Zeytinburnu sokaklarında dolaşırken anlıyorum neden geldiğimi: Bir zamanlar düşüp ağladığım sokaklarında düşmeden dolaşmak hoşuma gidiyor çünkü...
Mualla'nın ağrısını bile unutturuyor duyduğum mutluluk.
Üniversitede salıncak!
Zeytinburnu benim doğup büyüdüğüm, okullarında okuduğum, düşmediğim sokağı olmayan bir yer.
Zeytinburnu sokakları her zaman çocuk doludur. Eskiden daha çok yoksulların oturduğu bir gecekondu semti iken, şimdi o gecekonduları müteahhide vererek, sınıf atlayanlar çoğalsa da, hala İstanbul'un varoşlarından biridir aslında.
Benim çocukluğumda hiç çocuk parkı yoktu Zeytinburnu'nda. Ben ilk kez üniversiteye giderken binmiştim bir salıncağa. Şimdi tek tük olsa da yapılmış. Ama o kadar çok çocuk var ki yetmiyor tabii ki, parklar. Sokaklarda top oynar çocuklar. Araba gelirken kenara çekilirler. Sayısız kere ara vermek zorunda kalırlar oyunlarına.
Çocuklarla başım hep dertte
Daha önce de canım sıkıldığında, Mualla ağrıdığında, hasret gidermek için, gibi çeşitli nedenlerle çok dolaştım sokaklarında arabayla.
Epeydir dolaşmamıştım unutmuşum çocukların davranışlarını.
Çocuklarla başım hep derde girmiştir Zeytinburnu'nda.
Çocukken beni taşlayıp alay ederlerdi.
Şimdi arabama yol vermiyorlar; bakıyorlar sürücü bir kadın, oyunlarına devam ediyorlar. Beni dakikalarca bekletiyorlar.
Çocukken de çaresizlik bana en çok yaşattıkları duyguydu çocukların, şimdi de...
Korna çalan kadınsa
Korna çalmama aldırış etmiyorlar; başımı çıkarıp, kenara çekilmelerini söylüyorum. "Görmüyor musun oyun oynuyoruz!" diyorlar.
Çaresiz bekliyorum.
Sonra, ya esnaftan biri, ya bir kadın çıkıp azarlıyor çocukları çekiliyorlar da, ben yoluma devam ediyorum.
Çocukların neden böyle yaptığını düşünürken, saptığım çocuksuz bir sokakta -ki çok nadirdir böyle sokaklar- genç bir adam yolun ortasında yürüyordu.
Yavaşça kornaya bastım. Kenara çekilmek için adım atarken dönüp baktı korna çalana. Ve tıpkı çocuklar gibi, korna çalanın kadın olduğunu görünce kenara çekilmekten vazgeçip yolun ortasından yürümeye devam etti.
Ne yapabilirdim?
Araba iktidar oldu
Yine çaresizce onun adımlarıyla arkasından gitmeye devam ettim arabayla.
Sıkılınca yavaş gitmekten, kenara çekip arabayı durdum bir süre. Düşündüm. Öfkelendim. Arabayı çalıştırıp yola koyuldum. O genç adam görünmüyordu. Epey beklemiş olmalıyım. Biraz gidince gördüm onu. Hala yolun ortasından yürüyordu.
Yavaşça yaklaştım. Kornaya hızla bastım. Korktu. Hızla kenara çekildi. Ben geçerken şaşkın ve öfkeli bakışlarla bakarak küfür etti.
Çok utandım.
Hızla uzaklaştım oradan.
Araba bir iktidar aracı oldu birden. Oysa arabam benim bacaklarımdı, o adama rastlayana kadar.
Arabanın bana verdiği gücü kullandığımı fark etmekten utandım.
Biraz önce çocukların ezdiği biriyken ezen olmaktan utandım.
Yıllardır, ezilme, ezme ilişkilerine kafa yorup, ezilen olmayı ezen olmaya tercih ettiğimi söylememe rağmen, ilk fırsatta ezen olmaktan çok utandım.
Sürekli suçluluk
O adam sürücünün kadın olduğunu görünce kenara çekilmeyerek suçlu olabilir. Ama onun yaptığı benim kendimi bağışlamam için hafifletici sebep olmadı / olamadı.
Ezilen olmak böyle bir şey işte, sürekli suçluluk duygusuyla yaşamak.
Kadın ya da sakat olmak fark etmiyor.
Ezen ya da ezilen olmadan yaşamanın bir yolu olmalı.
Zeytinburnu sokaklarında arabayla dolaşmak yine de en az bir nedenle iyi geliyor bana. Düşmüyorum.
Ve canım acımıyor.
Fiziksel olarak yani... (NG/NM)
* Mualla: Bakınız Biamag 36.sayı. "Mualla ağrıyınca"