İstanbul Feminist Kolektif, Kabataş’ta bir kadının saldırıya uğradığı iddiasına ilişkin tartışmalara yönelik bir açıklama yaparak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Sen konuştukça kadının beyanı esas olmaktan çıkıyor” diye seslendi.
“Kadının beyanı esastır” ilkesine açıklık getiren feministler, bu ilkenin bir anda ateşli savunucuları haline gelen Başbakan ve AKP hükümetine, yıllardır sistematik olarak devam eden erkek şiddeti ve cezasızlıkla ilgili sorular yöneltti. Başbakan’ın şiddet mağduru kadınlar hakkında sarfettiği sözleri hatırlattı.
Açıklama şöyle:
Nerden Baksan Tutarsız! Başbakan Konuştukça Kadının Beyanı Tartışılıyor! Biz feministler, Kabataş’ta başörtülü bir kadının saldırıya uğradığı beyanını duyar duymaz bu saldırıyı kınadık ve kadınlar arası dayanışma gösterdik. Çünkü, “kadının beyanı esastır” ilkesini benimseyen ve bunun mücadelesini veren kadınlar olarak, kadının kim olduğuna ve suçlamanın içinde bulunduğumuz Gezi direnişine yönelmiş olmasına bakmaksızın, yapmamız gereken buydu. Bir kadın tacize uğradığını beyan ettiğine kadının beyanını doğru kabul edilmeli ve aksi kanıtlanana kadar bu kabulün gerekleri yerine getirilmelidir. “Kadının beyanı esastır” ilkesinin gücü, erkeklerin kadınları taciz etmesinin arkasındaki erkek egemen sistemi ve sistematikliği görmesinde yatar. Hem erkek tacizi gündelik hayatın her alanında sürekli olarak gerçekleştiği, hem de bu tacizler karşısında toplumsal ve hukuki mekanizmalar erkeği değil kadını sorgulamak ekseninde geliştiği için, kadının beyanının esas alınması biz kadınlar için vazgeçilmez bir adalet ilkesidir. Bir kadın tacize uğradığını söylediğinde, kadının kimliğine, yaşına, siyasetine, geçmişine, aile yapısına, etnik kökenine, ne giyip-giymediğine, davranışlarına, mesleğine, hangi saatte nerede gezdiğine bakılmaksızın kadının taciz beyanı esas kabul edilmelidir, aksini ispat erkeğin yükümlülüğündedir. Kabataş'ta tacize uğradığını beyan eden kadın ilk günden bu yana farklı politik argümanlara alet edildi. Başbakan bu olayı Gezi direnişini yıpratmanın bir aracı olarak öne çıkardı ve “Benim başörtülü bacımı yerlerde sürüklediler” diyerek kadının beyanını siyasi malzeme olarak kullandı. Başbakanın kadınları bölen ve araçsallaştıran söylemlerine alışık olan bizler, Erdoğan’ın bir kadının yaşadığı taciz ve saldırı üzerinden siyaset yapmasına, Gezi direnişini hırpalamaya çalışmasına şaşırmadık. Ama Başbakan Erdoğan’ın her konuşmasında kadının yaşadığı üzerinden tartışmalar büyüdü. Kadının beyanın güvenilirliği sarsıldı, tacize ilişkin beyan siyasi bir malzemeye dönüştürüldü. Her konuşmada asıl yıpranan yine kadın oldu. Kadınların maruz kaldığı erkek tacizinin ver kadının beyanının siyasi bir malzemeye dönüştürülmesinin baş sorumlusu Başbakan Erdoğan, kamera kayıtlarının ortaya çıkmasıyla yeniden sahneye çıktı. Bugüne kadar her söylemi ve icraatıyla reddettiği, “kadının beyanı esastır” ilkesinin bir anda ateşli bir savunucu olan Başbakan ve AKP hükümeti bu ilke üzerinden bize sorular yöneltti. Biz feministlerin de, kadınlar hakkında, feministlerin