Fabrikanın dışında altıntop (greyfurt) dilimlenen iş yerlerinde esnek çalışma saatleri uygulanıyor. Sabah sekizde başlayan çalışma günü fabrikadan gelen haşlanmış altıntop miktarına bağlı olarak gece yarılarına sürebiliyor.
BAMEKS, merkezi İskenderun'da bulunan büyük bir şirket. Dörtyol'daki fabrikasında her türlü meyveyi işliyor. Mevsimine göre şeftali, çilek, kiraz, kayısı, elma gibi meyveleri işleyen fabrika kış aylarında portakal, mandalina, altıntop konservesi üretimi yapıyor.
İşi ayağa götürünce!
Önceleri işçileri fabrikada çalıştıran BAMEKS, giderek Kuzuculu ve Erzin'de aracılar kullanarak küçük iş yerlerinin açılmasını sağladı. Fabrikaya bağlı olarak açılan çok sayıdaki iş yerinde çoğunlukla kadınlar çalışıyor.
Besbelli ki, işveren işçilerin fabrikada daha pahalıya mal olduğunu götünce böyle bir "ucuz" yola başvurdu. Kadınların tarım dışı bir çalışma olanağı olmadığına göre "işi" kadınların ayağına götürüp esnek çalışma ortamı yaratmaktan daha pratik ne olabilirdi?
İşçiler fabrikada çalıştıklarında, taşıma ve yemek işverene aitken, şimdi işveren bunlardan kurtuluyor. İşçiler, evlerinin yakınındaki iş yerine yürüyerek geliyor, yemek için de evlerine gidiyorlar ve sigortasız çalışıyorlar.
Bir kasa altıntop bir milyon 250 bine
İşçilere kabuğunu soyup dilimledikleri altıntop kasası başına ücret ödeniyor. Bir kasada 130-150 arasında altıntop bulunuyor. Geçen yıl her kasa için 1 milyon 250 bin lira olan ücretin bu yıl kaç lira olduğunu henüz bilmediklerini söylüyor işçiler.
Kuzuculu'da iki tane altıntop dilimleme işyeri var. On bin nüfusu olan bu kasabaya kış aylarında çok sayıda mevsimlik işçi geliyor. Çoğunluğu Kahramanmaraş'tan olmak üzere Güneydoğu illerinden gelen işçiler, kasabanın yoksullarıyla birlikte meyve ve sebze bahçelerinde çalışıyorlar.
En çok da narenciye toplama ve paketleme işinde; yağmur, çamur, soğuk demeden hem de. Kasabada depo gibi bir yerde bu yıl açılan iş yerinde onlarca kadın işçi çalışıyor, çoğu genç az sayıda da erkek.
13'ten 85'e her yaşta kadın işçi
Erkekler daha çok fabrikadan haşlanmış olarak kasalar içinde gelen altıntopları indirip dağıtmak, temizlenmiş dilimlerin doldurduğu kasaları fabrikaya götürmek için yükleme işini yapıyorlar. Eşleriyle birlikte soyma işini yapanlar da var.
Yaklaşık 150 metrekarelik bir alanda yüze yakın işçi çalışıyordu, görüştüğümüzde (Bu sayı hava yağmurlu olmadığında azalıyormuş.). Plastik taburelerin ya da kasaların üzerine oturarak, haşlanmış altıntopun sıcağından, kalabalığın soluğundan ısınan nemli bir ortamda çalışıyor kadınlar.
Boğucu bir hava, kulakları tırmalayan bir gürültü... En küçükleri 13, en büyükleri 85 yaşında. Her yaştan kadın çalışıyor burada.
Günde en fazla 9 milyon
Zekiye Teyze, 85 yaşına karşın çalışıyor, mevsimine göre çeşitli işler yapıyor. Asıl mesleği kalaycılık.
Kalaycılıktan (bakırın yerini çelik aldığı için) geçimini sağlayamayınca başka işler de yapıyor, altıntop dilimlemek gibi... "Hava yağmurlu olduğu için işe gidemedim, evime de yakın, torunlarımla geldim çalışıyorum, evde oturmaktansa..." diyor.
Bir işçi bir kasa altıntopu elinin çabukluğuna göre bir buçuk ila iki buçuk saat arasında anca temizleyebiliyor. En hızlısı dokuz saat çalışarak altı kasa temizleyebiliyor. Bu yıl ücretin 1.5 milyon lira olacağını varsayarak alacağı ücret 9 milyon lira.
Çalışanların çoğu iki saatte bir kasa temizleyerek, sekiz saatte dört kasa üzerinden 6 milyon lira almayı hesaplıyorlar.
Esnek çalışma uygulandığı için gece yarılarına dek çalışarak bir günde 10-12 milyon, bazen daha çok kazanacaklarını düşünüyorlar, çalıştıkları süreyi hiç hesaplamadan.
Meryem: Bahçe daha kolay ve zevkli
Bahçede ağaçtan toplamanın burada oturarak soymaktan daha kolay ve zevkli olduğunu söyleyen Meryem, "Sürekli oturarak çalışmak zor, sıkıcı. Yağmur, çamur da olsa bahçede çalışmak daha iyi. Orada yevmiye alıyoruz, 10 milyon lira. Sabah gidip akşam geliyoruz. Burada ne kadar soyarsan o kadar para. Toplamada kadın ve erkeklerin ücreti aynı, toplanan meyveleri erkekler taşıyor, onların ücreti 12 milyon lira" diyor.
