Avrupa Birliği tarafından yayımlanan Türkiye hakkındaki son İlerleme Raporu'nda, "Örgütlü bir basın sendikasının yokluğu, basının bağımsızlığını zayıflatmaktadır" ifadesine yer verildi.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) tarafından Türk medyasına ilişkin olarak hazırlanan raporda ise "işyerlerindeki haklar ve özgürlüklerin, demokrasinin köşe taşını oluşturduğu" belirtilerek, "Medya sahipleri, Türkiye'de demokrasi istediklerini (özellikle AB'ye giriş olasılığından dolayı) iddia etmekle birlikte; kendi ticari çıkarlarıyla çeliştiği zaman bu hevesleri süratle yok olmaktadır" denildi.
Merkezi Brüksel'de bulunan FIJ ve EFJ'nin oluşturduğu bir heyetin, Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS) organizasyonuyla Türkiye'de gerçekleştirdiği incelemelerin ardından hazırlanan, "Türkiye'nin Gazetecilik ve İnsan Hakları Mücadelesi: Sendikal Haklar ve Basın Özgürlüğünün Gündeme Alınması" başlıklı rapor yayımlandı.
Türkiye'nin basın ve ifade özgürlüğü ile temel hak ve özgürlüklerin kullanımındaki eksikliklerinin yanı sıra medya çalışanlarının sendikal haklardan yoksunluğuna da dikkat çekilen Raporda, emeğe ve bireysel haklara saygının güç belâ var olduğu bir toplumda, yasalarla tanınmış birkaç temel insan hakkının uygulamada herhangi bir anlamının olmadığı kaydedildi. Raporda, "demokratik bir toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için hâlâ uzun bir yol bulunduğu" bildirildi.
TGS'nin, Türkiye'de gazeteciler adına toplu sözleşme görüşmesi yapmaya yetkili tek sendika olduğuna işaret edilen Raporda, sendikanın üyeliğini geliştirme potansiyelinin çeşitli yasal kısıtlamalarla sınırlı olduğu kaydedildi. Raporda, çalışanlar üzerindeki mağduriyet tehditlerinin ve işten çıkarmaların sendika üyeliği bakımından cesaret kırıcı etkisi olduğu vurgulandı.
Gazetecilerin yüzde 5'i sendikal haklardan yararlanıyor
1990'lı yıllara kadar TGS'nin büyük gazetelerin çoğu ile toplu sözleşme görüşmesi yapabildiği hatırlatılan Raporda, "Ancak 1990'ların başında, iki büyük gazete olan Hürriyet ve Milliyet'te çalışanlar, işverenin (Aydın Doğan) baskısıyla sendikadan istifa ettiler. İşverenlerin karşıt tutumları nedeniyle, sendikal örgütlenmenin olduğu bazı işyerleri (Tercüman, Güneş, UBA) kapandı. Yayın yaşamına sonradan başlayan gazetelerde de (Star, Radikal ve diğerleri), radyo ve televizyon şirketlerinde de sendikal örgütlenme mümkün olmadı. Sabah grubu ve diğer medya grupları ise sendikal örgütlenmeye hiç izin vermediler" denildi.
Raporda, "Türkiye'de sendikal haklara gerçekten engelsiz olarak kavuşabilen gazeteci sayısının sektörde çalışan toplam gazeteci sayısının yüzde 5'ini güçlükle bulduğu" kaydedildi.
Ekonomik kriz gerekçe olarak kullanıldı
2001 yılında sayıları 4800'e varan gazeteci ve medya çalışanının işini kaybettiğinin tahmin edildiği belirtilen raporda, "Çok sayıda medya işvereni, ekonomideki kötü gidişi, personel çıkarmanın bir gerekçesi olarak kullandı. Yüzde 88.6'ya varan enflasyonla, ve IMF ile Dünya Bankası'nın mali yardımıyla desteklenen ve popüler olmayan bir yeniden yapılandırma programıyla, geçen yıl, ülkenin en kötü ekonomik krizini gördü. Bu krizin, işsiz gazeteciler ve medya çalışanlarının güven ve moral değerleri üzerinde, birçok çaresizlik ve umutsuzluk vakalarına yol açan, derin bir etkisi oldu" ifadesine yer verildi.
