Arenada eğlence ve ekmek
Aslanlarla dövüşen gladyatörler, birbirleriyle savaşan güçlü ve yiğit insanlar halka gösterilirdi. Halkın eğlencesi buydu. İmparator halkını arenalarda toplar, önce dövüşlerle onları eğlendirir, sonra da onlara birer ekmek verirdi. İşte koskoca uygarlığın varlığını devam ettirebilmesinin özü: eğlence ve ekmek.
Çağlar geçti, insanlık gelişiminin şanlı sayfalarına birçok yenilik ekledi, ama hangi dönemde olursa olsun, iktidarlar bu gücü asla unutmadı.
Bugün arenalar yok, ama arenaların yerinde görkemli futbol sahaları mevcut; insanlarda bir şizofreniye dönüştürülmüş ve artık içselleştirilmiş olan futbol bugün iktidarların olmazsa olmaz oyunu.
Kapitalizmi diğer üretim biçimlerinden ayıran en önemli özelliği şudur; kapitalizm kendini devrimcileştirmeksizin varolamaz, oysa kapitalizm öncesi biçimlerde mevcut durumun korunması esastı.
Kapitalizmin bu zorunlu yenilik yasası beraberinde bir şeyi daha getirir, bu yenileşmenin istenildiği kadar sağlanamadığı durumlarda üretim ve mübadele ilişkilerinde "krizler" oluşması kaçınılmazdır. Egemenlerin iktidarlarını korumak için alacağı tedbirler tam da bu nokta için hayati önem taşır.
Modern zamanların egemenleri daha önceki hiçbir iktidarın sahip olmadığı bir güce sahipler: Medya. Bu gücü öyle bir kullanıyorlar ki; hem iktidar koltuklarını daha sağlama alıyorlar hem de iktidarlarını yarattıkları tek yönlü ileti bombardımanı ile yeniden üretiyorlar. Çünkü televizyon seyircilere iktidarın vermek istediğini, iktidarın vermek istediği yönde ve iktidarın vermek istediği kadar veriyor.
Futbol medya ve iktidar
Bu bombardıman uzun süreli olduğu zamanda, iktidarın devamı için elverişli bir toplum- düşünmeyen, sorgulamayan,sürü psikolojisine sahip- oluşuyor.
Futbolun son zamanlardaki yükselişi bu olgular temel alınarak incelenebilir. Türkiye son 10 yıldır artık kronikleşmiş hale gelen ekonomik krizler yaşıyor. Alım gücü zaten düşük olan halk daha da yoksullaşırken, ranttan zengin olmuş "iş adamları" ortalıkta cirit atıyorlar. Halkın iktidara en fazla öfkeli olduğu dönem. Muhalefetin yükseldiği (ya da yükselmesi gerektiği) olağanüstü bir durum.
Medyanın bilinçaltına saldırısı burada başlıyor. Son ekonomik krizi ele alalım. Kriz başladıktan bir ay sonra,milliyet gazetesi "çekilişsiz,kurasız" herkese "Emmanuel" cd'si vermeye başladı.
Cinsellik, yarışma programları son hızla pompalandı. Nedeni gayet basit: insanların enerjilerini iktidarı tehdit etmeyecek başka yönlere çekmek ve onların "köşeyi dönme" hayallerini canlı tutmak, böylece iktidarlarını korumak ve sürdürmek. O kadar ki erotik reklamlar gündüz kuşağında çizgi film aralarında bile yayınlanır oldu.
Statlar bu dönemde enerji boşaltımı için mükemmel bir yer oldu. Artan küfürler, bir savaşı andıran futbol çatışmaları vs. hep iktidara yönelmesi gereken öfkenin manipüle edilmesiyle ilişkiliydi. Evet, resmen insanların bilinçaltına oynuyorlar, bunu onlara boşalmalarını sağlayacak alanlar açarak sağlıyorlar.
Futbolun bir diğer işlevi de şuydu: 90'lı yılların başında statlarda asılı duran üç hilalli bayraklar, maçlardan önce atılan "kahrolsun PKK" sloganları, dünyanın başka yerinde olup olmadığını tam bilmediğimiz ama bizde olan maçtan önce İstiklal Marşı okuma, hep bu milletin bilinçaltındaki milliyetçiliği körüklemek için değil miydi?
Böylece Anadolu halklarında öteden beri var olan "tanrı devlet" mitosu yeniden üretiliyor ve iktidar sağlama alınıyordu.
