Son yirmi yılda, bu konu üzerindeki sosyolojik oluşum, olayın gelişiminin ana hatlarının ortaya çıkarılmasına olanak sağlamaktadır.
Bu konu Fransa'da ve diğer ülkelerde öncelikle tarihçiler tarafından incelenmiş ve daha sonra da sosyologlar tarafından ele alınmıştır.
Bunlardan biri, Şikago'daki yüzlerce çete üzerinde araştırma yürüten Trasher'dir (1927). 1960'lı yıllara gelindiğinde, Tetard (1988) tarihsel bağlamda Deri Ceketliler'in ortaya çıkışını, Monod (1968) ise, Fransa'da çok sayıda çocuk çeteleri üzerine ilk etnik araştırmalarını kaleme almıştır.
1980'li yıllara kadar Fransa'da gençlik çeteleri üzerine yazılmış çok az sayıda eser bulunmaktadır. Buna rağmen, kent sosyolojisi ve gençlik sosyolojisi 1950 ve 1960 yıllarında gelişmeye başlamıştır. Bu konuda yapılan ilk araştırmalar da bu tarihler arasına rastlamaktadır.
Trasher, kent toplumunun küçük kesimlerinde, çetelerin ortaya çıkışını açıklamak için, derin sosyal krize sebep olan, toplumsal düzensizlik teorisini kendisine dayanak etmiş olsa da, bazı yazarlar, çetelerin kurulmasını toplumdaki gençlerin karşılıklı yardımlaşmasının doğal şekli olarak ele almışlar, onlardan bazıları ise incelemelerini, sanayi toplumu çetelerini, geleneksel toplumda genç erkekliğe adım atma ayinleriyle karşılaştırmaya kadar götürmüşlerdir.
Bununla birlikte, bu tip inceleme, toplumların sosyal örgütlenme ve tarihsel dönem açısından birbirlerinden çok farklı olması sebebiyle aralarında bir mukayese yapmayı imkansız hale getirecek bir takım sınırlamaları da beraberinde getirmektedir.
Çeteler üzerine tanımlamalar ve teoriler
Çetelerin ve onların tarihçelerinin tanımlanması meselesi, olayın analiz edilmesi için çok önemlidir. Kuzey Amerika çetelerini, kenar mahallelerde örgütlenen gettolardan ayırmak yerinde olur.
Zira, Fransızca'da "şiddet içerikli suçlar işleyen küçük silahlı grup olarak betimlenen "gang" kelimesini Anglosakson toplum suçbilimi literatürü özellikle kullanır.
Çete kelimesi Kazakistan'da Salagaev ve Shaskin tarafından betimlendiği şekliyle nitelendirilebileceği gibi, buna karşı Paris banliyösünde anlamsız basit suçlar işleyen genç ve çocukların daha sonra kapsamlı suçlara yönelmeleriyle ilgilenen Esterle-Hedibel (1997) tarafından yapılan tasvir de kullanılmaktadır.
Birçok teori, günümüz çeteleri olayı gerçeğine yaklaşılmasına imkan vermektedir. Bunlardan birisi, toplumsal düzensizlik teorisi, diğeri ise, bir bireyin nasıl yoldan çıkmış kişi olarak adlandırılmasını anlamaya imkan everen etkileşimsel sınıflandırma teorisidir.
Bu teori, bireyi aynı türden farklı amaçlarla bir araya getirmek suretiyle, çete mantığına dönüşebilen ve gruptan çıkmak isteyen bireyi de yalnızlığa mahkum eden kollektif kimliği güçlendirmektedir.
Toplumsal düzensizlik teorisi, nisbeten sık sık değişen ve kararsız tarzda da olsa gençler arasında tamamen örgütsel bir yapının olmayışı anlamına mı gelmektedir? Bu görüş, çetelerin olmadığı sonucuna varan Dubet (1987) tarafından savunulan ve daha sonra da bazı yazarlar tarafından çürütülecek olan durumdur.
