Zira Zonguldak'ı düşünmek, Zonguldak'la ilgili haberler almak/vermek canımı acıtır hep. Emekle, emek mücadelesiyle ve emeğe saygı çerçevesinde gelişen, kan ve gözyaşına bulanmış, ciğerlerine kömür tozu nakışlanmış işçilerin, emeklilik sonrası kanserden öldüğü bu şehirli olmanın ne demek olduğunu kimse anlayamaz.
Hele hele, Zonguldak'ta gelen, başta valiler olmak üzere, aşağıya doğru inildikçe karşınıza çıkan devletlüler, hiç anlamaz. Onlar için kolaydır bir kalemle imza atıp, karar mekanizmalarını işletmek.
Vali yavuz Erkmen ve Zonguldaklılık
Ukraynalı çocuk dansçıyı "dansöz" kıyafetli diyerek 23 Nisan törenlerinde sahneden indiren Vali Yavuz Erkmen, derken Birol Üzmez, Ahmet Öztürk, Kadir Tuncer, Mustafa Eğriboyun ve Erol Çatma gibi Zonguldaklıların varlığı Gediz'deki grizuyla birleşince, anı patlamalarına yolaçtı.
Fatih Sultan Mehmet'in fethettiğinde "Dünyanın gözü" dediği Amasra da 1960'lı yıllarda bikini giyildiğini bilir mi Vali Erkmen?
İnanmazsa, valiliğin arşivindeki Amasra yıllıklarına, kitaplarına bir göz atsın.
Ya, Üzülmez, Kilimli ve Karadon gibi bölgelerdeki mini golf sahalarını, açık voleybol ve basketbol sahalarını, sinema salonlarını, iki katlı, bahçeleri rengarenk çiçeklerle dolu lojman evlerini, park ve bahçelerini ya da sonradan pazar yerine dönüştürülen Üzülmez'in o muhteşem dönme dolaplı çocuk bahçesini, ben yaştakilerin, 23 Nisan'larda, binerek, çocuk bahçesinin etrafında tur attıkları o mini treni bilir mi?
Ne Vali Yavuz Erkmen, ne de Zonguldaklı olmayıp, kömür işletmelerinin başına genel müdür olarak atananlar bilmezler.
Anlayamadığım, ailesinde bir iki madenci bulunabilecek belediye başkanlarının, nasıl partizanlıklara kapılıp, Zonguldak'ı hayalet şehre dönüştürdükleri...
Kaplan bey: Doğudaki çocukları düşün
Ortaokulda Karslı bir hocam vardı. Kaplan bey. Hiç sevmediğim zorla geçtiğim matematik dersine girerdi. Bir keresinde takdirle geçeceğimi söyleyerek, yarım not fazla istediğimde "Siz burda rahat rahat yaşayıp, ders çalışmazken, okul bulamayan doğudaki çocukları düşünüyor musunuz ki, not istiyorsun?" demişti.
Kaplan öğretmen, eşitsizlik ve adaletsizliğin, heryerde insanın karşısına çıkacağını bilmez miydi? Zonguldak'ta da işçi-mühendis çocuğu ayrımını hissetmemiş miydi? Kim bilir!...
Tıpkı Vali Yavuz Erkmen gibi, Kaplan öğretmen de; Zonguldaklı olmanın ne demek olduğunu bilmeden, atamayla geldikleri Zonguldak'ta, ölümün ağzında sürdürülen can pazarlığından habersiz, düşmanlık tohumlarını ekiyorlardı..
Kaplan bey, bir iki sene kaldı Üzülmez Ortaokulu'nda ve sonra Kars'ın çocuklarını okutmaya gitti. O günlerde düşman bellediğim Kaplan bey, zamanla saygımı ve sevgimi kazandı.
Ya Zonguldak'a gelen, bir çivi çakmadıkları gibi, siyasi otoritenin borazanı olup giden Yavuz Erkmen gibi valilere ne demeli? Onların mükellefiyet dönemlerinin Fransız, Alman, İtalyan, Rus, ve İngiliz kömür tüccarlarından farkı ne?
