"İyi Sınır"ın bugün yolu dahi kapalı. Metulla'dan karşıya; güney Lübnan'a bakıyoruz. Lübnan sınırında öldürülen İsrail askerinin ağırlığı var bölgede.
Durum böyle olunca, sınıra paralel bir yola giriyoruz ve oradan devam ediyoruz yolumuza, denize doğru ve İsrail'in denizdeki en kuzey noktasına ulaşıyoruz.
Rosh Hanikra
Rosh Hanikra, Lübnan'la İsrail'in denizin üstündeki kayaklıklardaki sınırı.
Denizin yıllarca oyarak oluşturduğu mağaraları ve İngilizlerin yaptığı tren yolunun iki ülke arasındaki savaş durumu yüzünden patlatılmasını İsrail bir turizm atraksiyonu olarak kullanmayı ihmal etmemiş.
İngiliz sömürgeciliğinin en belirgin özelliklerinden demiryolu burada da göstermiş kendini. Haybeye değil tabii ki, Ortadoğu limanlarını Avrupa'ya bağlayacak bir tren yolu; Mısır'dan Avrupa'ya.
İngilizler, yolun yapımı için diğer sömürgelerinden işçi getirmeyi de ihmal etmemişler; Güney Afrika'dan, Avustralya'dan ve Yeni Zelanda'dan toplam 10 bin işçi çalışmış bu demiryolunun yapımı için.
İsrail'i Lübnan'a bağlayan tren yolunun patlatıldığı yerde bugün bir sinema var. Bu sinemada denizin oluşturduğu mağaralar, bölgenin tarihi ve sit alanı olmasına ilişkin bilgileri içeren bir belgesel izliyorsunuz.
Üstelik de canlı efektlerle. Filmde, dalgalar kayalara vururken, sizin de üzerinize hafifçe sular serpiliyor.
Trenin geçtiği tünelin sıcaktan koruduğu serinlikte bir Bedevi kadınının sacın üzerinde zahtarlı, sürme peynirli, zeytinyağlı pidelerden hazırladığını görüyorum ve hemen o yöne doğru seğirtiyorum.
Bedeviler İsrail'in bir başka azınlık grubu. Kadın yine ancak satışları yapacak kadar İbranice konuşuyor. Hemen tarifini almaya girişiyorum bu hamur nasıl hazırlanır diye, Danny tercüme ediyor, hamur hakkında sorduğum detaylı sorulardan sıkılıyor ama belli etmemeye çalışıyor.
Geldiğimde bir heves yapıyorum, kendim dahil kimseye beğendiremiyorum. "Bir daha zahmet etme istersen"yorumlarını duyunca hevesim hepten kırılıyor.
Rosh Hanikra'dan sonra doğru Hayfa'ya gidiyoruz. Hayfa, Durban'ı hatırlatıyor, birden Afrika'nın en güneyine gidiyor aklım. Nedeni belli, şehre tepeden bakınca gördüğünüz liman, ha Durban ha Hayfa hiçbir şey farketmiyor.
Hayfa'da Almanlar
Hayfa'nın en turistik caddesi Alman Kolonisi caddesi. Sağlı sollu eski taş binaların restore edildiği bu cadde, 1850'lerde Hayfa'ya gelip yerleşen Almanların yaşadığı bölge.
Burada yaşayan Alman topluluğuna Temple Society, Tapınak Cemaat'i deniyor. Teolog Cristoph Hoffmann'ı (1815-1885) takip eden Almanlar, Hıristiyanların dinin özüne dönerek tekrar yaşamlarını ahlaklı, haysiyetli bir düzeye getirmeleri gerektiğine inanmış ve bu amaçla gelmişler Kutsal Topraklara.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanların gitgide Nazizm ile özdeşleştirilmeleri sonucu İngilizler tarafından bu topraklardan çıkarılmışlar.
Bugün Alman Kolonisinin olduğu cadde şehrin ortasından geçerek bir ucunda İngilizlerin limanıyla diğer uçta Bahai Bahçelerini birleştiriyor.
Bahai Bahçeleri
Bahai Bahçeleri de şehrin bir başka ilginç hikayesini saklıyor. Hayfa, Bahailer için en kutsal şehir. 19 terastan oluşan bahçenin tam ortasında bir ibadethane var.
Bahai dininin peygamberi Mírzá Husayn-'Alí (1817-1892) kendine daha sonra Tanrı'nın Zaferi anlamına gelen Bahaullah adını koymuş bir İranlı. Yeni bir dinin taşıyıcısı olacağını iddia ettiği için hapis yatan Bahaullah daha sonra Bağdat'a sürülmüş sonra da peygamber olduğunu ilan etmiş.
Sürgünlüğü Bağdat'tan İstanbul'a, İstanbul'dan Edirne'ye ve sonunda da Akko'ya ve Hayfa'ya kadar getirmiş onu. Takipçisi Abdul-Baha da Bahaullah'ınkine benzer bir yaşam sürmüş ve 40 yıl süren hapis hayatı boyunca baktığı tepeden bugünkü Bahai Bahçeleri'nin olduğu tepeyi görmüş.
Bu nedenle Bahailer buraya son derece bakımlı Bahai Bahçeleri'ni yapmışlar.
Dünyanın dört bir yanında toplam 5 milyona yakın inananı olan bu dinin mensupları için Hayfa kutsal şehir. Kutsal şehre sadece bu çok özenli bahçenin bakımını yapmaya gelen Bahailer bir yıldan fazla kalmıyor burada. Parlamentoları ve kütüphaneleri de bu bahçenin içinde.
Wadi Nisnas
Bahai Bahçeleriyle sonlanan Alman Kolonisi'nin ana caddesinin arkasında Hayfa'nın kaynayan kazanı Wadi Nisnas var. Burası çoğunlukla Arapların oturduğu mahalleler ve eski evlerle dolu.
İsrail'in Wadi Nisnas'ı Yahudileştirme, Arapları yavaş yavaş bu bölgeden uzaklaştırma amaçlı kentsel çalışmaları var. Şehrin liman etrafındaki eski yerleşim birimlerinin arasına gökdelenler dikmek, tarihi yapıyı bozmak bu planın bir parçası.
Baladna Arap Gençlik Birliği'nin Mayıs ayındaki bildirisinde yer alan bilgilere göre, Wadi Nisnas'da 54 binanın daha yıkılması öngörülüyor. Bu plan uygulandığı takdirde, İsrail'in nadir karışık şehirlerinden Hayfa da tek renkliliğe doğru dönüşü olmayan bir yola girecek.
Arapların yaşadığı yerde Ermenileri de buluyoruz. Hayfa'da yaşayan 30 Ermeni aile olduğunu söylüyor kilisenin bekçisi. Onların durumu da İsrail'deki diğer Ermenilerden farklı değil; onlar ne Arap ne Yahudi. İsrail'de Ermenileri bir başka yazıya bırakalım.
Böylelikle Golan Tepelerinden başladığımız yolu kuzey sınırından ilerleyip Hayfa'ya dönerek tamamlıyoruz. Buradan sonra güneye, Kudüs yönüne devam edeceğiz.(TS/EÜ)