Aslında 11 Ana başlık altında ve 37 ayrı konuda sunulan tebliğlerle geçtiğimiz yıllarda yaşanan "hukuki" olayların yansımaları tartışıldı.
Gelecekte karşılaşacağımız yeni sorunların uluslar arası yansımaları konuşuldu. Ankara Barosu Başkanı Ahsen Coşar imzasıyla katılanlara hitaben kaleme alınmış Kurultay Programını tanıtan küçük broşürde baroların işlevine dikkat çekiliyor.
Coşar'ın görüşüne göre, adaletin gerçekleştirilmesinde olsun, hukukun üstün ve egemen kılınmasında olsun, demokrasinin yerleştirilmesinde veya sürdürülmesinde olsun, barolara çok iş düşüyor.
Tüm bu görevlerin yanında insan hakları ile başta ifade ve düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere diğer sivil hak ve özgürlüklerin korunmasında ise sadece barolar değil, hukukçular da görevli.
Barolar, hukukçular ve avukatlar tüm "hukuki" sorunlar karşısında bu görevlerinden dolayı sorumlular. Çünkü önümüzdeki yıllarda barolara, hukukçulara ve avukatlara, gözleri önünde "hukuka aykırı davranışlar" gerçekleştirilirken ne yaptıkları sorulursa verebilecekleri yanıtları olmalıdır.
Aksi takdirde gözleri önünde olup biten hukuk ihlallerine, insan haklarından sapmalara karşı bir şey yapmamışlar ve sessiz kalmışlarsa; ihlalleri gerçekleştirenler kadar onlarda suçludurlar.
Ankara Barosu Başkanı Ahsen Coşar sadece hukukçular veya baroların üzerine düşen görev ve sorumlulukları hatırlatmıyor. Onlara düşen bu görevler doğrultusunda; kamu adına görüşü, tavrı olan herkese sesleniyor.
Eğer bir felsefeyi temsil ediyorsanız, günümüz iktidarı ve her türlü otorite karşısında "profesyonel ricacı" olmamalısınız.
Hatta bu kişiler "toplum vicdanı olarak davranan, akılları, vicdanları ve ahlakları aynı tarzda çalışan profesyonellerden oluşan bir koroya eşlik etmeyen kişiler olmak zorundadırlar". Aksi takdirde hak ihlallerine karşı sessiz kalmış ve verilecek yanıtı olmayanlar kadar onlarda suçludurlar.
Ankara Barosunun büyük özveriyle gerçekleştirdiği 2006 Hukuk Kurultayı için emek sahiplerini kutlarım. Güler yüzlü katkılarına sabırlarını da ekleyerek gece gündüz çalışan "isimsiz kahramanlarının" çabalarına çok teşekkür ederim.
2000 yılından itibaren Ankara Barosu Hukuk Kurultayları, geçmişi geleceğe taşıyan hukukçuları, avukatları, felsefecileri, psikologları, bilim adamları ve demokratik toplum düzeni kurmak için sözü ve fikri olanları buluşturan uluslararası bir kurultaya dönüştü.
Düşünüp gerçekleştirenlere, hukuku tartışarak hukuk üretmek için düşünen, ayağı yere basan gerçekçi avukatların, hukukçuların ve felsefecilerin yarattığı Hukuk Kurultayının kendi gerçekliğine teşekkür ederim.
Hukuk Kurultayında en sarsıcı ve düşündürücü olan "Uluslararası Hukukta Yeni Gelişmeler" başlıklı oturumdu.
Çok şey öğrendim ve neden bu alanda çalışmak gerektiğini daha iyi kavradım. Konuları "Terör ve Demokrasi", "İnsancıl Hukuk", "Uluslararası Ceza Yargısı" ile "Savaş Suçları ve Soykırım" olan oturumlar çok ilginçti.
Anımsarsanız, soykırımın yer aldığı ilk hukuki belge, Nurenberg Mahkemesi sonuçlandıktan kısa bir süre sonra, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1946 Aralık ayında yaptığı ilk toplantısında aldığı 96 sayılı karardı.
Daha sonra 9 Aralık 1948'de "Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırılması Sözleşmesi" kabul edildi. 12 Ocak 1951'de de yürürlüğe girdi. Bu Sözleşme 29.3.1950 tarihli ve 8199 sayılı Resmi gazetede yayınlanmıştır.
Bu sözleşmenin 2 inci maddesine göre, soykırım; bir milli, etnik, ırki veya dini grubu, grup niteliğiyle, kısmen veya tümüyle, yok etmek kastıyla; grubun mensuplarını katletmek ya da ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek, grubun bedeni varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasten tabi tutmak, ya da grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak, grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmektir.
Devletler bu sözleşmeye etkinlik kazandırmak için Anayasa ve yasalarında gereken değişiklikleri yapacaklardır.
Özellikle; soykırımda bulunmak, bulunulması için işbirliği yapmak, soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak, soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek, soykırıma iştirak etmek biçimde sınıflandırılan suçlardan yargılananlara ve suçlu bulunanlara etkili cezalar verilmesi sağlayacaklardır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Uluslararası suçlar da yer aldı. Soykırımın önlenmesiyle ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi maddelerin gerekçesini oluşturdu.
Böylece yeni Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabı "Özel Hükümler" bölümüne "soykırım" ve "İnsanlığa karşı suçlar" da girmiş oldu. Özel Hükümler, Birinci Kısımda ilk başlık "Uluslararası Suçlar"dır.
Birinci bölümde "Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar" başlığı altında 76 ıncı maddede "soykırım" suçu düzenlenmiştir. "İnsanlığa karşı suçlar", 77 inci maddenin konusudur. 78 inci madde ise "örgüt" suçu olarak karşımıza çıkmaktadır.
İkinci Bölüm başlığı "Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti"dir. TCK Madde 79 "Göçmen Kaçakçılığı" ve Madde 80 ise "İnsan Ticareti" suçuna ayrılmıştır.
2006 Hukuk Kurultay'ında Uluslararası Ceza Divanı üyesi Yargıç Anita Usacka ile Prof. William Schabas'ı dinleme şansını yakaladık.
İrlanda Ulusal Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi'nde görevli Prof. William Schabas "Soykırım Suçunun Değişen Yorumu" hakkındaki ilginç görüşlerini sundu.
Bizim ulusal mevzuatımızda da artık suç olarak kabul edilmiş "soykırım" ve "insanlığa karşı suç" kavramlarının barış zamanındaki değişen yorumlarını "hukuk" yoluyla tartışmaya açtı.
Hatta, "insanlığa karşı suç" ile "soykırım" suçlarından birinin diğeri içinde olup olmadığını veya insanlığa karşı suç işlenmişse soykırım suçunun nasıl değerlendirilebileceğini sordu. Değişimi yorumladı. Bu suçların barış zamanında değişen tanımlarını hukuki zeminde tartışmak gerekiyor. (Fİ/BA)