103 kişi ve Bayram Eski
Vali Yavuz Erkmen, grizu patlayan, yangın çıkan ocakların betonla kapatıldığını, ölenlerin / kalanların mezarının ocaklar olduğunu bilir mi?
O gün, 7 Mart 1983'te, Armutçuk ocağında, 103 kişi grizu patlaması sonucu ya yanarak ya da dumandan boğularak öldü. Sona kalan 3 kişi, uzun süre alınamadı ocaktan. En uzun kalanıysa içlerinden Bayram Eski oldu. O tarihten sonra atanan hangi vali anımsar ki Bayram Eski ve diğerlerini. O kazayı, istatistiki bilgi dışında kim bilir?
Ben bilirim. O tarihte Zonguldak'taydım ve gazeteciydim. Grizunun ardından gittiğim Armutçuk'ta, ocaktan çıkan ölü / yaralı yanmış madencileri gözyaşları arasında fotoğraflamıştım...
Savaş Ay,, Tunca Bengin, Bülent Hiçyılmaz, Özer Oral ve Şükran Soner'i o tarihlerde, kaza nedeniyle tanımıştım.
İdare binasında, ocak haritalarının başına eğilmiş çalışan müdür, mühendis, başçavuş, işçi ve sendikacıların akıttıkları gözyaşlarını, "tek bir kişi kalsa da çıkaracağız" demelerini dün gibi anımsarım.
Grizunun patladığı ocak yıllar sonra yeniden üretime geçtiğinde, Bayram Eski yeryüzüne çıkarılabildi. O sözün tutulduğunu, İstanbul gazetelerinde birinde, tek satırlık bir haber olarak okudum.
Kadir Tuncer ve madencilik
''Tarihten Günümüze Zonguldak'ta İşçi Sınıfının Durumu'' kitabının yazarı Kadir Tuncer'de yıllar öncesinden, adı mimli bir "komünist" olarak tanıdıklarımdan. Geçenlerde aradım. "O kişi siz miydiniz?" diye.
"Evet" dedi. Hayal meyal anımsamıştı. Çalıştığım yerel gazetenin üst katındaki küçük işyerinde, madenden arta kalan zamanlarında, elektrik süpürgesi tamir ederken kendisiyle sohbet etmeyi severdim.
11 yıl TTK'da, altı yıl kadar da özel sektörde madencilik yaptıktan sonra emekliye ayrılan Kadir abi, kendisini yazmaya ve fotoğraf çekmeye verir. Hepsini olmazsa da çoğunu gezdiği madenleri gizlice fotoğraflar, madenlerle ilgili geniş bir arşive imzasını atar.
Kadir abi bir söyleşisinde "değişen bir şey yok" der...
Dün de kötüydü bugün de kötü. Dünde emekçi hakkını alamazdı bugünde alamıyor. Kaza, grizu hep vardı, yine var. Maden araç gereci bulmak zor, doktor, sosyal güvence hak getire.
Öyle de Zonguldak'taki kötüleşme ne zaman başlamıştı?
Özelleştirmeyle mi?
Hayır...
Özelleştirmelerin birde öncesi vardır Zonguldak'ta.
Partizanlığın alıp başını gittiği, adamı olanın ocak maaşı alıp ( yeraltında çalışanlar vergiden muaf olduğundan ücretleri yüksekti. Ocak maaşı tabiri ordan gelir), yerüstünde dolaştığı, Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ) daha sonra da Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun (TTK) her iktidarca, çiftlik gibi görüldüğü zamanın başlangıcı.
Bugün hayalet şehire dönmeye başlamış Zonguldak ve bölgeleri, teker teker özelleştirilip, ocaklar tüccarlara peşkeş çekilirken, Kadir abinin sözlerini anımsadım. Gediz'deki grizu ve özelleştirmeye yönelik göndermeler, Zonguldak'ı bekleyen tehlikeler.
Ve Yavuz Erkmen gibi valiler.
Mini mini valimiz
Ne olacak halimiz. (AD/BA)