İşsizlikteki artış durmak bilmiyor. Bu durumun yarattığı endişe, gelecek korkusunu, yöneticilere güvensizliği ve özellikle de sol seçmen açısından düşkırıklığını da beraberinde getiriyor. Bu da politik hayatın radikalleşmesine neden oluyor.
Bunun ilk sonuçlarını geçtiğimiz hafta sonunda yaşadık. Oise kentinde yapılan kısmi milletvekilliği seçimlerini aşırı sağ, oyların yüzde 48.40’ını alarak, ancak 768 oyla kaybetti.
Aynı gün yapılan “Herkese Evlilik” yasasına karşı yapılan yürüyüşe polise göre 300 bin kişi katıldı. Göstericilerle polis arasında çatışma çıktı. Yine aynı gün yapılan Sol Parti’nin 3. kongresinde sosyalist hükümete çok ağır eleştiriler yöneltildi. Sol Parti muhalefete geçti.
Sol Parti’nin yeni doktrini: “eko-sosyalizm”
Sol Parti başkanı Jean-Luc Melanchon, Yeni Antikapitalist Parti’nin tabanını Sol Parti içinde erittikten sonra, gözünü Yeşiller-Avrupa Ekoloji hareketinin tabanına dikti.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında özellikle solun tarihsel sembollerine vurgu yaparken, çevreci bir söylem de tutturarak Yeşiller-Avrupa Ekoloji'nin tabanına göz diktiğini göstermişti Melanchon. 24 Mart Pazar günü yapılan parti kongresinde bu yeni doktrin resmileşti.
Ama bundan da önemlisi, Sol Parti’nin, otonom çizgisini daha da radikalleştirerek, “muhalefete” geçmesi oldu. Hükümetin uygulamalarını “kemer sıkma politikaları” olarak niteleyen Melanchon, eleştirilerini özellikle Avrupa ekonomi politikalarına yöneltti. Neredeyse Avrupa karşıtı bir tavır aldı. Sosyalistleri “sosyal liberal” olarak nitelendirerek, Sol Parti’yi olabildiğince Sosyalist Parti’den ayrıştırmaya çalıştı. “Toplumda öfke yükseliyor, bu öfkeyi doğru yönde kanalize etmek gerekiyor” diyerek “sistem dışı alanı aşırı sağa kaptırmamaya” vurgu yapıyor.
Melanchon, Sol Parti içindeki sağ kolu François Delapierre’ın kongre öncesi ifade ettiği “Avrogrup içinde 17 tane “salopart” (it oğlu it, orospu çocuğu, namussuz, aşağılık adam) var bunlardan biri de Fransız” (maliye bakanı Pierre Moscovici’yi kastederek) sözlerine sahip çıktı ve daha da ileri giderek, Maliye Bakanı Pierre Moscovici’yi Fransızları değil “uluslararası finansı” düşünmekle suçladı.
Melanchon’nun 1930’lu yıllarda aşırı sağın dilinden düşürmediği “uluslararası finans” sloganını kullanması küçük bir skandal olarak kaldı. Melanchon’un sağdan çok reformcu sol’u karşısına alan bu tavrı bakalım nasıl sonuç verecek.
Sol Parti’nin Sosyalist Parti ile bağları kopartma stratejisi Komünist Parti ile arasındaki en önemli anlaşmazlık konusu.
Komünist Parti’nin, Mart 2014’te yapılacak yerel yönetim seçimlerinde Sosyalist Parti’ye ihtiyacı var. Elinde olan belediye başkanlıklarını koruyabilmesi Sosyalist Parti’yle yapacağı ittifaka bağlı.
Geçtiğimiz milletvekili seçimleri, sosyalistlerle ittifak yapmayan komünistlere pahalıya mal olmuştu. Komünistler aynı durumu belediye başkanlığı seçimlerinde de yaşamak istemiyorlar.
Melancon ise, gözünü daha çok, yerel yönetim seçimlerinden hemen sonra yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine dikmiş durumda. Melanchon’un hedefi, bu seçimlerde Sosyalist Parti’yi geride bırakarak, solunu iktidar adaylığına soyunmak.
Sağ radikalleşiyor
Radikalleşme klasik sağda da görülüyor. Bugüne kadar sokak eylemlerinden uzak duran sağ ve merkez sağ, aşırı sağın da baskısıyla giderek radikalleşiyor.
24 Mart Pazar günü, eşcinsellere evlilik hakkı veren “Herkese Evlilik” yasasına karşı olan grupların düzenlediği mitinge beklenmedik bir katılım oldu (yasa parlamentodan geçti, Senato’da görüşülüyor).
Polisin verilerine göre 300 bin, düzenleyicilere göre 1 milyon kişi vardı yürüyüşte. Yürüyüş sırasında, Paris’in en ünlü ve turistik caddesi Champs Elysee’ye girmeye çalışan göstericilerle polis arasında çatışma çıktı ve polis göstericileri gaz bombası kullanarak dağıttı.
Öte yandan Nikolas Sarkozy hakkında soruşturma açılması karşısında klasik sağın yargı organlarına karşı gösterdiği tepki, kullandığı sözcük ve kavramlar birçok yorumcu tarafından “1934’lu yılların aşırı sağının söylemine” benzetiliyor.
Aşırı sağ güçleniyor
24 Mart pazar günü, Oise kentinde yapılan kısmi milletvekilliği seçimlerini, Marine Le Pen’in partisi, aşıra sağcı “Ulusal Cephe” çok küçük bir oy farkıyla kaybetti.
Sosyalistlerin ve solun birinci turda elendiği seçimleri, eski cumhurbaşkanı Sarkozy’nin partisi Halk Hareketi Birliği (UMP), solun aşırı sağa karşı baraj yapma çağrılarına rağmen ancak 768 oy farkla alabildi.
Seçimlere seçmenin büyük çoğunluğu katılmadı. Katılma oranı yüzde 35.3’te kaldı. Sosyalist Parti, birinci turda kayıtlı seçmenin yüzde 12.5‘inden oluşan barajı aşamayarak elendi.
Marine Le Pen, önümüzdeki Yerel Yönetim seçimlerine ve özellikle Avrupa Parlamentosu seçimlerine gözünü dikmiş durumda.
Tek turlu ve seçim barajının yüzde 5 olduğu Avrupa Parlamentosu seçimleri Ulusal Cephe için bir şans. Bütün göstergeler aşırı sağın bu seçimlerden büyük bir başarı ile çıkabileceği işaretini veriyor.
Bu durum, hükümetin, bir grup radikal solcu milletvekilinin başlattığı, Avrupa Parlamentosu seçim sistemini değiştirme girişimine verdiği desteği çekmesine neden oldu.
Hükümet, daha önce sağ tarafından değiştirilen ve 8 bölgeli hale getirilen seçim sistemini, daha temsili olan, ulusal düzeyde tek listeli ve nispi temsile dayanan seçim sistemine geri dönme girişimini desteklemekten vazgeçti. Bu gelişme sadece Ulusal Cephe’yi değil Sol Parti’yi de hedefliyor.
Bütün bu gelişmeler Fransa’nın ekonomik krizden sonra, sosyal ve politik bir krize doğru sürüklenmekte olduğunu gösteriyor. Aynı durum aşağı yukarı diğer Avrupa ülkelerinde de var. (MSŞ/HK)