Başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Van, Adana ve Diyarbakır'da gazetecilere yönelik düzenlenen operasyonu, gazeteci Banu Güven, Ahmet Hakan, Balçiçek İlter, Tuğrul Eryılmaz, Cüneyt Özdemir, Doğan Tılıç, Esra Arsan ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Ercan İpekçi ile konuştuk.
Bu sabaha karşı (20 Aralık) Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) adı altında düzenlenen operasyon kapsamında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana Van ve Diyarbakır'da 25'i aşkın gazeteci gözaltına alındı.
Dicle Haber Ajansı (DİHA), Etkin Haber Ajansı (ETHA), Özgür Gündem ve Fırat Haber Ajansı (ANF) çalışanlarının yanı sıra Agence France-Presse (AFP) foto muhabiri ve Vatan gazetesi muhabiri de gözaltına alınanlar arasında.
Hakan: Bu yaşananlara alışmamamız gerekiyor
Tutuklu bulunan gazetecilerin, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanmadıkları sık sık söyleniyor. Bugün gözaltına alınan kişilerin de gazetecilik faaliyetleri nedeniyle gözaltına alınmadığı söylenecek ve bu kişilerin gazetecilik faaliyetleri terörle ilişkilendirilecektir.
Ancak bu insanlar gazetecilik yapmak dışında ne yaptılar? Bu yaşananlar, uzun süredir devam eden bir sürecin devamı gibi geliyor bana.
Bugün geldiğimiz noktada işin iyice çivisi çıktı. Devletin kanalı, haber ajansı, "KCK'nın basın-yayın ve propaganda ayağına yönelik operasyon" olarak veriyor haberi. 1990'ların en karanlık günlerinde bile böylesine habercilik yapmıyordu.
Artık bu yaşananlar bize çok "normal"miş gibi geliyor. Ancak bunları yadırgamaya devam etmemiz, bu yaşananlara alışmamamız gerekiyor. Gidişat gerçekten vahim; endişe ve kaygıyla izlemeye devam ediyoruz.
İlter: Olan biten normal değil
Canımı sıkan iki olay var. Birincisi sürekli tekrarlanan "Bu gazeteciler, gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanmadılar" cümlesi. Peki, neden tutuklanıyorlar? Bunun cevabı yok. Diğer tüm davaların bilgileri medyaya sızıyor. Onları tartışıyoruz, konuşuyoruz ama şu "Gazetecilik faaliyeti değil" konusunu açamıyoruz çünkü tutanaklarda bile detay yok.
İkinci konu ise kamuoyunun bu duruma onay veriyor olduğu gerçeği. Twitter'dan aldığım tepkilere, tutuklu ya da gözaltına alınan gazetecilerle ilgili konuştuğumda aldığım cevaplara bakarak bile bunu görebiliyorum. Bu benim çok gücüme gidiyor.
Yapmamız gereken en önemli şey bu durumun normalleşmemesini sağlamak. Olan biten normal değil. Ortada rahat uyuyacak bir durum yok. Normalleştirmek ve olur vermek en büyük tehlike.
Arsan: Kamuoyunun rızası olmasa bu yapılamazdı
Hükümetin muhalif basına ve Kürt basınına yönelik baskıları giderek artıyor. Daha önce de Kürt basınına yönelik baskılar vardı. Fakat burada bana kalırsa, hükümetin genel seçimlerde almış olduğu yüksek oy miktarıyla halkın desteğini de bu operasyonlarda arkasına aldığını hissetmesi.
Türkiye'de bizim sorunumuz aslında insanların gerçeğe olan inançlarını kaybetmiş olmaları. İnsanlar doğru, farklı, alternatif, muhalif haber için bir talepte bulunmadıkları için, hükümetler giderek diktatörleşen biçimde haber ve haberci üstündeki baskılarını arttırmaktan çekinmiyorlar.
Bunun Türkiye'deki demokrasi ve özgürlük algısı açısından çok büyük umutsuzluk yarattığını düşünüyorum. İnsanlar "yetmez ama evet" çılgınlığından sonra da hükümetin söz verdiği hiçbir şeyi yerine getirmediğini, yargı reformu dediği şeyin aslında tamamen bürokrasi, adalet mekanizması ve ekonominin bütün kontrolünü kendi eli altına alıp yeniden eski askeri vesayette olduğu gibi sivil vesayeti getirmekte olduğunun farkına varmış olsalardı bütün bunlar başımıza gelmeyecekti.
Neticede bunların tamamen kamuoyunun rızasıyla yapılmış şeyler olduğunu düşünüyorum ve çok üzülüyorum.
