Hakkı Erdem'in 4 yıl süren zorlu dava sürecinde en temel sorun her ay düzenli olarak aldığı maaşının 2/3'ünün tüm şirket kayıtlarında "telif ücreti" olarak gösterilmesiydi. Fakat ne hikmetse söz konusu "telif ücreti" her ay düzenli olarak aynı miktarda ödeniyor ve maaşıyla aynı tarihte aynı oranda zamlanıyordu.Yani Hakkı Erdem nasıl ayarlıyorsa her ay tam olarak aynı miktar telif ücreti karşılığı telif işi yapıyordu.
Telif aldatmacası
Bu durum bu sistemin uygulandığı basın işyerlerinde çalışanların işçilik haklarını 2/3 oranında eksik almaları anlamını taşıyordu.
Nitekim Hakkı Erdem işten çıkarıldığında kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı 2/3 oranında eksik ödenmişti.
Maaşların büyük bir bölümünün telif adı altında ödenmesi sadece kıdem ve ihbar tazminatlarının değil yıllık izin ücretleri, fazla çalışma ücretleri gibi pek çok temel işçilik haklarının da eksik hesaplanması anlamına geliyordu.
Hakkı'nın dava dosyası iki kez Yargıtay denetiminden geçtikten sonra kesinleşti ve "telif adı altında yapılan ödemelerin aslında ücretin bir parçası olduğu ve işçilik alacaklarına ilişkin (kıdem tazminatı,ihbar tazminatı,yıllık izin ücretleri,fazla çalışma ücretleri,resmi tatil ücretleri...) tüm hesaplamalarda gerçek ücretin yani telif adı altında yapılan ödemelerin dahil edilmesi ile ulaşılan ücretin esas alınması gerektiğine" karar verildi.
Söz konusu kararın bu sistemle çalıştırılan pek çok basın çalışanı için son derece yararlı bir emsal karar olduğunu düşünüyorum.
Ancak tüm bu hukuki sürece rağmen müvekkilim olan basın çalışanları nedeniyle "maaşın bir bölümünün telif olarak gösterilmesi" uygulamasının ne yazık ki sürdürüldüğünü görüyorum. O kadar ki telif ücreti alması imkanı bulunmayan, muhabirlik yapmayan, fotoğraf çekmeyen basın çalışanlarının dahi ücretlerinin bir kısmı telif ücreti adı altında ödeniyor.
2003'teki düzenleme Basın işverenlerine de ek yükümlülükler getirdi
Son dönemde bize başvuran basın çalışanları nedeniyle basın sektöründe yoğun bir işten çıkarma yaşandığını söylemek mümkün. Bu nedenle basın çalışanlarının bazı hukuki konulara dikkat etmelerinde yarar var sanırım.
2003 yılında yapılan düzenleme ile Türk İş Hukuku'na dahil edilen İş Güvencesi Kurumu ve Basın çalışanlarının söz konusu kuruma dahil edilmesi ile birlikte Basın işverenlerine de ek yükümlülükler getirildi.
Bu noktada basın işvereni de çalışanının iş sözleşmesini kıdem ve ihbar tazminatını ödemek yolu ile de feshetse "geçerli bir nedene dayanmak" yükümlülüğünde.
Yasa'da "geçerli nedenler" temel olarak iki ana başlık altında toplanmıştır:
1-İşçiden kaynaklanan nedenler
a- İşçinin yeterliliğinden kaynaklanan nedenler
b- İşçinin davranışlarından kaynaklanan nedenler
2-İşverenden veya işyerinden kaynaklanan nedenler
İşveren iş akdi feshinde işçinin savunmasını almak zorunda
İşveren bunlara ek olarak işçiden kaynaklanan nedenler ile iş akdini feshediyorsa işçinin konuyla ilgili savunmasını da alma yükümlülüğünde.
İşverenin söz konusu yükümlülüklere uymaması ve diğer yasal koşulların varlığı şartı ile işçinin "işe iade davası" açma hakkı bulunuyor. İşçi bu dava ile öncelikle feshin geçersizliğini ve işine iade edilmesini, işverenin işçiyi işe iade almaması halinde ise "4 aylık boşta geçen süreye ilişkin ücreti ve diğer hakları" ile "4 ila 8 ay arasında değişen tazminatın" kendisine ödenmesini talep edebiliyor.
İşe iade davası en geç bir ay içerisinde açılmalı
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir konu işe iade davasını açma süresi. Basın çalışanı işe iade davasını fesih bildiriminden itibaren en geç bir ay içerisinde açmalı. Aksi halde söz konusu davayı açabilmesi, açsa bile davanın lehine sonuçlanması mümkün değil.
Son dönemde basın işverenlerinin işten çıkartmalarda çalışanlardan istifa vermelerini talep ettikleri görülüyor.
Böyle bir durumda istifa dilekçesi verilmesi basın çalışanının;
1- İşe iade davası ve buna bağlı tazminat haklarının elde edilmesinin önünü kapatıyor.
2- İşsizlik sigortasından yararlanma imkanını ortadan kaldırıyor.
Bir diğer önemli konu da "ibraname" imzalanması. Çoğu zaman basın çalışanları kıdem ve ihbar tazminatı ödemelerini almakla ibranameyi imzalamayarak bu ödemeleri alamamak (en azından açacakları dava sonuna dek) arasında haklı olarak kalıyorlar.
Belirtmekte yarar var ki itirazı kayıt düşmeden söz konusu ibranamelerin imzalanması basın çalışanının fazla çalışma ücreti, resmi tatil ücreti, yıllık izin ücreti gibi işçilik alacaklarının elde edilmesini engelleyecektir.
Çözüm bireysel değil örgütlü mücadele
Aslında Basın İş Çalışanlarının Hakları, Çalışma hayatlarında yaşadıkları hukuki sorunlar, haksızlıklar üzerine yazılacak ve söylenecek çok şey var.
Ancak çözüm bireysel hak arama mücadelelerinden çok örgütlü olarak mücadele etmeleri sanırım.
Yine de işçilik hakları için sektörde başka iş bulamama, alacaklarını maalesef yıllar süren davalar sonucu elde edebilme risklerini göze alarak hukuki mücadele veren basın çalışanlarının cesaretlerini de yadsımamak gerek... Hakkı Erdem, Ahmet Şık, İbrahim Günel, Güney Demirdaş ve diğerlerinin yaptığı gibi. (RMY/KÖ)