kavramlarıyla konuşmaya kalkan başbakana soruları var: Başbakan soruyor: Adli Tıp Raporlarını nerenize koyacaksınız? Başbakan Erdoğan'a soruyoruz: Türkiye’de adli tıp ve hastane raporlarının tek başına bir şey ifade etmediğinden haberin yok mu? Kadınlara yönelik cinsel şiddet suçlar ile ilgili verilen Adli Tıp ve hastane raporlarının mahkemelerde esas alınması konusunda bir düzenleme yapmayı ve bu adaletsizliği ortadan kaldırmayı düşünüyor musun?Adli Tıp Raporları “kesin hüküm içermediğinden” bu raporlara rağmen beraat eden tecavüzcü sayısı binleri, on binleri bulurken, Başbakan’ın ağzından soracak olursak “Ey Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri, Adli Tıp Raporları’nı nereye koyuyorsunuz?” Başbakan Erdoğan soruyor: Eğer o kadıncağız başörtülü olmasaydı, bu linç olur muydu? Başbakan Erdoğan'a soruyoruz: Eğer tacize uğrayan kadın senin yakının ya da başörtülü olmasaydı ve konu Gezi olmasaydı sen böyle konuşur muydun? Konuşmazdın. Biliyoruz çünkü bugüne kadar konuşmadın. Konuşunca da nefret saçtın! Öldürülen Münevver Karabulut için: “Çocuğumuz öyle nereye giderse gitsin olmaz. Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya,” dedin. Dolmabahçe'de senin ofisin önünde polis şiddeti sonucu bebeğini kaybeden Genç Sen'li kadın için sustun. Ankara’da polis saldırısı sonucu kalçası kırılan kadın için "O kadın, kız mıdır kadın mıdır?" dedin. Bundan sonra tüm kadınlara yönelik şiddet suçlarının önlenmesi için konuşmayı düşünüyor musun? Başbakan soruyor:“Hangi yüzle kadına şiddete hayır diyeceksiniz? Bundan sonra her tecavüze uğrayan kadın, bunları ikna etmek için elinde görüntü kaydıyla mı dolaşacak? Başbakan Erdoğan'a soruyoruz: Mahkemelerin kadının tecavüz beyanını asla yargı için yeterli görmediği için görüntü aradığını bilmiyor musun? Peki, kadınların taciz ve tecavüze uğradığında anında bağırmamış olmasını tecavüz olmadığının göstergesi sayıldığını? Kadınlar olay anında direnememiş, bağıramamış, kaçamamış, hemen şikayet edememiş ise bunun, taciz olmadığı kanaati güçlendirdiğini? Bu ülkenin mahkemelerinde tecavüz davalarında rıza aranıyor. Haberiniz yok mu? Başbakan diyor ki: Şimdi iki hafta sonra 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanacak. Hangi yüzle kadın haklarından bahsedeceksiniz. Biz feministler “Kadının beyanı esastır, aksini ispat erkeğin yükümlülüğündedir” ilkesini ama’sız, koşulsuz savunmanın gücüyle alanlardayız. Her yıl olduğu gibi bu yıl da, 8 Mart gecesinde Taksim’de olacağız! Peki, siz 8 Mart’ta ne yapacaksınız? Her zamanki gibi kadınların konuşmasını mı engelleyeceksiniz? Yoksa tomayla, gazla, akreplerle kadınların sesini bastırmaya mı çalışacaksınız? Bugün Kabataş’taki kadının yaşadıkları üzerine bu tartışmalar yürütülüyor ve kadının sözü güvenilir bulunmuyorsa bunun nedenlerinden biri de, Başbakan’ın ‘başörtülü bacım’ dediği kadın da dahil tüm kadınları ve kadınların maruz kaldıkları şiddeti bugüne kadar yok saymasıdır. Başbakan Tayyip Erdoğan’a sesleniyoruz! Sen konuştukça kadının beyanı esas olmaktan çıkıyor. Sen sus kadınlar konuşsun! |