Eryılmaz: Biz basın müşaviri değiliz, gazeteciyiz
Bir süredir otoriter demokrasi diye bir tanım kullanılıyor. Artık "demokrasi" kayboldu, sadece "otoriter" var. Konu ne olursa olsun, basının görevi tartışmayı gündeme taşımak ve tartışılmasını sağlamaktır. Bu aynı zamanda çatışmayı da engeller. İki taraf varsa, iki tarafı da vermek zorundasın. Bunun aksi davranmak mesleğe ihanettir. Zaten otosansür var. Otosansür yapmıyoruz diyemem.
İktidarın şunu anlaması gerek. Hükümetin değil, tüm iktidarların anlaması gerek: İktidarı denetlemek bizim görevimizdir. Biz basın müşaviri değiliz ve basın bülteni yazmıyoruz. İfade özgürlüğü zaten can çekişiyor. Bu gazeteciler silah mı kullanmış, örgüt mü kurmuş? Ne yapmış?
Özdemir: Neden kimse haber yapmıyor?
Operasyonlar, sabah 6'ya doğru başladı ve aradan yedi buçuk saat geçti. Anlayamadığım şu: Neden haber kanallarında, haber sitelerinde bu olayın gerçek boyutunu bir türlü öğrenemiyoruz.
Gazeteciler toplu halde gözaltına alındı deniyor. Kim gözaltına alınmış, neden gözaltına alınmış, nerdeyse hiçbir bilgi yok. Şu an önümde beş ayrı haber sitesi açık. Kredi kartlarından ekmeğin standartlarına kadar her şey konuşuluyor. Ancak bu gözaltılar kendine ya çok kısa yer buluyor, ya da hiç bulmuyor. Aradan geçmiş yedi buçuk saat, bir gazeteci olarak hala durumu anlamaya çalışıyorum.
Güven: Gazeteciler hiç bu kadar tehdit altında olmamıştı
Kürt meselesi memleketin en kritik meselesi ve bugün yapılan bir sindirme operasyonu. Kürt sorununun demokratik çözümüne dair çalışan ya da bilgi akışına katkı sağlayan kişiler bu ülkenin anti demokratik kanunlarından güç alınarak sindirilmeye çalışılıyor.
Bu kadarını hiçbir dönem görmedik. Şunu söylemem gerekiyor ki, gazeteciler kendilerini hiçbir dönem bugün olduğu kadar tehdit altında hissetmemişti.
Tılıç: Otosansür, habersizlik olarak geri dönecek
Torba davalarla yönetilen bir ülke durumundayız. Her torba davanın da bir medya ayağı var. Davanın konusuyla ilgili, ilgisiz muhaliflerde bu potalarda eritiliyor. Bugün Van'daki DİHA çadır basıldı, gazeteciler, notları, hardiskleri toplandı. Türkiye, tutuklanan gazeteci sayısı itibariyle zaten bir numaraydı. Zannediyorum gazeteci tutuklamalarında dünyada geçilmeyen bir rekor kırmak isteniyor. Medya baskınları ülke genelinde korku ve otosansür doğuruyor. Bundan en büyük zararı yurttaşlar görecek. Oto sansür, habersizlik olarak geri dönecek. İnsanların haber alma hakkı engelleniyor. Nerede duracaklarını bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Buna dur demesi gereken, gazeteciler ve haber alma hakkı ihlal edilenlerdir. Ses çıkarılmazsa yakın zamanda sıranın geleceği kimse kalmayacak.
İpekçi: Bu gazeteciler yasadışı eylem yaparken mi yakalandı?
Mevcut kanunlardaki muğlâk hükümlerin daha da ağır bir şekilde, baskıya dönüştürüldüğüne tanık oluyoruz. Bunun arkasında siyasi irade var. Tüm bunlara dayanak oluşturan hükümler kanunlarda ve bunları çıkaran da değiştirmemek de ısrar eden de bu siyasi iradedir.
Terörle Mücadele Kanunu'nun özellikle 6. ve 7. maddesinin mutlak surette kaldırılması gerekiyor. Parlamento çoğunluğu bir çaba içerisinde olmayacaksa, muhalefet partilerinin gerekli hassasiyeti gösterip bu girişimi başlatması gerekiyor.
Gazetecilerin herhangi bir örgütün faaliyetlerini yürüttüğü savıyla gözaltına alınmasını kabul etmiyoruz. Bu arkadaşlarımızın gözaltına alındıkları, suç isnat edildikleri yerler kendi çalıştıkları işyerleri ya da günlük yaşantılarını sürdürdükleri evleri. Herhangi bir terör örgütünün kampında ya da yasadışı eylem yaparken yakalanmış değiller. Gazetecilik faaliyetlerinin herhangi bir örgütün faaliyetiymiş gibi değerlendirilmesini de bizim kabul etmemiz söz konusu olamaz. (EKN/YY/IC)