Raporun, "Basın Özgürlüğü ve Mesleki Haklar" başlıklı bölümünde, Türkiye'de basın özgürlüğünün, haber verme hakkının, ifade özgürlüğünün ve temel insan haklarının kullanılmasını kısıtlayan çok çeşitli yasal hükümler olduğu, ayrıca alıkoyma ve tutuklamaya ilaveten, taciz ve gözaltı, yayın ve dağıtımın durdurulması gibi örneklerin de bulunduğu belirtildi. Türk yasa ve yönetmeliklerinde ifade, din, dil ve örgütlenme özgürlüğünü engelleyen 300'den fazla hüküm bulunduğuna da işaret edilen
Medya sahipleri lehine sansür
Raporda, şöyle devam edildi:
* Basın özgürlüğü üzerindeki diğer bir kısıtlama medya sahipliğinin yoğunlaşmış biçimidir. TGS, holding medyasının, hassas konularda, haberin yazılışı ve veriliş biçimini sınırlandırdığını söylemektedir. Medya kendi kendine sansür uygulamakta ve örgütlü bir sendikanın yokluğunda, araştırmacı gazetecinin rolü zayıflamaktadır. Yasal kısıtlamalar kadar, bazı medya yöneticileri de medya sahipleri lehine haberlerin veriliş biçimini süzgeçten geçirmekte, şirketin ticari çıkarlarıyla çelişebilen herhangi bir haberin yazılışında gazetecileri güçsüzleştirmektedir.
* Yine de, birçok gazete ve dergi ile radyo ve televizyon istasyonu Türkiye'de bağımsız gazetecilik yapmaktadır. Hükümetlerle dirsek temasındaki büyüt tirajlı gazetelerde çalışan birçok gazeteci de çok ciddi araştırmalara imza atmaktadır. Bununla birlikte, TGS'nin raporunda denilmektedir ki, meslek ahlâkına sıkı sıkıya bağlı kalan bu gazeteciler bile Türk medyasını lekeleyen ve medya sahiplerinin çıkarları ile 'medya sahibi-politikacı ilişkilerine' uyumlu yönlendirici editoryal politikalarla karakterize edilen kirliliğin etkilerini tümüyle ortadan kaldıramamaktadır.
AB Taahhütlerini garanti etmek için yetersiz
* Böylesi bir medya tablosunu yasayla düzeltmeye çalışmak, Türkiye'nin, Avrupa Birliği üyeliği başvurusunun desteğiyle üstlendiği taahhütleri karşılayabilmesini garanti etmek için yetersizdir. Hükümetlerin, basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü ve temel insan haklarını güçlendirmek için, Anayasa ve yasalarda yaptığı değişiklikler de dahil, şimdiye kadar aldığı önlemler yetersizdir.
Gazetecilerin yazdıkları yazılardan ya da çeşitli suçlardan dolayı mahkumiyet aldığına da işaret edilen Raporda, yasalara göre, gazeteciler ve yazı işleri müdürleri hakkında, yazılarını ''yasadışı örgütlere yardım etmenin'' kanıtı diye kullanarak dava açmanın mümkün olduğuna ve bu suçlardan mahkum olanların "terör suçlusu" olarak nitelendirildiğine dikkat çekildi.
Bu nedenle, kaç gazetecinin basın suçlarından dolayı cezaevinde olduğunun tam olarak bilinemediği vurgulanan Raporda, Kanunların Avrupa Birliği standartlarının çok gerisinde kalan hükümlerinden dolayı birçok gazeteci hakkında hapis cezası verilmesinin, hükümetleri, gazetecileri kapsayan "şartla tahliye" kanunları çıkarmaya zorladığı ifade edildi.
Raporda, AB standartlarını karşılamak için 2001 ve 2002 yıllarında Anayasa ve çeşitli yasalarda yapılan düzenlemelerin memnuniyetle karşılandığı, ancak "demokratik bir toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için hâlâ uzun bir yol bulunduğu" kaydedildi.
Medya sahiplerine verilen güç ve nüfuz
Öte yandan, medya sahiplerinin kârlı devlet ihalelerine girme hakkı üzerindeki yasağın, yapılan yasal düzenlemelerle kaldırıldığına da yer verilen Raporda, "FIJ/EFJ temsilcileri, bu konuyu, parlamenterlerle yapılan toplantıda dile getirdiler; bazı parlamenterler, medya sahiplerine verilecek artan güç ve nüfuz hakkındaki endişelerini ifade ettiler" denildi.
Çalışma koşulları ve iş güvencesinin eksikliği
Raporun, "Sosyal ve Sendikal Haklar" başlıklı bölümünde ise şu görüşler yer aldı:
* TGS'nin bakış açısına göre, son düzenlemeler, Batı Avrupa standartlarında demokratik bir toplumun yaratılması için yeterli değildir. Demokratikleşme sürecinin, insan hakları ve düşünce özgürlüğü temeline dayandırılması gerektiğini ve aynı zamanda işverenlerin sömürüsüne karşı işçileri yasalarla koruyarak, endüstriyel ilişkilerde işçiler ve işverenler arasında bir denge sağlamaya yönelik olması gerektiğini belirtmektedirler.
* Gazeteciler bakımından, sermaye yapısı ve medya sahipliğindeki yoğunlaşma ile medya çalışanlarının çoğunluğunun içinde bulunduğu çalışma koşulları ve iş güvencesinin eksikliği; basın ve ifade özgürlüğü ile insan haklarının kullanılmasının önünde önemli ölçüde engel oluşturmaktadır.
