir müzakere. Kamu alanlarını kimler kullanırız? Nasıl kullanırız? Şehrin ritmi nasıl ve onu ne kadar değiştirebiliriz? Hangi adımları atarız? Bu adımlar şehri nasıl değiştirir? Bu sorular aynı zamanda modern şehir yaşamına dair bir çok kişisel soruyu da beraberinde getiriyor ama tamamen değişik bir açıdan dans ve ritmin ortasından.
İstanbul’a vardığımızda insanların bizi Haydarpaşa, Tarlabaşı gibi özel yerlere götürmesi heyecan vericiydi. Bütün mekanlar akış halinde, bir aşamadan diğerine geçiyorlar. Tabii ki Gezi protestoları da bu soruların patladığı nokta oldu.
1.000.000 adımın özel bir anlamı var mı?
Eva - adım saymak çok eski bir fikir. Buradaki fikir, her adımda bir karar anı var. 1.000.000 adım benim için tüm koşturmacanın bittiği anı sembolize ediyor.
Sessizce durduğu ve gerçeği yansıttığı anı. Fiziksel varlığı göstermek ve güçlü bir sessizlikle durmak yapılabilecek en akıllıca eylem.
Marije - Birçok adım anlamına geliyor… Aslına bakarsanız bir milyon adım atmanın bir ömür süreceğini sanıyorduk ama ortalama bir insanın 6 ayda attığı adım sayısıymış meğer :-)
Filminizin büyük bir kısmı şu an yıkılmakta olan Tarlabaşı’nda geçiyor. Orada çekim yaparken neler hissettiniz?
Eva - Yıkılmış olan halkı gördüğünüzde bir zamanlar orada nasıl cıvıl cıvıl bir yaşam olduğunu anlıyorsunuz. Sadece daha fazla para kazanmak için yıkılan yerleri gördüğümde büyük öfke duydum.
Marije - Yatırımcılar için potansiyel para anlamına gelmeyen şeylere değer verme konusunda bizlerin (ya da sistemin) oldukça başarısız olduğunu düşündüm. İnsanların yaşamı ve çabası finansal terimlerde karşılık bulmuyorsa başarısız Kabul ediliyorlar. Halbuki, Tarlabaşı gibi bir semtin sakinleriyle birlikte varlığını sürdürmesi, büyümesi ve gelişmesi gerekliydi. Bence bu durum kültürümüzü fakirleştirdiği gibi halklarımızı da güçsüzleştiriyor.
Filminiz Gezi Parkı protestolarından iki yıl sonra İstanbul’da gösterilecek, ne hissediyorsunuz?
Eva - İnsanlar filmi izleyince yaşadıkları çelişkiyi görebilecekler mi diye merak içindeyim. Elbette iki yılın ardından kendi eşsizliğinde şekillenen bu şehre geri dönmek ve bu filmi insanlara göstermek muhteşem bir his. Ne tesadüftür ki yine bir siyasi dönüm noktasında, değişim için umut veren seçimlerin hemen ardından buradayım.
Marije - Son seçimlerin ardından, harika hissediyorum! Gezi’nin ardından geçen iki yıl, değişim isteyen insanlar için çok zor ve acılı geçti. Böyle bir siyasi dönüm noktasında bu filmin gösterilecek olmasından dolayı heyecan duyuyorum. (CC/HK)
* Ayrıntılı bilgi ve program için tıklayın.