Bir neslin gerilemesiyle, geçmişin çeteleri şüphesiz gerçekte olduklarından daha güçlü yapılanmış görünmektedir. Deri ceketlilerin son temsilcileri olduğu işçi dünyasının ileri karakolu da böylece düşmüş olacaktır.
Zira işçi sınıfının ve onun yapısal ve ideolojik kadrolarının değişimi tarihi bir gerçektir, göçebe yada kendilerine özgü mahallelerinde toplum dışı ve ya aylak haldeki gençlik çeteleri yoğun bir işsizlik ortamında bile yaşamlarını sürdürmektedirler.
Çatışma kavramı, çete mantığını anlamak için temel bir kavramdır. (Robert, Lascoumes, 1974). Grup ve çevresi arasında mevcut olan ayrım, grup dışında kalan bireyleri eşya olarak değerlendirerek onları durağanlaştırmaktadır. Çete üyeleri ile çete dışında kalanlar arasında hiç bir şekilde empati kurulmamaktadır.
Bu ayrım, toplumun çok fakir kesimlerine yasal girişi engelleyerek, tüketime itilen bir toplumda, bireylerin can ve mallarına yönelik suçun işlenişine imkan vermektedir.
Merton'un "sapma uyarlaması" kavramı bu çeteler içerisinde suçun yerini anlamak için yararlı olmaktadır. Mauger (1998) çete mantığı kavramını, gençlerin farklı konumlandıkları sosyal yerleşim mahalleleri içerisinde el almaktadır.
Mahallelerinde kalmak isteyen gençler ile mahallelerindeki araştırmalar ve olaylar sebebiyle ikamet yerlerinden ayrılmak isteyen ve çetelerin savaşçı mantığından kurtulmak isteyen gençleri birbirinden ayırır.
Sosyal yerleşim mahalleleri çetelerinin alt kültürünü, erkek kültürüne bağlar, ihlalin mevcut düzene karşı bir direnişten daha çok, gösteriş, aşırılık ve sınır aşma unsurlarına dayandığını savunur.
Robert ve Lascoumes (1974, sayfa 14) çeteleri, "kurallara bağlı olmama, homojen olma ile çevresine ve yaşa bağlı sapma" olarak üç karakteristik özelliklerine göre tanımlar.
Esterle-Hedibel, dış dünya ile çatışmalar, suç eylemleri ve grubun etkin bölgeleri üzerinde durmaktadır. Göç olayları ve eğitimdeki başarısızlık, diğer grup ve çetelere muhalif olma ve etiketlenme isteğine bağlı olarak gençler arasında bir sapkınlık kimliğinin oluşmasına katkı sağlamaktadır.
Sosyalleşmenin olmadığı ortamda, çete üyelerini savunmakta ve konuma altına almakta aynı zamanda, bireylerin çeteden ayrılmasını iki yöntem ile engellemektedir.
Birinci yöntemde, üyelerin kazanımlarından ziyade sıkıntılarının hakim olduğu geçmişleri üzerinde durularak, suç tecrübeleri arttırılmaktadır. İkinci yöntem de ise, çetenin yakın çevresine, özellikle üyelerin ailelerine ve sosyal işçilere yardım yapılmaktadır.
Bu yöntemlerle, gruptan ayrılma konusunda çıkmaz durumda olan, çete üyelerinin grup içerisinde kalması sağlanmaktadır. Bu yardım yöntemi, çetenin kadın üyelerinden ziyade, erkek üyelerine uygulanmaktadır.
Lagre çalışmalarında (1996), çetenin oluşmasını, sosyal başarı yörüngesinden dışlanmanın sonucu olarak değerlendirmektedir. Kuzey Amerikalı araştırmacılar, çetelerin gelişmesindeki birinci faktörün, fakir mahallelerdeki hayat şartlarının zorluğu olduğunu vurgulamışlardır. Özelikle İspanyol kökenlilerin ve zencilerin ikamet ettikleri mahallelerde yoksulluğun çok hızlı yayıldığı, orta sınıfın kaçtığı ve sosyal hizmetlerin yapılmasının yavaşladığını belirtmişlerdir.