Türk Medyası tekelleşme sıkıntısı yaşıyor
Raporda, Türkiye'de 3 binden fazla gazete, süreli yayın ve haber ajansı, 300 dolayında televizyon istasyonu ve 1000'den fazla radyo istasyonunun bulunmasının; insanların ifade özgürlüğü şartlarından tam olarak yararlanabildiği anlamına gelmediği vurgulandı.
Raporda, "TGS, medya sahiplerinin emek sömürüsünün, dil, din, cinsiyet ve inanç ayrılığı gözetilmeksizin tüm işyerlerinde söz konusu olduğuna inanmaktadır. Türk medyası, başka yerlerdeki gibi, artan tekelleşme ve sahiplik yoğunlaşmasının sıkıntısını yaşamaktadır. Üç büyük medya sahibinin egemenliği vardır" denildi.
"212'den nefret ediyoruz, sendikadan hoşlanıyoruz"
Medya sahipleri hakkında özet bilgilerin verildiği Raporda, şu ifadeler yer aldı:
* Delegasyon, Doğan Grubunun Genel Yayın Yönetmeni olan ve medya sahibinin ilgisi sorulduğu zaman, 'Onun nefesini daima ensemizde hissederiz' diyen Ertuğrul Özkök ile de görüştü.
* Özkök, şirketinin, zor ekonomik koşullar altında rekabetçi olması gerektiğini anlattı ve gazetecilerin kovulmasından esef duyduğunu ifade etti. Çok açık sözlü bir görüş alış verişi oldu ve delegasyon çok güçlü bir izlenimle ayrıldı:
* Bu medya şirketi, geleceğini Avrupa Birliği içinde görüyor, fakat sosyal ilişkilerde Avrupa standartlarını tanımaksızın. Bay Özkök şunu belirtti: "212 sayılı Yasadan nefret ediyoruz ve sendikadan hoşlanmıyoruz"
* Büyük medya gruplarının yanı sıra diğer sermaye gruplarının sahip olduğu gazete ve televizyon kanallarında çalışan gazeteciler de "sendikal haklardan ve sosyal haklardan yoksun " bırakılıyor.
* Gazetecilerin ve medya çalışanlarının sendikal örgütlenme hakkından yoksun olduğu bir ortamda, medya sahipleri de hiçbir yaptırımla karşılaşmayacaklarından emin olarak hareket etmektedir.
Gazeteciliğin durumu, acilen ele alınmalı
Gazetecilerin ve medya çalışanlarının karşılaştığı bir diğer önemli sorunun "kaçak istihdam" olduğuna işaret edilen Raporda, 212 sayılı Yasaya göre gazetecilerin 3 ay stajyer olarak çalıştırılması hükmünün uygulamada kötüye kullanıldığı belirtildi.
Raporun, "TGS Eylem Programı" başlıklı bölümünde ise TGS tarafından verilen bilgiler doğrultusunda, "Türkiye'de gazeteciliğin durumunun acilen ve her yönüyle ele alınması", "basın özgürlüğü için yasal korumaların yerine Getirilmesi", "ekonomik, sosyal ve mesleki açıdan gazetecilerin durumunun; medya sahiplerinin gücü karşısında kuvvetlendirilmesi", "gazetecilerin, sendikal örgütlenmede özgür olması" ve "medya çalışanlarının, yasayla korunan iş haklarına sahip olması" gerektiği ifade edildi.
Raporda, şöyle devam edildi:
* TGS, gazetecilerin sosyal ve sendikal haklarını güvence altına almak amacıyla yasaları kuvvetlendirmek için, diğer meslek örgütleriyle birlikte, pek çok girişimde bulunmuş, fakat bu girişimler, hükümet ve parlamento üyeleriyle kulis yapan medya sahipleri tarafından sürekli olarak engellenmiştir. Hükümet temsilcileri ve parlamento üyeleri, medya sahiplerinin gücünden çekindiklerini 'off the record' (gayrı resmi) olarak itiraf etmektedirler, ki bu görüş politikacılarla yapılan toplantıda delegasyona da ifade edildi.
Medya sahiplerinin demokrasi hevesi yok oluyor
* Sanayi toplumlarında, işyerlerindeki haklar ve özgürlükler, demokrasinin Köşe taşını oluşturur. Medya sahipleri ve onları temsil edenler, Türkiye'de demokrasi istediklerini (özellikle AB'ye giriş olasılığından dolayı) iddia etmekle birlikte; kendi ticari çıkarlarıyla çeliştiği zaman onların bu hevesleri süratle yok olmaktadır. Emeğe ve bireysel haklara saygının güç belâ var olduğu bir toplumda, yasalarla tanınmış birkaç temel insan hakkının uygulamada herhangi bir anlamı da olmamaktadır.