Son İngiltere- Türkiye maçı futbolun nasıl kullanıldığına ilişkin güzel bir örnekti. Gündem malum; Amerika'nın Irak saldırısı. Bakın "değerli" medyamızın "saygın" gazetesi Milliyet 2 Nisan günü ilk sayfada manşetinin hemen yanında maçla ilgili nasıl bir haber vermiş:
Başlık : "SÜPER DÜELLO"
Fotoğraf: Önde İlhan (tabii daha büyük), arkada Beckham (küçük) Haber ise şöyle:
"Savaş, kriz bunalttı. Biraz rahatlamaya ihtiyacımız var. A milli futbol takımımız, bugün İngiltere'yle kritik bir maça çıkıyor. Onlar Beckham'la sonuca gitmeye çalışacak biz İlhan'la. Haydi aslanlar, şutlarınız TOMAHAWK gibi olsun."
Haber şöyle de okunabilir: "size ne savaştan canım, sizin derdiniz maç olsun, Irak'ta kendi türünüzden mahlukatlara atılan bombalarla ilginiz futbolcu şutlarının "bomba" gibi olup olmadığı kadar olsun. Bunlarla oyalanın, oyalanın ki "savaşa ve emperyalizme hayır" gibi "tehlikeli" işlerle uğraşmayın, bizi de uğraştırmayın. Ne demeli; tam bir gazetecilik bilinci (!)
Kapitalizm tüketir, tükettirir
Bir de işin ekonomik yönü var. Kapitalizm tükettirmeden var olamaz ve tükettirmek için yeni kanallar bulmak zorundadır. Endüstrileşen futbol kuşkusuz ki kapitalizmin imdadına yetişti. Bu yeni sanayiinin birçok kolu oluştu; spor basını, spor mağazaları, organizatörler v.s. ama amaç hep aynıydı; tükettirmek. Bu bileşenler karşılıklı ilişki içerisinde bunu çok güzel başardılar. Tabi en büyük rol yine medyanın.
Nasıl mı? Geçen seneki Fenerbahçe-Galatasaray maçının öncesinde spor basını tam bir hafta "Kadıköy sarı- lacivert olacak, stada gelecek olanlar sarı- lacivert giyinsin, fener formaları kapış kapış" v.s. türünde haberler yaptılar. Maç günü geldi çattı. FB Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın altındaki Fenerbahçe ürünleri satan "FENERIUM" mağazası maç günü tam 1 milyon dolar ciro yaptı. İnanması güç ama bu kadar yoksul bir ülkede bu olay gerçekleşti. Fahiş bilet fiyatları, karaborsa vs den bahsetmiyorum bile.
Bir diğer konu ise klüplerin gelir kaynakları. Futbol klüplerinin çoğu (şirketleşen birkaç istisnayı saymazsak) dernek statüsünde kuruluşlar. Ama bir dernek, mesela Fenerbahçe bir futbolcuya tam 22 milyon dolar verebiliyor. Nereden geliyor bu değirmenin suyu?
Bunların yanında futbolun (daha doğrusu statların) yeni ve ilginç bir işlevi oluşmaya başladı. Tüm dünyada bu kadar ilgi gören futbol sistem muhaliflerinin ilgisini çekmekte gecikmedi. Bu muhalifler "futbol kitlelerin afyonudur" tespitini bir yana bırakarak onu kitlelerle bağ kurmanın bir aracı, belki de hegemonik mücadele için yeni bir alan olarak görüyorlar.
Muhalifler de futbolu keşfetti
Bunun ilk örneğini 60-70'li yıllarda ünlü liman ve demiryolu grevi sırasında Liverpol futbolcuları göstermişti. Attıkları gollerden sonra grevdeki işçileri destekleyen tişörtlerini çıkarıyorlardı. Bu olay hep şirin bir anı gibi, içi boşaltılarak insanlara anlatılırdı.
Ama artık olanlar "münferit hadiselerin" dışına çıkmaya başlıyor gibi. Geçen yıl dünyada en fazla seyredilen futbol derbisi olan "Barcelona- Real Madrid" maçında yaşanan olay bunun en iyi göstergesi. Maç devam ederken küreselleşme karşıtları sahaya girip kale direğine kendilerini kelepçelediler.
Irak işgali başlamadan ve işgal sırasında statlardan yükselen savaş karşıtı sloganları, ya da açılan "İsrail'e de, Fener'e de karşıyız" tarzı pankartları da hesaba katarsak, statların muhalifler için yeni bir araç olabileceği fikri ortaya çıkıyor.
Kuşkusuz bu popüler sporu kullanma yöntemi ilginç bir fikir. Medyanın tavrı mı? Çoğu zaman olduğu gibi ya hiç vermiyor, ya da magazinleştirerek veriyor bu haberleri. Statlardaki bu dönüşüm sinyalleri ise başka bir çalışmanın konusu olabilir.
Bir İngiliz futbol menajerinin söylediği gibi: "Futbol bir ölüm kalım savaşı değildir; bundan daha fazla bir şeydir." (NK)