Geleceğe yönelik ümidin olmayışının da bir çok kentte çetelerin gelişmesine imkan vermektedir. Araştırmacılar, çeteleri, şehirli gençlerin çevreleri tarafından maruz bırakıldıkları kötü yaşam şartlarına uyum stratejileri olarak analiz etmişlerdir.
1950'li yıllarda gelecek ümidinin olmayışı anlayışının altını Whyte (1995) da çizmiştir. Kenar mahalle çocukları (Corner Boys) cadde ve sokakların köşelerinde yerleşmişler ve buraları kendilerine temel üs olarak kabul etmişlerdir.
Çetenin bir alana (mahalle, sokak veya sosyal konutların tamamı ya da bir kısmı) yerleşmesi çok sayıda araştırmacı tarafından vurgu yapılan bir tespittir. Çete ile gençler arasındaki diğer örgütlenmeleri birbirinden ayırt etmek gerektiğini belirtmişlerdir. Craies Feixa (1999) İspanya ve Meksika'da gözlemlenen Punk eğilimli kentsel örgütlenmeleri gençlik çetelerinden ayırmaktadır. İspanya'daki bu tip örgütlenmeler çok iyi bir şekilde kenar mahallelerde odaklanmışlardır.
İkinci grupta yer alan örgütlenmeler ise daha ziyade şehir merkezlerinde görülmektedirler. İlk gruptakiler mal mübadelesi, alınan malın değiştirilmesi ve satılmasıyla meşgul olurken, ikinci gruptakiler ise piyasa şartlarının kurallarına bağlı kalmaktadırlar.
Çocuk çeteleri üye oldukları grubun amblemini temsil eden yazıların ve duvar süslemelerinin yer aldığı orijinal sokak alt kültür şekillerini icat ederek işçi sınıfından gelme gençlerin hayat şartlarında ki suçsuzluğunu anlatış biçimi olarak algılanmaktadır.
Millot (1997) bip hop hareketi etrafında toplanan çeteler üzerinde bir araştırma gerçekleştirmiştir. Bu örgütlenmeler, hiç kuşkusuz kollektif ve hiyerarşik bir yapıdan uzak sürekli değişen ve dalgalanma gösteren çevre içerisinde yer almasına rağmen, bir etnik köken bilimci onların gerçeklerini anladığı takdirde, örgütün bir his, mantık ve anlam ifade ettiği sonucuna ulaşabilmektedir.
Dış gözlemlerde, değersiz olarak görünen sebepler hakkında, çatışma kavramı temel olarak nitelendirilmektedir. Şekillere ve kurallara bağlı olmayan çeteler üyelerinin birbirlerine karşı korunmasını da garanti etmektedir.
Dazlaklar
Dazlaklar medyada çok fazla yer bulmalarına rağmen önemli bilimsel araştırmalara konu edilmemişlerdir.
Fransa'da Petrova (1997), ilk İngiliz dazlaklarını kendilerine temel olarak kabul eden, işçi ve halkçı sınıfı geleneğine sahip 1960'lı yılların dazlaklarını, şiddet yönüyle birbirinden farklı olan Kızılderili ve neo-nazi dazlak örgütlenmelerinden ayırmaktadır.
Neonaziler açık şekilde, ırkçı ve "beyaz ırkın" üstünlüğünü savunan en tanınmış ve en kalabalık dazlak örgütlenmeyi oluştururken, 1960'lı yılların dazlak örgütlerinin daha ziyade işçi sınıfına dayandığını dile getirmektedir.
Petrova, ırkçı dazlakları sosyal dışlanmışlığın ve kanunsuzluğun bir ürünü olarak analiz etmektedir . Ulusal ve sınıfsal kimliği zayıflatan politik olmayan suç çetelerini kuran göçmenlere karşı dazlakların sundukları argümanları detaylı bir şekilde incelemiştir.
Otonomi isteği, özellikle yabancılar ile ve dazlak olmayanlarla girişilen çatışma ve kavga mantığı, kabul edilemez olarak değerlendirilen melezleştirme gibi diğer çetelerde de görülen erkeğe özgü değerlerin dazlak örgütlenmelerde de görüldüğünü belirtmektedir.
