"Ülkemi terk etmemin bedeli, ölüm ya da tecrit kampı. Artık önemli değil bu. Önemli olan, bu kâbustan olabildiğince uzaklaşmak."
Avrupa Birliği (AB) içerisinde hızla ilerleyen entegrasyon süreciyle, birlik içerisindeki sınırlar bulanıklaşırken, üye ülkelerin gözünde dış sınırların önemi giderek artıyor.
Hızlı mülteci akışları karşısında AB sınırının güvenliğini sağlamak ve göçleri kontrol altında tutmak adına, bağlı olduğu iddia edilen uluslararası hukuk değerlerine aykırı operasyonlar gerçekleştiren Frontex, 2004 yılında kurularak 2005 yılında Polonya'daki genel merkeziyle faaliyete başladı.
AB'ye üye ülkelerden sağlanan personel, düzensiz göç hakkında bilgi toplayarak "risk analizleri" adını verdikleri raporlar ve mülteci "akınlarına" dair haritalar düzenliyor. Bunlar üye devletlerin sınır kontrolü konusunda müşterek hareketini hedefleyen politikaların belirlenmesine katkı sunuyor.
Amacı AB'nin dış sınırlarını kontrol altında tutmak olarak belirtilen Frontex, noborders.org'a göre, sınırlarından 2000 km. uzaklıktaki Senegal ve Moritanya karasularında dahi insanların göçe başlamasını engellemek amacıyla Birleşmiş Milletler Mülteciler Sözleşmesi'ne aykırı askeri operasyonlar düzenliyor.
"İnsanların hayatını kurtarmayı değil denetlemeyi koordine ediyorlar."
"Birçok insanın Avrupa'ya doğru yola çıktığını duyuyorum. Orada sığınma elde edilebileceği söyleniyor. Bu fikir aklıma yatıyor. Avrupa, haklarıma ve adalete ulaşabileceğim bir yer gibi gözüküyor." diyor Libyalı bir mülteci.
Libyalı mültecinin hayallerine karşın, Avrupa ve dünyanın çeşitli yerlerinde Frontex karşıtı eylemler düzenleyen "Noborder Network", insan hakları ihlallerine dikkat çekiyor:
"Avrupa, temel prensip ilan ettiği, 'adalet' ve 'insan haklarını', kendi vatandaşı olmayanlarla paylaşmak konusunda pek de gönüllü değil."
"Frontexplode" *
2008'de Varşova'daki genel merkezin önünde yaptıkları gösteriyle ses getiren Noborder Network'ün Frontex karşıtı gösterilerinin en kapsamlılarından biri 2009'da Yunanistan adası Lesvos'ta (Midilli) düzenledikleri kamp eylemiydi.
Aktivistlere göre, AB ve Türkiye arasında sınır oluşturan Lesvos'ta, Yunanistan hükümeti, Frontex'in teknik ve personel desteğiyle, mültecileri "geri püskürtmeye" çalıştı. Adada oluşturulan 200 kişi kapasiteli tecrit kamplarına binlerce kişi yerleştirildi.
Bu politikalar karşısında Noborder Network, dünyanın dört bir yanından katılımcıları "Bizim kayıklarımızda baskıya yer yok" diyerek Noborder Camp'e (sınırsız kamp) davet etti. Bugünse Arap dünyasında yaşanan gelişmeler karşısında Avrupa'nın takındığı tavırları işaret ederek, insanları "Frontex değil özgürlük istiyoruz" diyerek desteğe çağırıyorlar.
Frontex' e benzer bir başka örgüt ise Türkiye'nin de işbirliği içinde olduğu Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde olmamakla beraber, BM ilkelerine bağlılığını ilan ederek hükümetlerle iş birliği halinde, yine göçü kontrol altında tutmayı hedefleyerek geri dönüş projeleri uyguluyor.
AB'nin mültecilere yönelik politikalarının insanlardan çok, sınırların güvenliğini göz önünde bulundurduğuna dair bir diğer örnekse İtalya ve Libya arasındaki işbirliği.
BM Mülteci Sözleşmesi'ne taraf olmayan Libya ile IOM'in de dahil olduğu, politikalarla göç akışını durdurmak adına iş birliği gerçekleştiriliyor. Mültecilere göre, sınır güvenliği önemsenirken göçmenlerin Libya'da sahip olamadıkları legal statü, göç yollarında verilen can kayıpları AB tarafından göz ardı ediliyor.
Yasalarla "yasadışılaştırma"
Uluslararası göç konusundaki literatür, "yasadışı" göçmenlerin varlığının kapitalist ekonomilere katkısına işaret ediyor.
Bir yandan Meksikalı göçmenleri ülkeye alırken, bir yandan Meksikalı iş gücünü geri göndererek, göçmen emeğini daha kırılgan hale getirmek suretiyle sömürü "olanaklarını" arttıran Meksika- Amerika sınırında uygulanan döner kapı (revolving door) siyaseti, bu durumun önemli bir örneklerinden biri.
Araştırmacılara göre, tüm bu göç politikalarının ırkçı yönünü de atlamamak lazım; birçok ülkede göçmenler "renkleri" dolayısıyla iş piyasasında ve günlük yaşamlarında yasadışılaştırılarak sömürüye açık hale getiriliyor.
Göçü kontrol etmek, mülteci akınlarına karşı koymak, risk analizleri gibi terimler devletler tarafından uygulanan politikaların göçmenlerin hayat kaygılarını göz önünde bulundurmaktan uzak olduğunu gösterir nitelikte olduğuna dikkat çeken siyaset bilimci Hannah Arendt, toplama kamplarının bu koşullarda "devletsiz" insanların tek vatanı olduğu görüşünde. (HH/EKN)
* Frontexplode: Noborder Network'ün Frontex karşıtı eylemlerinde, "Frontex" ve Türkçe'de "patlama" kelimesine karşılık gelen "explode" kelimelerini bir araya getirerek kullandıkları slogan.