Erkek işçilerden biri araya giriyor hemen: "Bence de bahçede çalışmak daha kolay. Bahçede öğlen saat bire kadar çalışıp yağmur yağdığı için işi bıraksak da tam yevmiye alıyoruz. Burada gece on ikiye kadar çalışınca ancak 10 milyon lira alıyoruz."
Tarım işçisi olarak daha az sömürüldüğünü, sanayileşmenin daha çok sömürdüğünü dile getiriyor sanki.
Çalışanların çoğunu mevsimlik işçiler, göç ederek gelenler oluşturuyor. Kısacası koşullar ne olursa olsun çalışacak olanlar. Kasabanın yerlilerinden de çalışanlar var; akrabalar, komşular...
Esnek çalışınca sigorta yok
Gülcan ve Sultan daha önce hiç ücretli bir işte çalışmadıklarını, ilk kez böyle bir iş yaptıklarını söylüyorlar. Sultan iş yerinin üstünde, Gülcan çok yakında oturuyor.
"İş evin yakınına geldi, evimizde yapacağımız işleri yapıp, çocukları okula gönderip geliyoruz. Çocukların geleceği saatte tekrar eve gidiyoruz. Esnek çalıştığımız için daha cazip geliyor. İstediğimiz zaman geliyor, istediğimiz zaman gidiyoruz, zorunluluk duymuyoruz ama gece bire kadar çalıştığımız da oluyor. Evin geçimine katkıda bulunmak istiyoruz. Zorunlu çalışma süresi olsa da eve yakın olduğu için gelirdik," diyorlar.
Olmayacak şeyi neden istesinler ki... Çalışırken başınıza bir iş kazası gelse, kasalardan biri üstünüze düşse, bir yeriniz kırılsa... "Esnek çalıştığımız için sigortamızın olması mümkün değil, başa gelen çekilirmiş deriz, sanırım" diyor, Sultan.
Daha iyi ücret olmayacak bir şey
Genç bir erkek işçi (16 yaşında) söze karışıyor: "Ne sigortası! Biz bu işi bulduğumuza seviniyoruz, başka yapacak iş mi var! Bu kadar insan sigorta istese bizi çalıştırmazlar, sen bizi ekmeğimizden mi edeceksin."
Fatma, günde beş kasa temizlediğini ve zorlandığını söylüyor: "Daha önce makinede beyaz iş yapıyordum, evimde. Artık gözüm görmüyor, yapamıyorum. Çok gereksinmem yok ama yine de katkı oluyor."
Çalışanların tümü daha iyi ücret, daha iyi çalışma koşulları gibi bir istekte bulunmanın "olmayacak bir şey" olduğunu düşünerek duruma razı oluyorlar.
Emek pazarına çıkan kadınlar, emeğin pazarlanmasından bile habersizler. Çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki ilişki, feodal bir ilişki.
İşverenin kar payına öfkesi
İş yerini evli bir çift çalıştırıyor. İlk kez böyle bir yer işletiyorlar. Kendileri de çalışıyorlar, sabahtan gece yarısına dek.
İşçilere ödenecek ücret ve kendilerinin kar paylarına ilişkin soruyu öfkelenerek yanıtsız bırakıyorlar. Henüz bilmiyorlarmış, kendilerine ne ödenirse kendileri de işçilere öyle ödeme yapacaklarmış. Belirlenmiş bir şey yokmuş. İşçiler de işverenin bu tutumunu onaylarcasına gülümseyerek izliyorlardı bizi..
Tam bu gerginlik anında elektrikler kesildi, içerisi yine karanlık oldu. Hava yağmurlu, pencereler de küçük olduğu için işveren (kadın) işçilere dilimlemeyi durdurmaları uyarısında bulundu.
"Zaten yeterince temiz yapmıyorsunuz, dilimler parçalanıyor, karanlıkta daha da kötü olacak." İstenilen nitelikte olmazsa fabrikada sorun yaşanıyormuş.
Tadını bilmiyorlar
Yağmurlu havalarda, geceleri elektrikler kesilince işçiler çalışamadıkları için ücretleri de yok oluyor. İşveren elinde bir defter, çalışanların adına kaç kasa temizlediklerinin listesini tutuyor, belirsiz bir tarihte ödenecek, belirsiz ücretler için.
Avrupa ülkelerinde pazara sürülen ürünün üreticileri, altıntopun pazara sürülen şekliyle tadını hiç bilmediklerini, merak da etmediklerini söylüyorlar, gülümseyerek. Onlar için önemli olan az da olsa para kazanmak.
Yaptıkları ürünün nerede satıldığı, kimler tarafından tüketildiği, tadının nasıl olduğu hiç önemli değil. İç pazarda da satılmadığı için paralarıyla alıp tadına bakma olanağı da yok.
Belki Avrupalı kadın?
Avrupalı tüketici kadınlar, marketlerden BAMEKS ürünlerini alıp tüketirken, Dörtyol'daki üretim sürecinde bulunan kadınların BAMEKS ürünlerinin tadını bile bilmediklerini, yok sayılan emeklerinin kendilerine nasıl pahalıya ulaştığını düşünürler mi dersiniz?
Bunu düşündüklerinde ağızlarının tadı kaçar mı? (HA/NM)