"İçerisi" başlıklı fotoğraf serginizde, Beyoğlu'ndan "anlık" kesitler yer alıyor. Neden belgesel fotoğrafçılık ve neden anlık fotoğraflar?
Benim fotoğraflarım, tam olarak ya da sadece "anlık fotoğraflar" değil. Çünkü her fotoğraf, içinde herhangi bir hareket olmasa bile, zaten bir anı temsil eder. Bu anlamda sadece benim fotoğraflarım değil, dünyadaki bütün fotoğraflar, aslında "an" fotoğraflarıdır.
Sosyal belgesel fotoğrafçılıkta, sosyal bir konuyu ele alıp insanlara bir şeyler anlatma, gösterme ya da belki değiştirme derdi vardır. Sizin fotoğraflarınız, böyle bir kaygı taşıyor mu?
Ben mesaj aleminden çok fazla hoşlanmam. Açıkçası mesajlarla yaşayanları da anlamıyorum. Benim mesajla işim yok, mesajla işi olanlarla da işim yok. Ama fotoğraflarımı izleyenler, orada kendilerine göre bir mesaj bulabilirler. Bu, insanın aynada kendisini görmesi gibi bir şeydir.
Yaptığınız iş, ticari fotoğrafçılık ya da haber fotoğrafçılığı değil. Siz, yaptığınız işi nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben ticari ve medyatik olmayan bir iş yapıyorum. Tabii bu, benim fotoğraflarımın büyük paralara satılmayacağı ya da dergilerde kullanılmayacağı anlamına gelmez. Ama çalışmamın temel amacı, bunlar değil... Fotoğraflarımın tek bir amacı var, o da çalışmak.
Fotoğrafa yakın olmak için ne yapmak gerekiyor?
Bir yemeğin içindeki minicik bir kimyon tanesini görebiliyorsanız, fotoğrafa yakınsınız demektir. Bu kadar basit!
Bir dönem üniversitelerde fotoğraf dersleri veriyordunuz. Fotoğraf derslerinin, üniversitede gerekli olduğunu ya da işlevini yerine getirdiğini düşünüyor musunuz?
Üniversite, büyüklerin deyimiyle, "eli ekmek tutmak için, evlenip sağlıklı çocuklar yapmak için , kısacası sosyal insan olabilmek için" bizlere yüklenen "askerlik" gibi şartlardan biri. Bizler de bu şartı yerine getiriyoruz. Üniversite ile insanlar, bir işi daha doğru yapabilirler. Ama bu, daha iyi yapacakları anlamına gelmez. Dolayısıyla üniversite okumak ile yaşamak aynı anlama gelmez.
Siz, fotoğrafa nasıl başladınız?
Ben fotoğrafa, üniversitesini kazandığım için başladım. Ama fotoğrafı, üniversitede öğrenmedim. Üniversiteyi bitirdikten ve üniversiteyi unuttuktan sonra her şeyi öğrendim. Üniversiteden çıktıktan sonra, kendimi fotoğrafçı gibi hissediyordum, ama hiçbir zaman inanmıyordum. Aradan 8 yıl geçtikten sonra fotoğrafçı olduğuma inandım.
Bu durumu, "üniversitelerin kişileri sınırlandırması" olarak mı görüyorsunuz?
Evet, bir bakıma öyle de denebilir. Ama bana, fotoğrafçılığın bir meslek olduğunu da yine üniversite öğretmiştir. Sonuçta üniversite bir kapıdır.
Fotoğraflarından etkilendiğiniz isimler var mı?
Ben, başkalarının fotoğraflarına "ben olsam nasıl çekerdim?" diye bakmam. Zevk almak için bakarım. Bu anlamda fotoğraflarından etkilendiğim isimler yok, ama fotoğraflarını beğendiğim birçok kişi var. Bunlardan biri Koudelka'dır. Ara Güler ve Arif Aşçı da fotoğraflarını beğendim kişiler arasında.
"İstiklal Caddesi Açık Müze" adlı bir tez çalışmanız var. İçerisi sergisindeki fotoğraflar da Beyoğlu'nda çekilmiş. Neden Beyoğlu?
"Neden o?" diye sorulduğunda yüz bin tane şey anlatırsınız, ama aslında hiçbir nedeni yoktur. Sadece şunu söyleyebilirim, Beyoğlu'nda çalışmayı seviyorum. Bunun, benim açımdan bir sürü nedeni olabilir, ama size anlattığımda hiçbir şey ifade etmeyebilir bu nedenler.Beyoğlu'nu neden sevdiğime gelince... Nişantaşı olmadığı için seviyorum.
Serginin tanıtım katalogunda bir takım sorular yöneltilmiş. Bu fotoğraflar, o soruların yanıtlarını mı barındırıyor?
Hayır, o sadece bir tanıtım biçimi. Serginin tanıtım metnini yazan Levent Çalıkoğlu'nun, izleyicinin dikkatini sergiye çekmek için çıkardığı bir takım ara başlıklar. Zaten o sorular, cevapları da barındırıyor içinde.
Peki, fotoğraflarınızda siyah-beyazı tercih etmenizin sebebi nedir?
Hayır, bunun öyle önemli bir nedeni yok. Sadece renkli çekmediğim için siyah beyaz çekiyorum. Ama renkli çektiğim fotoğraflarım da var. Siyah beyaz ya da renkli fark etmez, sonuçta fotoğraf, bir şekilde algıyı bozma biçimidir. Yani şu an gördüğümüz dünyayı, fotoğraflarda farklı görürüz. Biz şu an, birbirimize dokunabiliriz, ama fotoğrafın bize gösterdiği şeye dokunamayız. Dokunduğumuz şey, kağıttır.
Sergi süresince sizi birçok kez, salonda ziyaretçileri izlerken gördük...
Bunun iki nedeni var. Birincisi işinin başında durmak, ikincisi insanların tepkilerini görmek. Bu sergiye, fotoğraflarını çektiğim insanlar geliyor. Fotoğraftan anlamayan, hayatında hiç sergi gezmemiş "sıradan" insanlar bunlar...
Onların, ellerinde simitleriyle sergime gelip, fotoğraflara uzun uzun bakmaları, ara da bir cep telefonlarıyla konuşmaları benim hoşuma gidiyor. (GE/BB)
* Ömer Orhun'un "İçerisi" başlıklı fotoğraf sergisi 21 Haziran'a kadar izlenebilir.