Dazlaklarda gözlemlenen bu ırkçı özellikler diğer Avrupa ülkelerindeki gruplar da bulunmaktadır. Araştırmacılar, Fransa'da Petrova'nın genç ırkçı dazlakların mevcut yabancıları ulusal kimlik açısından istilacı olarak değerlendirdikleri benzer argümanlara vurgu yapmaktadırlar.
Etnik çeteler
Bu araştırmalar, toplumun kalan kesimi ile suç grupları arasındaki ilişkilerde etnik köken sorununu aydınlatmaya yöneliktir. Bu konudaki ortak görüş, Antil, Mağrip ve Kara Afrika'dan ekonomik sebeplerle göç eden göçmenler içerisinden çıkan gençlerin kuvvetli bölgesel yada ulusal kimlik isteğinin bir sonucu olarak görülmesidir.
Dazlakları inceleyen araştırmacılar ise benzer etnik sürecin beyaz ırka mensup olma şekliyle ortaya çıktığını ve bu tür grupların da ırkçı slogan ve saldırılara başvurduklarını belirtmişlerdir.
Çağımızın anlamsız sorunlarından birisi de fanatiklerin ortaya koydukları tarzdır. Bir bölgenin yada bir topluluğun maddi kimliğine sahip olduklarında, bunu ifşa etmede çekinmez ve içtenlikle bu kimliklerini açıklarlar.
Çeşitli tarihi sebeplerden ötürü, farklı bakış açılarıyla, çetelerin kimlik taleplerini açıkça ifşa etmeleri ve bu isteğin yayılması toplumun tamamından geçerek gençlik çetelerini de aşan bölünmenin ve kuralları olmayan çatışmanın bir göstergesi midir?
Bu soruya cevap verildiğinde, etnik sorunun kelime manasından çok daha geniş anlam ifade ettiği ortaya çıkacaktır.
Çete araştırmalarının büyük eksikliği: Kızlar
Kızlar alışıldığı gibi çeteler içerisinde çok az sayıda yer alırlar ve ikamet ettikleri yerlerin dışından ziyade, içerisinde yaşamlarını sürdürürler. Erkekler için cinsel objeler olarak değerlendirilmektedirler.
1980 ve 1990'lı yıllarda çok az sayıda esere konu edilmişlerdir. Esterle-Hedibel erkek bireylerin hakim olduğu çetelere girmeyi başaran kızları gözlemlemiş ve çete içerisinde erkeklere göre ikinci sınıf olarak değerlendirildiklerini, erkek kardeşlerinin yasadışı faaliyetleri hakkında aile içerisinde sessiz kalmak suretiyle varlıklarını hissettirdiklerine vurgu yapmıştır.
Suç alanı (büyük meydanlardan hırsızlık ve evrakta sahtecilik) da dahil olmak üzere ailesinden ayrı yaşama, erkek arkadaşları ile partilere katılma ve dışarı çıkma gibi kadın kimliklerine özgü faaliyetlerinden ödün vermeyerek kızlarla sınırlı bir grup oluşturmuşlardır.
Grup içerisinde geniş bir tarihi temele sahiptirler ve çetenin faaliyetleri hakkında ilk elden bilgi sağlayan habercilerdir.
Kuzey Amerikalı çetelerde kadınlar çok azınlıkta olmasına rağmen, sayıları giderek artma eğilimindedir. Kadınların bu tip suç gruplarına katılmalarının temel sebepleri, aileleriyle ilişkileri koptuğunda yada sarsıldığında aranılan korunma isteğinin çeteler tarafından sağlanmasıdır.
Çete üyesi kadınlar çetelere üye olmayan kadınlardan daha önemli suçlar işlemelerine rağmen, çete için önem teşkil eden suçlara (uyuşturucu işleri, gasp, soygun, v.b.) katılmaları erkek üyeler tarafından engellenmektedir.
Erkek üyelerin olmadığı ve yalnızca genç kızlardan oluşan suç gurupları daha ziyade basit suçlar ile meşgul olmaktadır.
