Örgütün bugün yayımladığı "Çatışma, İşgal ve Ataerkillik: Yükü Kadınlar Taşıyor" başlıklı raporda, artan çatışmalar ve İsrail'in İşgal Altındaki Topraklar'da Filistinlilere uyguladığı eşi görülmemiş kısıtlamaların yanı sıra, giderek artan kadına yönelik şiddet ve ayrımcı yasa ve uygulamaların kadınlar üzerindeki etkisini inceleniyor. Raporda hastaneye gitmeleri engellendiği için bazı Filistinli kadınların İsrail güvenlik kontrol noktalarında doğum yapmak zorunda kaldıkları, bazılarının da yakınları tarafından "töreler yüzünden öldürüldüğü" belirtiliyor.
Hayatlarının her alanında çatışmanın etkisini hisseden Filistinli kadınların çektiği eziyeti sona erdirmek için İsrail ve Filistinli yetkililerin somut adımlar atması gerektiği belirtilen raporda kontrol noktalarının da Cenevre Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu vurgulanıyor.
Faturayı kadınlar ödüyor
UAÖ'nün raporundaki saptamalar söyle:
* Onlarca yıldır devam eden İsrail işgalinin ve gerginliğin tırmanmasının faturasını kadınlar ödüyor. Filistinli kadınlar, kendi toplumları içinde de kadını ikinci sınıf gören yasalar yüzünden baskı altında
* Ailenin namusunu lekelediği öne sürülen Filistinli kadınlar "töre cinayetinden" kurtulamıyor. Filistin kontrolündeki bölgelerde hukukun üstünlüğü sağlanamadığı için bu suçu işleyenlerin büyük çoğunluğunun cezalandırılmıyor.
* Kapsamlı kısıtlamalar, İşgal Altındaki Topraklardaki tüm Filistin nüfusu için benzersiz işsizlik, yoksulluk ve sağlık sorunlarına sebep oluyor. Seyahat kısıtlaması, İsrail ordusu kontrol noktalarından geçişin gecikmesi ya da geçişe izin verilmemesi, blokajlar ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle tıbbi bakıma ihtiyaç duyan kadınlarda çoklu komplikasyonlara ve hatta bazen hastaların ölümüne yol açıyor.
* İsrailli askerlerin geçiş izni vermemesi nedeniyle çok sayıda kadın kontrol noktalarında doğum yapmak zorunda kalıyor ve birçoğu bebeklerini kaybediyor. Doğum yapmak üzere hastaneye yetişememe korkusu tüm İşgal Altındaki Topraklar'da yaşayan Filistinli kadınların en büyük endişesi haline gelmiş durumda.
* Cenevre Sözleşmesi uyarınca, İsrail'in işgal gücü olarak Batı Şeria ve Gazze'deki Filistinlilere, özellikle de hamile kadınlara yeterli tıbbi bakımı sağlama yükümlülüğü bulunmasına karşın İsrail bu yükümlülüğünü ısrarla yerine getirmiyor ve ordu genellikle Filistinli kadın, çocuk ve erkeklerin sağlık kurumlarına gitmesini engelliyor
* İsrail'in uyguladığı blokajlar ve kısıtlamaların Filistinli kadınlar üzerinde başka olumsuz sonuçlar da doğuruyor. İşyerlerine ve eğitim kurumlarına gidemiyorlar, ailelerinden ve destek ağlarından ayrı kalıyorlar. Bu durum, özellikle ailelerinden uzakta yaşayan ve evliliklerinde zorluklar veya tacizle karşı karşıya kalan kadınlar için çok zararlı oluyor
* 2000'in sonundan bu yana İsrail ordusunun dört binden fazla evi ve geniş tarım arazilerini tahrip etmesi nedeniyle, çoğu çocuk ve kadın, on binlerce Filistinli evsiz ve geçim kaynaksız kaldı. Ev yıkımları ve bunun sonucunda aile içinde artan gerginlikten en çok kadınlar etkileniyor
* Çatışmaların giderek şiddetlenmesi ve buna bağlı olarak güvenlik ve ekonomik durumun kötüleşmesinin, Filistin toplumunda zaten var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadınların erkeklerin kontrolü altında bulunması gibi sorunları arttırması nedeniyle, kadına yönelik aile içi şiddet son dört buçuk yıl içinde artış gösterdi.
* Var olan yasalarda kadınlara yönelik ayrımcılık yapılıyor ve aile içi şiddet kurbanları için çok az -ya da hiç- koruma sağlanıyor. Filistin kolluk kuvvetleri ve adli kurumlar yasaları ya uygulayamıyor ya da uygulamak istemiyor. Filistin toplumunda özel meseleler olarak görülen aile içi şiddet ve "namus la" ilgili konularla ilgili şikayette bulunmaları da daha zor
* Aileleri tarafından öldürülme riski taşıyan Filistinli kadınlar ve genç kızlar İsrail ordusunun uyguladığı blokajlar ve kısıtlamalar nedeniyle genellikle güvenli bir yere sığınamıyor.
Reform şart
Af Örgütü'nün raporunda "örnek olaylara" da yer verilmiş. 26 Ağustos 2003'te doğum için Nablus'taki hastaneye gitmek isteyen ancak barikattan geçmesine izin verilmeyen Rula Aştiya adlı bir kadının öyküsünü şöyle:
Aştiya, "Tozun toprağın içinde uzanmış yatıyordum. Sürünerek barikatın yakınlarındaki bir duvarın arkasına gittim. Orada bir hayvan gibi doğurdum. Bebeğimi kucağıma aldım. Birkaç dakika sonra ölüverdi" diyor.
İki erkek kardeşinin tecavüzüne uğrayan ve hamile kalan 17 yaşındaki Rufayda Qaoud'ın annesi tarafından öldürülmesi olayında ise, ailenin "namusunu" korumak için kızını öldürmek zorunda olduğunu söyleyen annenin kovuşturmaya uğramadığı belirtiliyor.
"Filistin Hükümeti kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak ve kadına yönelik şiddeti önlemek, soruşturmak ve cezalandırmak için gerekli tedbirleri almalıdır" diyen Uluslararası Af Örgütü raporunda, kadına yönelik şiddet içeren tüm yasalarda reforma gidilmesi gerektiğini dile getiriyor.(AK)