* Fotoğraftaki Sara; fotoğraf: MSF.
Bir yıldır Bandladeş’te mülteci olan 46 yaşındaki Sara ve eşi 52 yaşındaki Abu Ahmad, şiddetin nasıl başladığını, kaçmaya nasıl karar verdiklerini ve kampta neler yaşadıklarını Sınır Tanımayan Doktorlar’a (MSF) anlattı.
MSF mültecilerin anlatımını da içeren “bir yıllık mültecilikle” ilgili yazılı açıklama yaptı.
TIKLAYIN - Bangladeş’teki Mülteci Kampında Hastalık, Açlık, Susuzluk İçinde Bir Yıl
Myanmar ordusu, 25 Ağustos 2017’de Rohingyalar’a karşı düzenlenen yeni bir “tasfiye operasyonu” ile şiddet uygulamaya başladı. 706 binden fazla Rohingya komşu ülke Bangladeş’e kaçmaya zorlandı. Mülteciler, daha önceki şiddet olayları nedeniyle yerinden edilerek Bangladeş’e sığınan 200 binden fazla Rohingya arasına katıldı ve Cox Bazar bölgesindeki Rohingya nüfusu 919 bine çıktı.
“Gizlene gizlene dağ yollarından ilerledik”
Abu Ahmad kaçış öykülerini şöyle anlatıyor:
“Yaşadığımız bu zulümden önce ineklerimiz, keçilerimiz, toprağımız, geçim kaynaklarımız vardı. Ama Myanmar Hükümeti bizi sürekli tehdit ediyor, bize işkence ediyordu. Kontrol noktalarının ötesine geçmemize izin verilmiyordu; sadece kendi sınırlarımız içinde hareket edebiliyorduk.
“Saldırılar başladığında evlerin yakıldığını, insanların bıçaklandığını gördük. Bir gece çocuklarımın hepsini karşıma aldım ve onlarla ne yapmamız gerektiğini konuştum. Pek umudumuz yoktu çünkü hiçbir şey yapmasak bile her an tutuklanabilir veya öldürülebilirdik.
“Eşimle birlikte engelli kızım R.’yi alıp ülkeyi terk ettik. Çocuklar bize daha sonra katılacaktı. Evden çıkınca köyümüzü hemen terk edemedik çünkü ne tarafa baksak silahlı hükümet güçlerini görüyorduk.
“Gizlene gizlene dağ yollarından ilerledik, kilometrelerce yürüdük. Gece geç saatlerde Bangladeş’in hemen karşısındaki kıyı şeridine vardık.
“Uzakta bir bot gördük, bizimle birlikte sahilde 30-40 kişi daha bekliyordu. Kaptan hepimizi güvenli bir şekilde Bangladeş’e geçirdi.
“Vardığımızda sınır polisleriyle karşılaştık. Bize çok yardımcı oldular. Güzel bir şekilde karşılayıp bize bisküvi ve su verdiler. Sabah olduğunda kiraladıkları otobüslerle Kutupalong Kampı’na götürüldük. “
“Evimizin yakıldığını, çocuklarımızın kaçtığını söylediler”
Kapta kaldığımız süre boyunca, Rakhine’de [Myanmar’ın Rakhine Eyaleti –eski adıyla Arakan] kalan diğer yedi çocuğumdan haber alamadım.
“Karşılaştığımız insanlar evimizin yakıldığını ve çocuklarımızın kaçtığını söyledi. Telefonumuz olmadığı için çocuklarla iletişimimiz de kesilmişti. Onlar için çok endişeleniyorduk.
“Bir süre sonra Bangladeş’e geldiklerini ve bizi aradıklarını öğrendik. İki ay sonra çocuklarıma kavuştum, içim rahatladı.”
“Bir şekilde hayatta kalmak zorundayız”
“Bangladeş Hükümeti barınak yapabilmemiz için bize odun, bambu ve plastik örtüler verdi. Karneyle sıvı yağ, pirinç ve mercimek de veriliyor.
“Bize verdikleri yemeklerin bir kısmını satıyoruz ve arada balık, sebze ve biber alıyoruz. Bu şekilde 100-200 Taka (7-15 TL) elimize geçiyor. Bu parayla yaklaşık bir ay idare etmemiz gerekiyor.
“Paramız olmasa da bir şekilde hayatta kalmak zorundayız. Sattığımız yemeklerin dışında hiçbir gelirimiz yok.
“Ne yiyeceğimizi, ne giyeceğimizi düşünüp duruyorum”
“Çalışabilseydik hayat bizim için daha kolay olurdu ama bize çalışma imkanı verilmiyor. Dışarıda çalışamadığım için aileme bakmak için para da kazanamıyorum.
“Eski gücümü kaybettim, çalışma ehliyetim ve becerilerim eskisi gibi değil. Sürekli endişeliyim ve geleceğe dair büyük korkularım var. Ne yiyeceğimizi, ne giyeceğimizi düşünüp duruyorum.
“Diğer taraftan çektiğimiz acılar, barış ve huzur beklentisi aklımdan çıkmıyor. Burada 10 yıl daha kalırsam, hatta bir ay daha kalırsam, bu acıları tekrar tekrar yaşamak zorunda kalacağım.”
“Mutlu değiliz ama başka seçeneğimiz yok”
Sara da yaşadıklarını şöyle anlattı MSF ekiplerine:
“Bangladeş’e kaçtıktan sonra çocuklarla irtibatımız kesildi. Eğer içlerinden biri, evimizi ateşe verdiklerinde hayatını kaybetseydi, ömür boyu bu üzüntüden kurtulamazdım, onları tekrar kucaklayamazdım. En küçük çocuğumuzu bile geride bırakmamız gerekti. Onu da bizimle Bangladeş’e götürmek istedim ama ateşi çok yüksekti, yolda daha kötü olabilirdi. Sonunda sağ salim yanımıza geldiği ve onu tekrar kucağıma alabildiğim için minnettarım.
“Burada kaldığımız için çok mutlu değiliz ama başka seçeneğimiz yok. Sık sık ülkemi ve evimizi düşünüyorum. Bir ömür boyu bu plastik çadırlarda yaşayamayız.”
* Mültecilerin bir yıldaki durumu, karşılaştıkları zorluklar, ülkenin ve bölgenin haritadaki yeri gibi bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.