"Vatandaşımız durumundaki bir insanın böyle bir sıfatı olmadığı halde 'ekumenik' sıfatıyla hareket etmesini yanlış buluyoruz. Bunu da tüm kamuya bildirdik. Her ülkenin kendi hassasiyetleri vardır. Bu, Lozan'da belirlenen bir statüdür. Karşımızdakiler buna uymak zorundadır. Bunu tartışma konusu haline getirenler art niyetli davranıyor. Keşke ekumenik sıfatı kullanılarak yemek daveti yapılmasaydı."
Neresinden tutabileceksiniz?
1. "Vatandaşımız durumundaki bir insan"ın hangi sıfata sahip olacağını devlet ya da hükümet mi kararlaştırır. Yani, bir vatandaşımız bir banka yönetim kurulu başkanı ise, veya bir başka vatandaşımız milli futbol takımı kalecisi ise, birileri (isterse o birilerinden birisi Başbakan sıfatı taşısın) "senin böyle bir sıfatını kabul etmiyoruz" deyince, o "vatandaşımız" taşıdığı sıfatlardan otomatik olarak arınır mı?
2. Kaldı ki, Fener Rum Ortodoks Patriği'nin "ekumenik" sıfatı, Ortodoks-Hristiyan içtihadına göre ve ta 325 yılından başlayıp 381 yılında İstanbul'da toplanan Konsül'den geçerek ve 1078'de Roma İmparatorluğu, Doğu Roma-Batı Roma olarak ikiyi bölündükten itibaren oluşmuş, 1000 yıldan fazla bir "arka plan"a sahiptir. İstanbul, İskenderiye, Antakya, Kudüs ve Roma'da "patrik" sıfatını kullanan 5 dini lider vardı. Bunların arasından İstanbul'dakinin "primus inter pares" yani "eşitler arasında birinci" olması kararlaştırılmıştı. 1078 bölünmesinden sonra, Roma Patriği, "Papa" sıfatını kullanır oldu.
3. Yani, bu kadar derin bir "tarihi geçmiş"e sırtını yaslayan ve bizlerin mensup olmadığı bir dinin işleyişi ve hiyerarşisi konusunda "siyasi" ya da "yasal karar" alınabilir mi? Bu, ne kadar saçma ve o ölçüde adil olmayan bir davranış olmaz mı?
4. Türkiye'de devlet yetkililerinin ve "derin devlet söylemi"nin ikide bir Lozan'dan dem vurmalarına alışıldı. Ama, galiba Lozan'ı açıp okuyan bir kişi bulmak çok zor. Lozan'da Patrik'in "ekumenik" sıfatına sahip olup olmadığına dair tek bir kelime bulamazsınız. Çünkü, Lozan'da Patrik kelimesi bile geçmez. O konu, Patrikhane konusu, Lozan'da bulunmaz. Herhangi bir devlet yetkilisi çıksın, Lozan'ın filanca maddesinde şöyle yazıyor diye Patrik ve Patrikhane'ye ilişkin bir tek cümle, bir tek kelime göstersin. Gösteremez. Çünkü yok. Bu durumda, Başbakan'ın Lozan referansına dayanmasının da hükmü yok. Kimilerinin, Lozan'dan dem vurarak, Patrik'in "Eyüp Kaymakamlığı'na bağlı herhangi bir din adamı" olduğu iddiasının da hiçbir hukuki mesnedi de yok. Safsata.
5. Bunu tartışma konusu haline getirenlerin art niyetli davrandığı, talihsiz bir iddia olmuş. Bunu yıllardır tartışıyoruz. Art niyet bunun neresinde. Brüksel'e dün birlikte geldiğimiz, İslami düşünce adamı Ali Bulaç, bu konuda önemli iki otorite, Prof.Dr. Bekir Karlıağa ve Prof.Dr. Niyazi Öktem ile bu konuyu konuştuk. Yüz üzerinden yüz aynı şekilde düşündüğümüzü gördük. İlahiyat hocaları da mı art niyetli? Niye öyle olsunlar?
Aslında, bu konunun Türkiye'nin yakın gelecekte gereksiz yere başını ağrıtması ihtimali bulunduğu için tartışılması da gerekli. Patrik Bartholomeos'un yıllardır Türkiye'nin AB hedefi için nasıl çalıştığına yakından tanık olmuş birisiyim. 2002 yılında birlikte Brüksel'e gelmiştik. Dünyanın her yanından Brüksel'e topladığı Ortodoks din adamlarını peşine takarak, Avrupa Komisyonu üzerinde Türkiye lehinde dikkate değer bir ağırlık koymuştu. Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi ile ortak bir basın toplantısı düzenlemişti. AB yetkilileri nezdinde büyük ağırlığınave saygınlığına gözlerimizle tanık olmuştuk. Beyaz Saray kapıları da Patrik Bartholomeos'a her vakit ardına kadar açıktır.
Patrik Bartholomeos, "ekumenik" sıfatını taşıdığı için, Türkiye'nin dış politikasında "paha biçilmez bir aktif değer"e sahiptir. Şimdi böyle bir muamelenin odağı haline getirilmesi, Türkiye'ye dış politikasının en zorlu kulvarlara gireceği bir dönemde, hem AB ve hem de ABD nezdinde sıkıntılar yaratacak.
Buna ne gerek var?
Deniyor ki, bu bir "devlet politikası". Böyle saçma bir politika olmaz. Hiçbir ciddi devletin böyle saçma bir politikası olmaz; Türkiye'nin de olmaz. Zaten bu "devlet politikası" filan değil, basmakalıplaşmış bir "derin devlet söylemi". Ak Parti hükümetinin, şu dönemde bu söyleme kapılmasının hiç kimseye bir yararı yok.
Kimisine göre, bu konu "Bizans'ın ihya edilmesinden duyulan korku" nedeniyle bu şekilde ele alınıyor. Bu "korku"nun bağnaz Kemalistler ve bir kısım İslamcı tarafından paylaşıldığına dikkat çekiliyor. Ciddi ciddi, İstanbul sur içinde Bizans'ın yeniden ilan edileceğinden ve AB'nin bu oluşumu tanıyarak Türkiye'ye böleceğini düşünenler var. Bunu yazıp çiziyorlar da.
Yani, Patrik'in "ekumenik" olduğu kabullenilirse, yavaş yavaş, İstanbul'un göbeğinde Bizans tekrar ortaya çıkacak ve Türkiye bölünecek!
İyi ama, böylesi, bir "siyaset" konusu değil; "psikiyatri" konusu. Siyasete değil, tıbbın alanına girer.
Gelgelelim, hükümet, tıbbın alanını, siyaset alanına doğru çevirir ve genişletirse, dış politikada Türkiye'yi incitecek ve zorlayacak sonuçlar doğurmaya başlar.
Hükümeti, bu konuda "ezberini bozmaya" davet ediyoruz....
Yunanıstanın, Rus ortodoks ekumenlık bunlar da baglıyor mu?
Ekümenlik Ortodoks kilisesi içinde ne ifade ediyor?
(CÇ/YS)