Polis merkezine götürülürken darp edildi. Çok zaman geçmeden salıverildi ama, kendisiyle birlikte gözaltına alınanların savunmanlığını üstlenmesine engel olundu. Sonuçta, Mardin'deki hariç bütün duruşmalarına müdahil avukat olarak ve Bursa Barosu İnsan Hakları Komisyonu adına girdiği davanın duruşmasına ancak sonunda, bir sonraki duruşmanın tarihini öğrenebildiği sırada girdi.
bianet'in görüştüğü Batumlu, hukuka ve insan haklarına aykırı davrandıklarını söylediği polislerle ilgili suç duyurusunda bulunurken, savcıyı da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) şikayet etmeye hazırlanıyor.
"Liste var, duruşmaya giremezler"
Batumlu, dün (27 Eylül) yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Duruşma saat 10:30'da başlayacaktı. Saat 10 civarında Adliye'ye girmek için oradaydık. Benim de tanıdığım SDP Genel Başkan Yardımcısı Ayla Yıldırım, partinin İl Başkanı Serkan Tohumcu, partinin de İnsan Hakları Derneği'nin de üyesi olan Dr. Deniz Koçer, Yaman Yıldız, Mehmet Berki Kanalp ve Mustafa Kumral da oradaydı.
"Polisler önce 'geçemezsiniz' dedi. Ben avukatım, deyince, siz geçin, diğerleri geçemez, listeye bakmamız gerek, dediler."
Bunun üzerine, davanın aleni, herkese açık olduğunu, hukuken böyle bir liste yapılamayacağını belirten Batumlu, "Böyle bir liste varsa görmek istiyorum" dediğini anlatıyor. "Aleniyet ilkesi yargı bağımsızlığının teminatıdır. Mahkeme davayla ilgili gizlilik kararı vermedikçe böyle bir uygulama olamaz. Ki, bu davada da böyle bir gizlilik kararı yok."
Bir grup polisin liste var, bir grubun liste yok seslerinin ardından "Yasak var" dendiğini söylüyor Batumlu. Bunun üzerine yasak kararını görmek istiyor.
"Yasak, sen kim oluyorsun?"
"Bir hukukçu olarak herkesin duruşmaya girmesinde ısrar ettim. Bu tartışmalar yaşanırken, sonradan adının Mustafa Marangoz olduğunu öğrendiğim sivil giyimli bir polis amiri geldi. Sanıyorum Terörle Mücadele Şubesi'ndenmiş. 'Yasak! Sen kim oluyorsun?' dedi."
Batumlu, bu soru üzerine "Asıl siz kimsiniz? Neye dayanarak girişi yasaklıyorsunuz?" diye soruyor. "Ama kimlik göstermedi. Bağırmaya başladı."
Sonra da resmi giyimli bir başka polis amiri devreye giriyor. "Harun İpek adlı amir bağırdı, üzerime yürüdü. Zaten televizyonlarda da görmüşsünüzdür. Bunu üzerine bize bağıramayacaklarını söyledik. Birden bire hepimizin üzerine çullandılar. Amirlerden biri 'Avukatı da alın' diye seslendi. Bizi ekip otosuna bindirdiler."
Batumlu: Ekip aracında boğazımı sıktılar
Avukat Batumlu, araca bindirilmelerinden sonra bir polis memurunun boğazını sıktığını söylüyor. "Bu arada diğer gözaltına alınanlar da darp edildi: Birinin üzerine 10 memur çullandı; yere yatırdılar. Böbreklerine tekme attılar, yüzü yaralandı. Araçta iki üç kişiye kelepçe taktılar. Takamayacaklarını söyledim."
"Pislik, hukuku senden mi öğreneceğiz?"
Emniyet binasında diğerlerinden ayrıldığını anlatıyor Batumlu. "Savcıyla telefonda görüşüp onun talimatı üzerine beni serbest bıraktılar." Bu arada, Mustafa Marangoz bana "Pislik, kendi çöplüğünde öt. Hukuku senden mi öğreneceğiz?" dedi.
Batumlu, serbest bırakılması üzerine, gözaltındaki diğer altı kişiyle savunman olarak görüşmek istediğini, ama görüştürülmediğini söylüyor. "Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu'na (CMK) göre görüşebilirim. Bunu engelleyemezler. Ben de savcıyı aramalarını istedim."
"Savcı hukuku ihlal etti"
Bu sırada Savcı Ahmet Tekne'yle telefonda görüştüğünü anlatan Batumlu, "Bana elinizde vekaletname yok. Vekaletnamesiz görüştürmem, dedi. Oysa CMK'ye göre vekaletname gerekmiyor."
Gerçekten de, CMK'nin 154. maddesi, "Şüpheli veya sanık, vekaletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz" diyor.
Bunu üzerine Batumlu Savcı Tekne'nin yanına gidiyor ve yaşananları anlatıyor. Ama "Orada yaşananlar daha da vahim" diyor Batumlu.
"Savcıya muameleyi anlattım. O da bana 'Bunlar mahkemeye baskı işçin başka şehirlerden geliyorlar' dedi. Ben de ona aleniyet ilkesini anlattım; baskı değil, yargı bağımsızlığının teminatıdır, dedim. Bunun üzerine 'Ben bir savcının yargılandığı davada taraflı olurum, polisler de polisler yargılanırken böyle davranıyor, normal' dedi."
Oysa, savcının "Burada hukuka aykırılık var' demesi gerektiğini söylüyor Batumlu. "Bir hukukçu olarak çok üzülüyorum. Yasal düzenlemeler, uygulamada bir hiç haline geliyor."
Daha sonra, Batumlu, Eskişehir Barosu avukatlarından Heval Yıldız ve Esra Başbakkal Kara'yla yeniden gözaltındakilerin bulunduğu polis merkezine gidiyor. Ama gözaltındakilerle görüşmek için bir saatten fazla bekletiliyorlar; çünkü polisler amirlerinden talimat bekliyor.
"Oysa yasaya göre en kısa sürede görüştürülmemiz gerekiyordu" diyor Batumlu, ama bir süre sonra karşılarına bir tutanak çıkarılıyor. "O tutanakta benim adım hiç geçmiyordu. Bize Baro'dan avukat atandı, siz görüşemezsiniz, dediler. Bu da savcının talimatıyla yapılıyordu. Bundan bir buçuk saat sonra Avukat Kara'ya telefon edip 'gelebilirsiniz' dediler. Gözaltındakiler ifadeleri alındıktan sonra, serbest bırakıldı."
"Suç işleyen polisler cezasız kalıyor"
Bütün bunlar saat 10:00'la 16:30 arasında gerçekleşiyor. Batumlu, "Bu dava Mardin'den Eskişehir'e güvenlik nedeniyle alınmıştı. Oysa kendimizi hiç güvende hissetmedik, Eskişehir'de polis devletiyle karşılaştık" diyor.
"Şimdiye kadar çok daha ağır polis şiddetine de tanık olduk; ama Eskişehir'dekini de dile getirmek gerek. Polis bir fiske bile vuramaz."
Ardından, Eskişehir'deki ilk duruşma sırasında yaşananları anımsatıyor.
"İlk durulmada Halkevleri üyeleri gözaltına alınmıştı. Emniyet 10 avukatın gözaltındakilerle görüşme talebini reddetmişti. Biz de suç duyurusunda bulunmuştuk. Savcılık bu suç duyurusuyla ilgili takipsizlik kararı verdi. Suç işleyen polisler cezasız kalıyor. Buna güveniyorlar." (TK/KÖ)