5 Ekim 2006, kanal D Ana haber bülteninde bir haber vardı: Haber ilk bakışta Bahçelievler, 80. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi'ndeki yangınla ilgiliydi.
İşte bu merkez de çok az sayıdaki kurumdan biri... Bu merkezde cinsel istismara, enseste maruz kalan, çeşitli tehditler yüzünden evlerinden kaçan, ya da gidecek başka yeri ve belki de burası dışında can güvenlikleri olmayan genç kadınlar kalır/kalıyor; ama haber sunulurken öne çıkarılan, merkezde barınan genç kadınların kameralara saldırısıydı.
Zaten kameralar yangına değil, daha çok iç çamaşırlarıyla kaçmış, sokakta bekleyen genç kadınlara çevrilmişti.
Birand ve "kızların öfkesi"
Kadınlardan önce uyarılar geliyordu: ' çekmeyin, buna hakkınız yok', 'bizi reklam etmesenize' ve ardından, evet, öfkeyle, kameralara uçan tekmeler geliyordu.
Ve haberin sonunda Mehmet Ali Birand ' kızların öfkesini anlayabilmek imkânsız. Siz anlayabildiniz mi sayın seyirciler' yorumuyla başka bir habere geçti.
Bu yazıda - öncelikle Birand ve tüm medya mensuplarına- o öfkenin nedenini anlatmaya çalışacağım. Ve bu öfkeyi bir daha yaşamak, izlemek ve yazmak durumunda kalmamak umuduyla...
Tekme atacak kadar öfkelenmek
Bu merkezlerin ve bu merkezlerde kalan kadınların yerlerinin duyurulması ve elbette medyada yer almaları bazen hayatlarına son verilmesine sebep olabilecek kadar riskli olabilir.
Maalesef olabiliyor ve olmakta. Yani bu genç kadınlar kameralara tekme atacak kadar öfkelendiyse belli ki birileri ya da herkes tarafından görülmek, 'televizyona çıkmak' ve yeniden saldırıya uğramak istemiyorlar.
Burada yaralarını sarabilmeye, şiddete maruz kalmadan yaşamlarını sürdürebilmeye ihtiyaçları var. Bedensel, kişisel ya da kameralar aracılığıyla teşhir, saldırı ve tecavüze maruz kalmadan, yaşamaya hakları var! Ve bu ihlal haline öfkelenmeye de!
Ya tanırlarsa!
Diyelim ki o merkezde ' falan erkekle konuşurken görmüşler, namusumuz elden gitti' diyerek öldürülmek üzere olan ve kaçıp buraya sığınan bir genç kadın vardı. Ki olabilir...
Ve o kadın artık kendini tutamayıp öfkeyle kameralara tekme atan genç kadındı. Onu namus zamazingoları yürüsün diye öldürmeyi tasarlayan ailesi de haberi izledi.
Kızlarını buldular ve öldürdüler. Bu öfke o zaman mı anlaşılabilir ve hak verilebilir olacak?
Hani nerde "mahremiyete saygı"?
Ya da şöyle diyelim, o merkezde siz bu haberi verenlerin tahayyül ettiği gibi 'canları sıkıldığı için' evlerinden kaçan genç kadınlar vardı.
Ki 'canları sıkıldığı için' evlerinden kaçan genç kadınları kabul eden bir merkez olmadığı gibi malumunuzdur yok böyle bir şey.
Böyle olsa idi de, açıkça ve defalarca kameraya alınmak istemediklerini ifade ettiler. Eğer medya, özel alanı evle sınırlı görüyorsa bile bu genç kadınların barınabilecekleri bir evleri yoktu belli ki.
Burası evleriydi ve orası da yanmakta olduğu için özel alandaki giysileriyle ev dışında kalmışlardı. Bu durumda da, hani medyada ağızlara pelesenk olan 'özel hayat' ve 'mahremiyete saygı'?
Öfke anlaşılsa!
Kadınlara yönelik şiddetin bitmesi ve dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin giderilmesinden tüm toplum kadar medya da sorumlu.
Ama belli ki, bu sorumluluktan çok daha önce medyanın kadınlara yönelik şiddeti fark etmesi gerekiyor.
Ki bunun farkında olunca bu genç kadınların öfkesi de kolaylıkla anlaşılabilir ve yaşanmayabilir.
Biz de belki o zaman yayınlarıyla kadınlara yönelik şiddete ortak ve destek olmayan medya kanalları görebiliriz... (MÖ/BA)