Aktif uğraşları onlara erkeklere bağımlı olmaktan kurtarmakta ve güvenden yoksun olarak yaşamlarını sürdürmelerine imkan sağlamaktadır.
Sonuç
Fransa'da çeteler yeni bir fenomen olmasa bile, bununla birlikte içerisinde geliştiği genel durum açısından bugün ve geçmiş arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.
* İşsizlik ve istikrarsızlık halkın ikamet ettiği mahalleleri çok önemli şekilde etkilemiştir. Çetelere giriş imkanlarını arttırmış ve çetelerden uzaklaşma düşüncelerini kesinlikle sınırlandırmıştır.
* 1980'li yılların başından beri, gençlerin, katılımcıların yaşına ve şebekelerin tipine bağlı olarak çeşitli suç alanlarına yönlendirilmesine izin veren, yasadışı uyuşturucu pazarları çoğalmıştır. Bu şebekeler içerisinde yan görevlerde bulunan genç çocuklar böylece para kazanmaya başlayabilmektedirler.
Ve bu da daha yasal toplumsallaşma şekillerine alternatif oluşumların kurulmasını ve çetelere giriş tarzını oluşturabilmektedir.
* Eğitimin yoğunlaştırılması, kontrol yöntemlerinin iyileştirilmesi ve okuldan kaçışın cezalandırılması, okul ortamında gençlerin şiddet eylemlerine yoğunlaşmasına neden olmuş ve bizzat okul çevresinde gözlemlenebilen bir araya gelme eğilimlerini geliştirmiştir.
* Önceki yıllarda gözlemlenen genç grupların tersine, 1980'li yıllarda karşılaşılan çetelerin bir kısmı Antil, Mağrib ve Kara Afrika göçmenlerinden çıkan gençlerden oluşmaktadır. Yabancı kökenli genç figürü toplumsal tehlikenin eş anlamlısı olmaktadır.
Farklı etnik kökenden gelen gençlerin iş yerinde, evlerinde ve eğlence yerlerinde maruz kaldıkları ayrımcılık aynı zamanda kamu güçleri tarafından da tanınmaya, incelenmeye ve kabul edilmeye başlar. Etnik kimlik özellikle çete üyesi olan gençlerde gelişmiştir. Bu da bizler ve onlar arasındaki ayrımı kuvvetlendirmiş, etnik kimliklerine göre, Arap Fransızlar, Beyaz Fransızlar ve Zenci Fransızlar şeklinde kendini gösteren bir sınıflandırmaya sebep olmuştur.
* Toplu taşıma şebekelerini geliştirerek Merkezi değiştirilen mahallelerin dışarıya taşınması işlemlerinde kamu güçlerinin anlamsız etkisi, olağan tüketim şekilleriyle erişme hakları olmayan fakir mahalle çocuklarını tüketim mallarıyla karşı karşıya bırakmak olmuştur.
Kenar mahalleler artık, geçmişte olduğundan daha iyi bir şekilde şehir merkezlerine bağlanmakta ve daha önceleri banliyölerde vuku bulan olaylar şimdi daha görünür sosyal çevrelerde meydana gelmektedir. Bu, Paris, Strasburg ve Lille şehirleri'nde gözlemlenen durumdur.
* Günümüzde, gençler ve yeni yetişenler gençliğe özgün taşkın gösterileri daha az hoş gören bir toplumda coğrafi olduğu kadar zaman olarak da özgürlük alanlarına sahiptirler. Gurup halinde suçluluk bazen çok küçük gençleri ilgilendiren çete teşekkülü dahil (tesadüfi veya daha sabit) sosyal hayata bırakılmış bu alanlarda yer almaktadır.
Onlar aralarından bir çoğu için grup halinde yaşamanın ilk öğretisini oluşturan özellikle toplumsal şekilleri yaşamaktadırlar. (MEH/FT/EÜ)
* Bu yazıyı Fransızca'dan İnterpol Daire Başkanlığı'ndan Komiser Fikret Tiren Türkçeleştirdi.